Bir Ev Hanımının Mesaisi Ne Olmalıdır? -2-

-2-

Erkek evine sadakatle bağlı, evinin âilesinin ihtiyaçlarını helâlinden temin etmek için gayretli olmalı; nâmerde değil, merde bile muhtaç olmadan âilesini geçindirmelidir.

Kadın, eşinin helâlinden getirdiği rızka kanaat etmeli, onu gereksiz ve israf sayılacak masraflara sokarak huzursuz etmemelidir. Çünkü kocasının huzursuz olması, bir gün kendisine ve âilesine de sirayet eder.

Yuva, dört duvarı olan bir ev gibidir. Eşlerden birisi binanın duvarlarını örerken, diğeri ısrarla o yuvayı yıkmaya kalkarsa, yıllar geçse de ortada beraberce oturulacak bir ev bulunmayacağı gibi, iki taraf açısından da beyhûde tüketilen çileli bir ömür, gönlen yıpranmış çiftler ve perişan bir âile hayatı olur. Böyle bir yuvada yetişecek çocukların önünde örnek değil, ibret alacağı ebeveynleri olmuş olur.

Hayat bazen bolluk ve bereketle geçer; bazen de sıkıntılar, dert ve yokluklar peşpeşe gelir. Bolluk zamanında israf etmeyen, şükür ve infakla evini, malını bereketlendiren kimseler; yokluk hâllerinde de kanaatkâr olur ve huzur içinde yaşarlar. Ama israfa ve savurganlığa alışan kimseler ne yoklukta, ne de varlık zamanlarında bir türlü mutlu olamazlar.

Muhabbet, sadâkât ve fedâkârlık, âilenin ayakta durmasını sağlayan en önemli esaslardır. Muhabbeti kalplerde var eden Cenâb-ı Hak’tır. Eşlerin birbirine karşı olan muhabbet ve meylini, Rabbimiz, kendi varlığının delillerinden birisi olarak takdim etmektedir. Mühim olan, Allâh’ın nikâhla beraber var ettiği bu muhabbeti zedeleyecek söz, davranış ve alışkanlıklardan uzak durmaktır. Çünkü bu vazife, kadın ve erkeğe birlikte yüklenmiştir. Herkes, elinden geldiği kadar bu muhabbeti canlı tutmanın gayretinde olmalıdır.

Sadâkât ise, evliliğin en önemli esasıdır. Erkeğin gözü dışarıda olmamalı, kadın da erkeği bu duruma düşürmemek için elinden geleni yapmalıdır. Kadın, dinimizin koyduğu esaslar dâhilinde eve herkesi almamalı, kocasının izin vermediği ya da ahlâkî zaafları bulunan kimselerle görüşmeyi kesmelidir.

Fedâkârlığa gelince, günümüzde hem fert, hem âile ve hem de toplumumuzda en çok ihtiyacımız olan esastır. Zira herkes fedakârlığı karşısındaki kimseden beklemektedir. Kendi yaptığı hizmet ve fedakârlığı hep dile getiren; karşısındaki insanların yaptıklarını görmeyen veya görmek istemeyen kimseler, bir nevî bencillik girdabına kapılmış gibidir. Aslında mahlûkâta hizmet etmek, insanı şeref sahibi kılar. İnsanlar, hizmet ederek yücelirler. Bir kavmin efendisi, onlara hizmet edendir. Hizmet ve fedakârlık, Allah için yapıldığında, karşılık ve mükâfâtı da sadece Allah’tan beklendiğinde; insanların art niyet ve nankörlükleri insanı çok fazla yıpratmaz. Kişi, Allâh’ın rızasını unutarak sadece insanlara iyilik ettiğini düşünürse, bir müddet sonra hayır, hasenât, hizmet ve fedakârlıktan yorulmaya başlar. İnsanların Allâh’a bile nankörlük yapacak mizaçta olduğunu görmeli, eşine, çoluk çocuğuna ve akrabasına yaptığı hizmetleri, sadece ve sadece Allah rızasını gözeterek yapmalıdır.

Ancak yine de insan hizmet ve fedakârlık yaptığı kimselerden de ufak bir vefâ ve teşekkür beklemektedir. Bu yüzden evde erkekler, hanımlarına hizmet ve gayretleri için teşekkür etmeyi öğrenmeli, hanımlar da beylerinin yüklerini hafifletecek şekilde minnet duygularıyla kendisine yardımcı olmalıdır. Yukarıdaki ev misalinde olduğu gibi, çatı ve duvarlar yıkılırsa, içerideki herkes bundan mağdur olur. Bu yüzden âilenin her ferdi, evin bir ucundan tutarak onu mâmur kılmaya çalışmalıdır. Rabbimiz, bize gözümüzün aydınlığı olacak eşler ve zürriyetler nasip etsin. Âmin.

PAYLAŞ:                

Zahide Topcu

Zahide Topcu

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle