Herkes âhiretin yolcusu… Dünya, bu yolculuğun duraklarından biri… Peygamberler, insanlara bu yolda başına geleceklerle ilgili müjdeleyici ve uyarıcılar… Yol rehberleri, yol ışıkları… Rabbimiz, onların yaşayarak aydınlattığı ve nihayeti, rızâ-yı İlâhî’ye kavuşmak olan sırât-ı müstakim üzere yürümeyi hepimize nasîb eylesin. Âmin.
Günahlardan kolaylıkla uzak durmanın, ibâdetleri seve seve yapmanın, yaptığı ibadetten mânevî haz almanın yolu; kalbin takvâ eğitiminden geçmesiyle mümkündür. Her an Allâh’ı hatırlayan (zikr), her an O’nun huzurundaymış gibi yaptıklarına dikkat eden (ihsan) bir kul, Allah’la beraberliğini (maiyyet) artırdığı müddetçe, kendisini Allâh’a yakın hisseder. Bu yakınlık, zaman...
İnsanı var eden, idare eden, yaşatıp öldüren bir güç yok mudur, sahiden… O kendi kendine var olmuş, kendi kendini idare eden, istediği zaman yaşayan, istediği her şeyi elde eden ve istediği zaman, istediği şekilde ölüp giden bir varlık mıdır? Hayatının ne kadarı kendi ellerindedir?
Din, muhabbet işidir. İnsan, sevdiğine boyun eğer. İnsan, sevdiğinin ricasını emir telâkkî eder. Gönülde yer bulmayan bir otorite, insanın bedenine hükmeder; ama duygu, düşünce ve ruh âlemine hükmünü geçiremez.
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile diğer peygamberân-ı izâm ve Allah dostları, yakînen hissettikleri îman heyecan ve lezzetini, başka insanlara da tattırabilmek için gece gündüz çalışmışlardır. Çünkü onlar neredeyse Cennet’in kokusunu alacak kadar ona yakın olmuşlar ve yine Cehennem’in sıcaklığını hissedecek kadar ondan korkmuşlardır.
Hep beraber düşmanın üzerine yürüdüler. Cenâb-ı Hak, bugüne kadar dînini yüceltmek uğrunda savaşan bütün mücâhidleri azîz eylesin; şehîd ve gâzilerin mekânını Cennet, makamlarını âlî eylesin. Bizi de şehâdet arzu ve hedefiyle yaşatsın, Cennet’te râzı olduğu o güzel kullara komşu kılsın. Âmîn.
Hem bir hâtıra, hem de duâlara vesile olması için Mûsâ Efendimizin sohbetlerinden birisinde dile getirdiği, büyük Hak Dostları’nın münâcâtlarından bazılarını sizlerle paylaşmak istedim. Rabbimiz, ârif dillerden dökülen bu duâları, bizim için de kabul buyursun. Bizi, Cennet’te; nîmet verdiği nebîler, sıddîklar, şehîdler ve sâlih kullarıyla buluştursun. Âmin.
Eğer insan aklını doğru bir şekilde kullanmışsa, bu renkler cümbüşü olan kâinât; bitmek bilmeyen canlı bir kitap gibi, her bir renginde, deseninde, satırında ayrı bir âlem olur ve Allâh’ı tanıtan bir harikuladelik ve belağat kazanır. Toprak dile gelir, konuşur. Gökler dile gelir, içlerindeki rahmet ummânını insanın gönlüne döker. Gece ayrı, gündüz ayrı konuşur.
Sabır, ahlâkî güzelliklerin temelidir. Kalbî amellerin en zorudur. Nefsin arzularını sınırlamanın, günahlardan uzak durmanın, her türlü belâ ve musibetlere göğüs gerebilmenin yegâne ilacıdır. Îmandan sonra takip edilecek yolun başı sabır, güzel ahlâkın başı sabır, ilmin başı sabır, amelin başı sabırdır. Kısaca dünya ve âḥiretteki bütün güzellikler, sabra sımsıkı yapışma...
Allah Rasulü -sallallahu aleyhi ve sellem-: "-Bu gece, dedi, Şaban’ın yarısı, yani on beşinci gecesidir. Allah bu gece kullarına ve kullarının fiil ve davranışlarına bakar. Bağışlanmak isteyenleri bağışlar, merhamet dileyenlere merhamet eder. Kin, hased ve kötü amel sahiplerini tevbe etmezlerse, rahmetsiz, mağfiretsiz olarak olduğu gibi bırakır.” (et-Tergîb ve’t-Te...
Allâh’a, Rasûlü’ne ve Kur’ân’a olan îman ve bağlılığın bir tezahürü de mü’minin çevresindeki canlı-cansız varlıklara karşı gösterdiği tutum ve davranışlardır. O, îmanın îcabı olarak mü’minlere karşı muhabbet, merhamet ve müsamaha ile dolu iken, kâfir ve din düşmanlarına karşı da buğz ve muhalefetini canlı tutar.
Kalp, her renge girer. Kalpten kalbe yol vardır. Onun için gâfil kalpli insanlarla oturup kalkmak, kalbe gaflet ve kesâfet verir. Kalp, yanındakilerin hâline göre şekil alır. Huzurlunun yanında huzur alır, gâfilin yanında gaflet alır. Bunun için de gâfillerin yanında fazla oturmamalıdır, zarûrî iş ve ihtiyaç görülünce hemen ayrılmalıdır.
Dînî terbiye vermeden evlâd yetiştirmek, sobada yakmak için ağaç yetiştirmek gibidir. Allah Teâlâ’nın verdiği her nîmetin şükrünün yapılması lâzımdır. Şükrü yapılmazsa elden gider. Evlâd nimeti, Cenâb-ı Hakk’ın verdiği güzel nîmetlerdendir. Eğer çocuk, İslâm îtikâdı ve İslâm terbiyesi ile yetiştirilmezse, nîmetin şükrü yapılmamış olur. Ayrıca emânete hıyânet edilmiş olu...
Îman ve takvânın, ahlâkî kemâlât, fedakârlık, diğergâmlık, merhamet ve muhabbetin bütün bir cemiyeti dokuduğu o bahtiyar insanların yurduna tekrar kavuşabilmek ümit ve duâsıyla…
Sevgi ve nefret, kalbin amellerindendir. İnsan kalbiyle sever, bağlanır, sonra vücudu ve organları, o sevginin gereğini yapar. Sevgi, fedakârlıktır, itaattir, sadakattir. İnsan, en büyük bedeli, sevdiği uğruna öder. Sevdiğini aziz tutar, onun için her türlü fedakârlığı seve seve yapar. Sevgisine samimiyetle bağlı olduğu müddetçe, o sevgiye halel getirecek her türlü düşm...
Bir babanın evlâdını cehennem ateşinden koruması, dünya ateşinden daha mühimdir. Cehennem ateşinden korumak ise, evlatlarımıza, îmanı, yani Allah Teâlâ’nın ve Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- sevgisini telkin etmekle, farzları, haramları öğretmekle, ibadetin zevkini aşılamak ve ibâdete alıştırmakla ve dinsiz, ahlâksız arkadaşlardan korumakla olur.
Bazı kulları, bu geniş mârifetullah sahasında aczini anlar. Hakkın ihtişamı karşısında gözyaşı döker, kimisi bu âlemin yaratıcısına hayran olur, kimisinin bu azamet-i ilâhî karşısında dili tutulur, konuşamaz olur. Kimisinin dili açılır, devamlı Cenâb-ı Hakk’ın nîmetlerini, lütfunu, keremini görür, devamlı konuşur.
Öyleyse samimi bir niyetle, bitmek tükenmek bilmeyen bir aşk ve hasretle yanıp kavrulan kimseler, er-geç oraya gitmenin bir “yoluna” kavuşacaklar ve Cenâb-ı Hakk’ın dâvetine: “-Lebbeyk, buyur yâ Rabbi!” deyip canla başla yollara düşeceklerdir. Hac yolu, aşk yoludur. Mihnet, sıkıntı ve dert yoludur. İmtihan doludur.
Ey başlangıcı ve nihayeti olmayan ulular ulusu Rabbimiz! Yalnız Sen varsın! Yarattıklarını ilâhî bir nizam içinde süsleyen, en ufak teferruatına kadar onları koruyan, bağışlayan, kusurlarını örten, dünyevî, uhrevî rızıklarla merzûk eden yine Sensin!.
Ramazan ayı, başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennem azabından kurtuluş ayı… Bu ayda Allâh’ın feyz, bereket, rahmet ve mağfireti o kadar bol yağıyor ki, kendisini bilerek, isteyerek bundan mahrum edenler dışında herkes bundan nasipdâr oluyor. Ramazan ayına kavuşup da bundan gereği gibi istifade edemeyen kimseler için Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve s...
Peygamber Efendimiz, pek çok hadîs-i şerîflerinde kız çocuklarını, erkek çocuklardan ayırmayı yasakladı. Evlatlara verilen ikramlarda eşitliği gözetmeyi emretti. Kız çocuğu sahibi olan, onlara gözü gibi bakıp büyüten ve evlendirdikten sonra da onlarla ilgilyi kesmeyen ebeveyni, “cennetle” müjdeledi.
Cenâb-ı Hak, Osman Gâzi’nin Kur’ân-ı Kerim’e olan bu hürmet, muhabbet ve bağlılığını, âdeta kendisine bir cihan devleti ihsan eylemek sûretiyle mükâfâtlandırdı. Gerçekten tarih kitapları, Osman Gâzi Hazretlerinin bu hürmeti yanında, Yavuz Sultan Selim’in de Hicaz’dan getirilen Mukaddes Emanetler’e olan tâzimini nakleder. Mekke ve Medîne’den teslim alınan bu emânetler, K...
Duygular, düşünceleri; düşünceler inanç, ahlâk ve alışkanlıkları şekillendirir. İnsanlar sâlih ve sâdık kimseleri görüp sevdikçe onlara meyli artar, onları sever, onlar gibi olmaya çalışırlar. Aksine fâsık, münafık ve kâfirleri tanıyıp onlara karşı sevgi ve hayranlık duydukça, onlara yaklaşır, onların dünyasıyla içli-dışlı olurlar. İlk zamanlarda insanda nefret veya buğ...
Dinimiz, insanları faydalı bilgiler öğrenmeye, öğrendiği faydalı bilgilerden de istifade etmeye teşvik etmiştir. O hâlde mü’min, bütün niyet ve amellerini hayra, güzele, faydalıya yönlendirmeli; en kıymetli sermayesi olan zamanını boş, gereksiz ve hatta zararlı şeylerle geçirerek zâyî etmemelidir.
Kim neyi çok zikrederse, onunla ünsiyeti artar ve zikir ede ede zikrettiği bir gün karşısına çıkıverir. İşte O’nu dost bilmeyen, dost tanımayan aslâ O’nu tanıyamaz. Muhabbet, mârifetin semeresidir. Allah Teâlâ’nın muhabbeti olmadan âhiret saadetine erişebileceğini söyleyen, câhilce bir lâf etmiş olur. Âhiret, Cemâl-i Hazret-i İlâhî âlemidir ki, bütün güzellikler orad...
Ölümden kaçabilmek için, dünyada sonsuz yaşama peşinde koşarlar. Kendi kendileri avutmak, aldatmak için sahte bir dünya kurarlar. Sahte gülücüklerin, sahte mutlulukların olduğu bir dünya… Minareyi çalmadan önce kılıfını hazırlarlar. Yaptıkları kötülükleri, önce kendi vicdanlarına kabul ettirmeye çalışırlar. Türlü türlü mazeretler üretirler, kendilerini ve başkalarını ka...
Kadının mîzâcına hitap eden, ona hürmet ve muhabbetle muâmele etmeyi emreden dînimiz, asr-ı saâdet çağında birbirinden fedakâr ve kahraman hanımlarla doludur. Onlar, Hazret-i Sümeyye ve Hazret-i Nesibe gibi canlarını, Ümmü Süleym ve Safiyye vâlidemiz gibi evlâtlarını bu uğurda seve seve feda etmişlerdir. Onların gönüllerindeki îman çağlayanı, küfrün bitmeyen inat, intik...
İşte, ifâdedeki üslûp farkı dolayısıyla aynı mânâyı ifâde eden sözlerin, muhâtapta meydana getireceği müsbet ve menfî neticeleri gösteren, ibretlik bir kıssa... Bu kıssadan alınması gereken hisse ise; hakkı söylerken, sözü, muhâtabın hissiyâtını dikkate alarak, ince düşünüş, firâset, nezâket ve zarâfetle söylemenin ne derece ehemmiyetli olduğudur. Zira Rabbimiz, kulları...
İnsanın vaktini güzel meşgalelerle değerlendirmesi, çevresindeki sâlih ve sâdık arkadaşlarla kolaylaşır. Çünkü iyi arkadaşlar, insanı iyiliğe yöneltir, en azından kötü iş ve eğlencelerle vaktini öldürmesine mani olur. Allah Teâlâ, bu dünyada herkesin çalıştığının karşılığını verecektir. “Boş vakit” kavramını unutacak kadar hayırlı işlerle meşgul olan kimseye, Allah r...
Hacca giden kardeşlerim, Büyük, mübarek ve mukaddes bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Yolculuğa başlamadan önce hazırlıklarınızı tamamlayın, yol azıklarınızı denkleştirin. En büyük azığınız, yiyecekler değil, “takvâ”dır.
Şeytan insana nasıl yaklaşır? Hazret-i Âdem ile Hazret-i Havva’ya yaklaştığı gibi, sûret-i haktan görünerek, samimiyet gösterip yeminler ederek yaklaşır. İnsanın sadece iyiliğini istediğini söyler. İnsanı, “Allah’tan daha çok” sevdiğini, düşündüğünü, onun iyiliği için çalıştığını ifade eder ve insanların zaaflarını kullanır.
“Biz onu (Kur’ân’ı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi, bin aydan daha hayırlıdır. O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh (Cebrail), her iş için iner dururlar. O gece, selâmet doludur, tâ fecrin doğuşuna kadar…” (el-Kadr, 1-5)