Hazret-i Âdem -aleyhisselâm-’a suhuf verip onu insanlara ilk peygamber olarak gönderen Allah Teâlâ, insanlar arasında irtibat ve iletişimi de kaçınılmaz kılmıştır. İnsanlar, ünsiyet kurmak üzere donatılmış, herkes birbirine maddî ve mânevî bağlarla bağlanmıştır.
Günümüzde iletişim ve birbirinden haberdar olma vasıtalarının sayısı ve çeşidi artmıştır. İnsanlar, dünyanın öbür ucundaki birisiyle çok kısa bir zamanda sesli ve görüntülü olarak görüşebilmekte; dünyanın her tarafı ile ilgili müthiş bir bilgi akışı yaşanmaktadır. Medya, yalnızca kitleleri bilgilendirme, vatandaşın sözcülüğünü yapmakla kalmayıp demokratik tartışma ortamlarını zenginleştirme, bürokrasiyi güçlendirme özelliği ile toplum yapısında ciddi bir güç hâline gelmektedir. Hatta yasama, yürütme ve yargıdan sonra “dördüncü kuvvet” olarak anılmaktadır.
Medya, maalesef geçmiş yıllarda sermaye ile doğru orantılı gelişmiş; daha çok güçlünün ve güç odaklarının yanında olmuştu. İnternetin yaygınlaşmasıyla günümüzde bu realite, eksen değiştirmiş, artık dijital çağın ürünü olan “sosyal medya”, herkesin ve her kesimin sesinin duyurulmasına imkân tanımıştır. Sıfır maliyetle açılan bloglar, web siteleri, twitter veya facebook linkleri ile insanlar fikirlerini bütün dünyaya ânında ilân edebilme ve kendi fikirlerini savunma hakkına sahip olmuştur.
İnternetin ve sosyal medyanın hayatımıza girmesi ve kısa sürede tesirli olmasıyla birlikte hızlanan iletişimimiz, beraberinde zaman ve mekân kavramını ortadan kaldırarak sosyolojik ve psikolojik hayat şekillerini de değiştirmiştir. İnternetle “uzaklar yakın” olmuş, iletişim ve ticaret artarken “yakınlar uzak” olup duyarsızlık ve rekabet başlamış; küreselleşme ile modernlik ve refah artarken mekanikleşen kalpler ile sevgi ve merhamet damarları dumûra uğramıştır.
Teknoloji/ İnternet
İnsanoğlunun ihtiyaçlarını daha hızlı ve daha kolay karşılama adına geliştirilen teknoloji; zamanla ticârî beklentiler, rant hırsı, rekabet ve güç gösterileri gibi kaygılarla mânâ ve zeminini, insanla olan münasebetinin mahiyetini değiştirmiştir. İnsanlar, eğitim, sağlık, bankacılık ve bürokratik işler gibi akla gelebilecek her türlü işlerini “online” olarak oturdukları yerden gerçekleştirme fırsatına sahip olurken kolay para kazanma, çalışmadan üretme ve ego dürtüleriyle zayıfa hükmederek onu yönetmek istemiştir. Hattâ bununla birlikte “kriminoloji” sınıfına “siber suç” adı altında yeni bir masa dahî açılmıştır. Nitekim insanlar internet başında tek bir tuşla işlerini yaparken mâlî hesaplarını, adlî sayfalarını, hattâ özel dünyalarını, sınırları belli olmayan bir dünyaya açmış bulunmaktadırlar.
Bunun yanında internet, mobil hizmetleri ile fertleri kendisine bağımlı yapmış; yanı başındakilerden dahî uzaklaştırarak onları toplumdan ve hayattan kopuk (asosyal) hâle dönüştürmüştür.
İnternetin yaygınlaşmasıyla küçük bir köy hâline gelen dünyamızda, kültürel emperyalizm ise mücadele ettiğimiz en büyük tehlikelerden biri olarak kendini göstermiştir. Nitekim yazılı ve görüntülü medya, doğru ve güzel olan her haberin arasına yerleştirmiş olduğu sübliminal (şuuraltı) mesajlarıyla insanlara fark ettirmeden hitap ederek; başta âile hayatımız olmak üzere, sosyal alışkanlıklarımızı, tüketim biçimimizi ve hattâ dîne bakış tarzımızı değiştirmiştir. Bugün reddettiğimiz fikirleri, yarın kabullenir, hattâ savunur hâle dönüştürmüştür.
Bu, insanların sadece şuur altında bir değişim-dönüşüm değildir. Aksine bütün bir kitlenin topyekûn kabulleri, inançları, duygu ve düşünceleri ile oynanmakta ve insanlar, kılık kıyafetlerinden, yeme-içmeye; gezme ve dinlenme alışkanlıklarından dînî hassâsiyet ve ihtiyaçlarına kadar “kontrollü” ve “tek tip” hâle gelmektedir. Aynı alışveriş merkezlerinden giyinen, yiyen-içen, aynı filmleri, dizileri izlemekten zevk alan, aynı kitapları “tüketen” geniş ve büyük bir kuklaya dönüşmek üzeredir dünya…
Yetişkinler, bu tesir altında yavaş yavaş değişirken çocuk ve gençlerde ise bu değişiklik daha köklü ve görünür bir tarzdadır. Fertlerin bu şekildeki kontrolü, her an medyanın yönlendirmeleri ve yirmi beşinci karenin beyinlere bıraktığı mesajlarla yinelenmektedir. Binâenaleyh internet dünyasında her fert için ilgi ve kullanım alanına göre, bir bilgi sandığı oluşturulmakta; bütün şahsî bilgileri, ilgi ve çalışma alanları orada depolanıp kişi daha fazlası için dâimâ kışkırtılmaktadır.
Bugün biraz bilgisayardan anlayan ve interneti kullanmayı bilen birisi için, teknolojik imkânlarla, istediği şahıs hakkında, en hayâtî ve en mahrem bilgilerine kadar büyük bir veri tabanı oluşturmak çok kolaydır. Zira biz, hepimiz biraz da farkında olmadan ve “gönüllü” (!) olarak bu imkânı kendi ellerimizle sunmaktayız.
Sosyal Medya
- yüzyıldan itibaren insanların bir araya gelip düşüncelerini paylaştıkları, fikir tartışmalarında bulundukları odalar, kahvehaneler, kıraathaneler; günümüzde sanayileşmenin ve şehirleşmenin ilerlemesiyle özelliğini kaybetmek üzereyken teknolojinin imkânları yepyeni ortamlar doğurmuş, artık fertler oturdukları koltuklardan gece-gündüz, sefer-hazer, mesâî- tatil demeden sosyal medyada buluşup sohbete devam eder hâle gelmiştir. Hattâ eskiden, herkes hemcinsi ve yaşıtıyla sohbet edip yalnızca bildiği konularda konuşma hakkına sahipken günümüz sosyal medyasında, “Ağzı olan konuşuyor!” bâbında herkes herkesle, her konuyu gelişigüzel konuşmaktadır. Artık tıp, ilâhiyat, beslenme bilgileri en fazla sosyal medya uzmanları tarafından verilmektedir.
Bugün bir hanım yolda yürürken, hiç tanımadığı bir kimse önünü kesse ve:
“-Merhaba! Sizinle tanışıp arkadaş olmak istiyorum. Bana evinin, yediğin yemeklerin, giydiğin kıyafetlerin, akrabalarının, düğün ve cemiyetlerinin, gezdiğin tatil yerlerinin fotoğraflarını verir misin?” dese, birçok hanım kardeşimiz böyle bir teklifi tersler ve o kişiye hak ettiği cevabı verir.
Ama sosyal medya dediğimiz yer, bundan hiç de farklı değildir. Biz her gün hiç tanımadığımız kimselere, duygularımızı, düşüncelerimizi açıyor; milyonların bakış ve kullanımına en güzel hâtıralarımızı ve özelimizi açıyoruz. Hattâ insanlar bizi takip edip beğendikçe şevkimiz artıyor, daha fazlasını paylaşıyoruz. Artık evimizin duvarları kalktı. Herkes, bizim kameramızla bizim evimizde dolaşıyor. Yediklerimizi, giydiklerimizi görüyor. Bizimle beraber yaşıyor!.. Tabiî, internette bunların kimin eline geçtiğini, yarın bizim aleyhimizde nasıl kullanılacağını kestirmek mümkün değil!..
Ne oldu bize!
Her insan psikolojisi îcâbı, çevresinden sevgi, saygı, takdir, olumlu kabul görmek ister. Bunlar ferdin öncelikle çekirdek âile tarafından küçük yaşlarda sağlıklı bir şekilde karşılanması gereken temel ihtiyaçlarındandır.
Abraham Maslow isimli uzman psikolog, insanların temel ihtiyaçlarının “yeme, içme, barınma ve ait olma” gibi özellikler olduğunu, bunların muhakkak karşılanması gerektiğini ifade eder. Doğrudur. Ama bunu, “kim” ve “ne” olduğunu bilmediğimiz sanal bir dünyada karşılamak zorunda kalacak kadar mı yalnızlaştık, fakirleştik, kendimizi ve çevremizi kaybettik?!
Alenen görülmektedir ki, hayatlarında mutluluğa hasret insanlar sözde mutluluk(!) resimlerini; güzel sofralara, birlik ve beraberliğe muhtaç insanlar yemek (!) resimlerini, kendilerine ve değerlerine saygısı olmayan zavallılar da, fizikî güzellik (!) resimlerini teşhir etmekle tatmin olmak istemektedir!
Asırlar önce toplumların ve bedenlerin esir alındığı, her şeyin silinip yok edildiği Haçlı seferleri, günümüzde masa başlarında, dijital olarak yapılmaktadır artık... Maalesef Moğolların ezip geçerek sürüklediği toplumlar, bugün sanal medyada sürüklenmektedir şahsiyetsizce…
Özeleştiri yapacak olursak yaşlı-genç, zengin-fakir demeden hemen herkesin evinde bulunan internet ağı ve akıllı cep telefonları, buna davetiye çıkaran en önemli faktörlerdir. Güçlü bir ideali, koyu bir sevdası, derdi olmayan insanlar; müsbet veya menfi düşüncelerle bu sosyal medya ağına yakalanmaktadırlar. Her ne kadar bazen eski arkadaşlarla buluşmak, uzaktaki akrabalarla görüşmek maksatlı kullanılsa da hayatımızdan götürdükleri, getirdiklerinden çok daha fazladır artık…
Neden Sosyal Medya Bağımlılığı
Bağımlılık, bir şeyin hayata ve sağlığa olumsuz tesir etmesine rağmen kullanımına devam edilmesidir.
Daha çok, kişinin inanç, ideal zayıflığında ve istikrarsızlık dönemlerinde ortaya çıkmakta ve güçlü bir yapma isteği, yapıldığında rahatlama, yapılmadığında derin bir boşluk, huzursuzluk hâli ve mahrumiyet duygusu ile insanı tahrik etmektedir.
Bağımlılıkta önemli faktörlerden biri, insanın boşluk ve huzursuzluktan kaçınma meyli içinde olmasıdır. Kişi, bu boşluğu aşmak için kendisinde tatmin oluşturan o eşya ve davranışa tekrar tekrar yönelir. Böylece ona olan bağı kuvvetlenir ve bu durum zamanla vazgeçilmez bir alışkanlığa dönüşür. Ona meylettikçe bağımlılığı artar, bağımlılığı artıkça meyli artar. Böylece insan, farkında olmadan içinden çıkamadığı bir fâsid dâireye (kısır döngüye) girmiş olur. Nitekim uzmanların belirttiğine göre, bir günde “dört saat” ne ile vakit geçirilirse, ya o faaliyetin uzmanı olunur ya da farkında olmadan bağımlısı…
Bu maddî-mânevî kayıp yaşatan ve kolay kolay terk edilemeyen sosyal bağımlılık hastalığının sebeplerini incelediğimizde, karşımıza şu başlıklar çıkar:
1- İnanç ve Teslimiyet Zayıflığı: İnsanoğlu zayıf, âciz ve aceleci bir varlıktır. Âlemlerin Rabbi bu zayıf varlığı, “Kulum!” diyerek sahiplenmiş ve yeryüzünün halifeliği vazifesiyle şereflendirmiştir. Bu tasarruf ve sorumluluk altına giren hiç kimse, hiçbir zaman yalnız ve heyecansız değildir. Dert sahibi, cennete sevdâlı, her an Cenâb-ı Hakk’ın rızâsı uğruna çalışıp çabalamaya devam eden Müslüman, hiçbir zaman inanç ve teslimiyet zayıflığına düşmemelidir, düşemez de... Unutulmamalı ki, bütün hayır, ibadet, tebliğ ve çabalar; yalnızca dünyadadır. Dünya çalışma, âhiret mükâfat yeridir.
2- Kabul Görme, Beğenilme: İslâm Dîni ile şereflenip Âlemlerin Rabbi tarafından muhatap alınan, hattâ O’nun yüce katına günde beş defa dâvet edilmek iltifatına mazhar olan Müslüman, daha ne gibi bir üstünlük beklemektedir ki…“Ol” dedi mi olduran Âlemlerin Rabbi, onu beğenmiş, insan olarak dünyaya gelmesine izin vermiş ve kendisine muhatap almıştır. Bu, ömürlük bir şükrü gerektiren büyük bir lütf-i ilâhîdir.
3- Üzüntülü Zamanlarında Vakit Geçirmek, Eğlenmek: Yapılan araştırmalar, insanların üzüntü ve çaresizlik anlarında, güzel vakit geçirmek, sıkıntılarını unutmak için sosyal medyaya girdiklerini göstermekte... Âlemlerin Rabbi, kulunu çeşitli dertlerle imtihan eder, zorlar, ama onu aslâ tek başına ve sahipsiz bırakmaz. O; Mûsâ -aleyhisselâm-’ı Nil Nehri’ne terk edildiğinde; İbrahim -aleyhisselâm-’ı ateşe atıldığında; Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i Sevr Mağarası önünde yalnız ve kimsesiz bırakmamıştır. Kuluna şah damarından daha yakın olan Rabbi, onu dâimâ görür, niyazlarını işitir, yaptıklarını yakînen bilir. Kul, Rabbini ne kadar zikreder, hatırlar ve gündemine alırsa; Rabbi de onu o kadar güçlü, dayanıklı ve lütuflara mazhar kılacaktır.
4- Medyayı Takip Etmek, Bilgi Sahibi Olmak: Sosyal medya, adı üstünde sosyal haber ağı, iletişim kaynağıdır. Ama atalarımızın söylediği gibi, “astarı kılıfından pahalıya mal oluyor, zararı faydasından çok geliyor”sa başka yollar aramak lâzımdır. Nitekim vasıtayla gâye (araçla amaç) birbirine karıştırılmamalıdır.
5- Küresel Pazar/Alışveriş: İnternetle birlikte küreselleşen dünyada ticaret ivme kazanmış, ithâlat ve ihrâcat artmıştır. Artık kredi kartıyla ödeme imkânları, kargo ile eve teslim fırsatı, ürünlerin çeşit ve câzibesi, farklı farklı reklâmlar, kişiyi masa başından alışverişe sevk etmiş, sosyal medya pazarı canlanmıştır. Kapitalist modern sistemde, “Ne kadar tüketirsen o kadar mutlu ve güçlü olursun!” fikri de sürekli empoze edilince, bağımlılık iyiden iyiye artmıştır. Nitekim insan, yaratılışındaki ulvî değer ve şahsiyete göre bir hayat yaşamadığı zaman bunun boşluğunu doldurmak için çeşitli metâlara sahip olmak isteyecektir. İçindeki boşluğu eşya ile doldurmaya kalkacaktır.
Sosyal Medya Bağımlılığını Engellemek İçin
1-Kişiyi internet başına götüren zamanlar tespit edilmeli ve bunların boşluğu müsbet faaliyetlerle doldurulmalıdır. Meselâ işten eve gelindiği zaman âileyle birlikte gezmeye çıkmak, bahçede veya balkonda organik tarım yapmak veya düzenli bir çalışmaya devam etmek gibi…
2-Her günün veya akşamın belirli saatlerinde, teknoloji ve internet kapatılmalı; özellikle âile içi veya arkadaş çevreleriyle birtakım faaliyetlerde bulunulmalıdır. Sohbet etme, kitap kritiği yapma, âilece pikniğe gitme gibi…
3-İnternet veya teknoloji bir ihtiyaca cevap vermek üzere kullanılmalı ve yalnızca o ihtiyaç çerçevesinde meşgul olunmalıdır. İnternet başına niçin oturulduğu tespit edilmeli ve o iş tamamlandıktan sonra internet kapatılarak başka bir işe geçilmelidir.
4-Yalnızlık ve can sıkıntısı durumlarında, internet ve teknoloji yerine, gerçek hayattan bir arkadaş veya çevreye başvurulmalı, gerekirse kitap okuma, el işi yapma, el becerileri geliştirme, meslek edinme, hayır kurumlarında gönüllü hizmet etme gibi hayata hareket ve değer katacak işlere girilmelidir.
5-Sanal medya ve teknoloji ile yapılan iletişim, her zaman için duygudan mahrum olacağı için beklenen tatmini vermeyecektir. Özellikle akrabalar başta olmak üzere, arkadaşlar ve çeşitli sosyal gruplarla yüz yüze iletişim tercih edilmelidir. Aynı şehirde ikamet edenler haftada, on beş günde bir oturmalarla hayatlarındaki birlikteliği artırmalıdırlar. Sevgi ve saygı çerçevesinde gönüldaşlık oluşturulmalıdır.
Hülâsa
Teknoloji ve internet, günümüzde vazgeçilemeyecek kadar önemli bir yerini işgal eden temel faktörlerdendir. Ama bunların, insanın mutluluk ve refahına hizmet için kullanılan birer “iletişim aracı” olduğu unutulmamalıdır. Bu araçlar, insanın bizzat kendisi yerine konulmamalı; insanlarla iletişim yerine bu sanal dostlara sığınılmamalıdır. Onlar, hayatımızın tamamına hükmedecek bir gaye hâline getirilmemelidir.
Okumayan, düşünmeyen, kendini geliştirmeyen, birbirleriyle konuşup kaynaşmayan, inancına ve değerlerine sahip çıkamayan toplumlar; geçmişte sömürge oldukları gibi, bundan sonra da öyle olmaya mahkûmdurlar.
Bugün teknoloji çağının dijital Haçlı Seferleri, internet ve sosyal medya üzerinden gelişmektedir. Hızlı ve kökten ilerleyen bu istilâya yenik düşmemek için her şeye gerektiği kadar değer verilmeli, gerektiği kadar zaman ayırmalıdır. Aksi hâlde bu gidişat, hem dünyevî, hem de uhrevî felâketimizin en mühim sebeplerinden biri olacaktır.
YORUMLAR