Rahat yaşama sevdası kaplamış kalpler, kendine ve çevresine zulmettiğinin farkında olmaksızın daha fazla “kâr etme arzusuyla” dünya girdabının içinde kulaç atarken, boğulduğunun ve boğduğunun farkında olmayan, benlikle yoğrulmuş, sözüm ona hayatlar…
“Ey insanlar! Yeryüzünde bulunan gıdaların helâl ve temiz olanlarından yiyin; şeytanın peşinden gitmeyin, çünkü o apaçık düşmanınızdır.” (el-Bakara, 168) âyet-i kerîmesini şuursuzca okuyup, hayatına aktaramayan insan… Yedikleri, içtikleriyle, kullandıklarıyla çevresine karalar bağlatan… Mikrodan makroya kirlilik oluşturan… Dillere pelesenk olmuş plastik kirliliğinin, dikkate alınmayan ve görünmeyen yüzünün çevreye saçtığı mikro plastikler…
Plastik üretiminin diğer maddelere göre ucuz olması, taşınabilirliğindeki hafiflik ve esneklik, kullanım alanındaki genişlik, onu hayatımızın merkezine oturtuverdi.
Plastik üretimi, 100 yılı aşkın süredir olsa da aslında kitle üretimi 1930’lu yıllar… Her ne kadar yaklaşık bir asır önce kitle üretimine başlansa da günümüzdeki üretim devâsâ miktarda. Plastik, bu kadar hayatımızda varken, kirliliği de elbette kaçınılmaz… Artık kutuplardan ekvatora Dünya’nın her bir köşesinde plastik kirliliğine rastlamak mümkün!..
Bunun en büyük sebebi, tek kullanımlık plastikler… Düğünlerde, evlerde, iş yerlerinde, en basitinden ellerde gezen su şişeleriyle “kullan-at plastikleri” baş tacı ediverdik. “Baş tacı” oldular, çünkü kap-kacak yıkama derdi yoktu, hafifti, kaybolsa canın yanmayacak kadar da ucuzdu. Hazır yiyecekleri de paketleyiverdik. Fileler ya da tekrar kullanılabilir çantalar yerine poşetlere sarıldık. Yün halılar, pamuklu kıyafetler gitti, geldi hoş görüntülü, ancak bir o kadar sağlıksız, vücudu elektrik yüküne boğan ürünler... Ahşap cam çerçevelerin yerini, evlere nefes aldırmayan PVC çerçeveler aldı. “Kolaya kaçtık, vesselâm!” Kim uğraşacaktı ahşabı ara sıra zımparalayıp verniklemekle…
Ninelerimizin temizlik ve bakım anlayışı bizden çok farklı iken, biz onların kullandığı sirke, doğal sabun ve kokular gibi ürünler yerine, çeşit çeşit temizlik ve kozmetik ürünlerini plastik şişelere tıkıp buyur ettik evlerimize... Atıverdik çöpe, işimiz bitince. Sokağındaki geri dönüşüm çöpüne kim götürecekti onca plastiği, bir de o tertemiz evlerimizin bir köşesinde biriktirip de…
Ardından daha büyük tehlike çaldı kapıyı. “Mikro plastik kirliliğini” de buyur ettik umursamadan dünyamıza... 5 mm’den küçük olan bu plastik parçaları; karada, denizde her yerde... Gâh çevrede, gâh diğer canlıların bünyesinde... Netice olarak da gıda zinciriyle bizlerde…
Kullanılan plastiklerin ham maddesinin “petrol” olduğunu unuttuk. “Petrolü al, dök çevrene!” ya da “Ye, iç!” desek, elbette kimse bunu akıl kârı olarak kabul etmezken; toprakta çürümeyen, sularda çözünmeyen ve filtre de edilemeyen, havadaki mikro plastiklerle aslında tam da bunu yaptık. Çocuklarımıza aldığımız plastik oyuncaklarla onların da sağlığıyla oynadık. Sağlığımız elden giderken, hayvanların kimi zaman vücuduna sarılıp kalan, kimi zaman boynuna düğümlenen plastiklerin yanı sıra, midelerinde toplanan mikro plastiklerle de zulüm aralığımızı genişlettik. Zavallı hayvanların yiyecek sandığı, beslendiği deniz anaları, ahtapot gibi türlerden ayıramadığı bu plastikler ile midelerini doldurmalarına ve dolayısıyla acı sonlarına vesîle olduk. Özellikle yaz aylarında piknik kültürünün harekete geçmesiyle bu kirli gidişâtı hızlandırdık.
Bunca plastik ve mikro plastiklere karşı takılanılacak en güzel tavır, öncelikle “yaptığımız işin farkında” olmak!.. Ne kullandığını, ne yediğini, çevreye ve canlılara ne sunduğunu bilmek, bunlara engel olmak...
Mikro plastik kullanılan kozmetik ürünler, evlerimizin yüzeylerine boca ettiğimiz ve havasına saldığımız onca deterjan, plastik ambalajlı hazır gıdalar, kullan-at plastikler, poşetler ve daha nicelerini hayatımıza mümkün olduğunca sokmamak ve mümkün olduğunca alternatiflerine geçmek! İllâ ki kullanılacaksa, bunları toplayıp/toplatıp geri dönüşüm uygulamalarına dâhil etmek!.. İnsanoğlunun yaptığı tercihlerin neticeleriyle hem bu dünyada hem âhirette karşılaşacağının farkında olmak.
“Merhamet edene Allah da merhamet eder. Yerdekilere merhamet edin ki, göktekiler de size merhamet etsin.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 58)
“Merhametliler (var ya!)... Rahmân, işte onlara merhamet eder. Siz yeryüzündekilere merhamet edin ki, gökyüzündeki(ler) de size merhamet etsin.” (Tirmizî, Birr, 16) buyururken Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bizler ne çevremizdekilere ne de kendimize merhamet ettik; “Zulmün böylesi!” dedirttik.
Rabbim! Kendimize ve çevremize şuurlu veya şuursuzca zulmetmekten bizleri koru! Yaptığımız her davranışta bilgili, şuurlu, hassas ve merhametli kimseler olabilmeyi cümlemize nasîb et. Âmîn…
YORUMLAR