Kapanmayan Defter

Kulun kendisi ya da başkaları faydasına yaptığı, dünya veya âhiret hayatına güzellik katacak ve Allâh’ın rızâsına vesîle olacak her iş, sâlih ameldir.

Piknik alanında yerde duran bir dikenli dalı kenara kaldırıp insanların zarar görmesine engel olmak da sâlih ameldir, nâfile oruç tutmak da… Genel olarak yapılan işe; “Dünyama veya âhiretime faydalı mı?” ya da “Rabbim, bu işten râzı olur mu?” sorusunu sorduğumuzda, cevap “Evet” ise, o iş, amel-i sâlihtir.

Hayırlı ve güzel olan, kendimize, çevremize faydalı olan her iş sâlih ameldir. Ama bazı ameller sâlih olmanın ötesinde, tükenmeyen ve devamlı sevap hânesine işlenen türdendir. İşte bunlara da “sadaka-i câriye” adı verilir. Kul, öldükten sonra dahî amel defterine yazılmaya devam eden iyiliklerdir bunlar… Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu ameller ile ilgili şu örnekleri verir:

“Yedi şey vardır ki, kul vefâtından sonra kabrindeyken de bunların ecri kendisine ulaşır: Öğrettiği ilim, akıttığı su, açtığı su kuyusu, diktiği meyve ağacı, inşâ ettiği mescid, mîras bıraktığı Mushaf-ı Şerîf, vefâtından sonra kendisi için istiğfâr edecek hayırlı evlât.” (Beyhakî, Şuâbü’l-Îmân, III, 248; Heysemî, I, 167)

Yine hadîs-i şerîfte:

“İnsan ölünce, şu üç ameli dışında bütün amellerinin sevâbı kesilir: Sadaka-i câriye, kendisinden istifâde edilen ilim, arkasından duâ eden hayırlı evlât.” (Müslim, Vasiyye, 14; Tirmizî, Ahkâm, 36) buyrularak bu hayırlı işlerin ne kadar kıymetli olduğuna dikkat çekilmiştir.

Müslüman, basîret ve firaset sahibidir. Bu sebeple yaptığı/yapacağı işlerin dünya ve âhirette karşısına nasıl çıkacağını tartar, hesab eder. Buradan âhirete hayırlı ameller yapıp göndermeye bakar, âhiret heybesini günah ile, Cehennem ateşi ile doldurmaktan korkar.

Neyin hayır, neyin şer olacağı hususunda da “ilim”, olmazsa olmazdır. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Ya âlim, ya ilim öğrenen, ya dinleyen veya bunları seven ol! Sakın beşincisi olma, yoksa helâk olursun.” buyurmaktadır. (Dârimî, Mukaddime, 26)

İlim yolcusu olmak, hakkı, hayrı öğrenmek, öğretmek, sevmek Efendimiz’in ümmetine en önemli tavsiyesidir. Aynı zamanda ilim, başlı başına bir sadaka-i câriye kapısıdır. Kulluk son nefese kadar sürecek bir gelişim, tekâmül yolculuğu olduğuna göre, ilim tahsili de hava gibi, su gibi elzemdir.

Sa’d bin Ubâde’nin annesi vefat etmişti ve Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e gelerek:

“-Ey Allâh’ın Rasûlü! Annem öldü, onun adına sadaka verebilir miyim?” diye sordu. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de:

“-Evet.” buyurdu.

Sa’d:

“-Hangi sadaka daha hayırlı ve değerlidir?” diye sorunca, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“-İnsan ve hayvanların su ihtiyaçlarına cevap vermektir.” buyurdu. (bkz. Nesâî, Vesâyâ, 9; İbn-i Mâce, Edeb, 8)

Hadîs-i şerîfte görüldüğü üzere, bilhassa susuzluğun kol gezdiği yer ve zamanlarda su ikramı çok önemli bir sadaka-i câriyedir, sâlih ameldir. Canlıların en önemli hayat kaynağı sudur. Su kuyusu açmak, susuz kalanlara su ikram etmek gibi bir hizmet; dünya ve âhiret saâdeti kazandıran, Allâh’ın rızâsına vesîle olan sâlih bir ameldir. Ecdâdımız, soğuk su dağıtan vakıflar kurmuş, uzak mesafelerden şehirlere su getirmiş, mahallelere ücretsiz sebiller/çeşmeler inşâ etmiştir.

Sadaka-i câriye olarak bildirilen bir diğer sâlih amel de meyve ağacı dikmektir. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Bir müslüman herhangi bir ağaç veya bitki dikerse, ondan yenilen şey kendisi için sadakadır. Ondan çalınan şey kendisi için sadakadır. Yabânî hayvanların yediği şeyler sadakadır. Kuşların yedikleri sadakadır. Bir kişinin ondan alıp eksilttiği şey de kendisi için sadakadır.” buyurmuştur. (Müslim, Müsâkât, 7)

İslâm kültüründe misafire ikram etmek oldukça büyük bir hizmet ve güzel bir sâlih ameldir. Hadisleri rûhunda hisseden mü’min, hayatının her karesinde bu hadîs-i şerîflerin can bulmasını arzu eder. Bu sebeple Allah Rasûlü’nün her tavsiyesi başımızın tacı, hayatımıza rehber ve ebedî kazanç vesîlesidir.

Mescid inşâsı sâlih bir amel ve başka bir sadaka-i câriye kapısı olarak bildirilmiştir. Osman bin Affan -radıyallâhu anh-:

“Ben Allah Rasûlü’nü, «Her kim Allah için bir mescid bina ederse, Allah ona Cennet’te bu mescidin benzeri (bir köşk) bina eder.» buyururken işittim.” demiştir. (Müslim, Zühd, 44)

Mü’minlerin rahatça, temiz bir alanda ibadet etmesi için imkân sunan hayır sahipleri hem dünyada duâ alır, güzel bir iş yapmış olur; hem de öldükten sonra burada yapılan ibadetler, amel defterine işlenmeye devam eder.

Ömrünü Allah rızâsına endeksli bir sûrette yaşayan kulun ardında bırakacağı en kıymetli şey, yarım kalmış bir hatmidir, okuduğu Kur’ân mushafıdır belki de... Ardından okuyacak bir de nesli varsa, nûr üstüne nûr olur. Hadiste bildirilen yedi sadaka-i câriyeden ikisi bir arada yani... Evlât sadaka-i câriyedir elbette… Hayatta olduğu müddetçe anne/babasının amel defteri onunla güzelleşir. Bu yüzden hayırlı evlât; yüz akıdır, berekettir, nîmettir.

Aynı zamanda evlâtla imtihan, peygamber imtihanıdır. Cenâb-ı Hak, evlâtlarımızı sadaka-i câriye olacak şuurda yetiştirmeyi nasîb etsin cümlemize…

Günümüzde yardım kurum ve kuruluşları vesîlesi ile su kuyuları açılmakta, barınma, giyecek/yiyecek gibi temel ihtiyaçlar görülmeye çalışılmaktadır. Müslüman olarak bize düşen; “Benim yaptığımdan ne olur ki?” demeksizin Allah için infak etmek ve bir yaraya merhem olmaktır. Kimi zaman; “Dünyadaki bütün müslümanlar hassasiyetle zekât ve sadaka şuuruyla yaşayıp israftan uzak durabilse, ihtiyaç sahibi kimse kalır mıydı?” diye düşünmekten kendimi alamıyorum.

Zira Allah, Rezzâk’tır, rızkı verendir. Dünya imtihanında kimi yoklukla imtihan edilirken, kimi de varlıkla imtihan edilir. Muhtaca düşen, hamddir, sabırdır. Varlıklı olan ise hesap günü; “Allâh’ın sana ikrâm ettiği gibi, sen de kardeşlerine ikramda bulundun mu?” sorusunun muhatabıdır.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Mü’minin ferasetinden korkunuz. O baktığında Allâh’ın nûruyla bakar.” buyurmaktadır. (Tirmizî, Tefsîrü’l-Kur’ân, 15)

Mü’min her işe firasetle bakar; dünyadaki hayırlı işlere Hak nâmına tâlip olur. Hayır ve infâka doymaz. Bu dünyadan Allâh’ın huzûruna götüreceği en iyi şeyin, âhiret sermayesi olduğunu bilir. Hazırlığını fânî dünyada kalacak şeyleri biriktirmek için değil, sonsuz hayatta lâzım olacak şeyleri biriktirmek üzere yapar.

O yüzden hayırlı ve gayretli mü’minin hayatta bulunuşu da hayır ve berekettir; âhirete yolculuğu da…

Kulluk şuuru diri kaldıkça çevresinde iyi ve hayırlı olan şeyleri artırmaya çalışır, ardında duâ ile anılacak güzel işler bırakır.

Allâh’ım, gönüllerimizi infak ziynetiyle tezyîn eyle. Îman, iffet, kanaat ve takvâ ile zenginleştir. Her dâim rızân için veren el olmayı nasîb et. Sâlih amellerimizi, sadaka-i câriyelerimizi Cennet vesîlemiz eyle. Âmîn!

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle