İkindi Güneşi

Bir ikindi güneşi daha battı gitti… 

«Vakit tamam.» dedi ölüm meleği…

Ecel gelmişti, ne bir saniye ileri, ne bir saniye geri. Yaş, seksen iki… Ömür değirmeninden geçen saçlar, sakallar pamuk gibi; kaşlar, kirpikler kar beyazdı. Minicik bebekler, nur sakallarıyla oynaşır ve onları çekiştirirdi. O ise, çocukları çok sever ve onların üzerine titrer: 

“–Yapamıyoruz, bu yavruları televizyona emanet ediyoruz.” derdi. 

Namaz kılan çocukları görünce öyle sevinirdi ki: 

“–Ön tekerlekler nereden giderse arka tekerlek de oradan gider.” diyerek, anne-babanın örnek olmadaki rolünü vurgulardı.

Ne zaman ziyaretine gitsek, yatıyorsa hemen bir genç kız edebi içinde yatağından doğrulur, dizlerini bitiştirir, usûlünce otururdu. O nâzik ve bilge tavrıyla bizlere nasihat eder, ömrümüzü en güzel şekilde değerlendirmemiz için bize hayat iksirleri sunardı. Îtinâ ile seçtiği sözcükleri hayran hayran dinlerdik. İsimlerimizin sonuna “hanım, bey” kelimelerini mutlaka ekler ve biz buna riâyet etmediğimizde tatlı-sert uyarırdı.

* * * 

Her zaman hazırlıklıydı, ölüm meleği ile randevusuna. Bir ay kadar önce fıtık ameliyatına giderken herkesle helâlleşmiş, kefenliğini de çantasına koyup öyle gitmişti hastaneye.

Hâlinden hiç şikayet etmez, ızdırabının çok olduğu zamanlarda bile hâlini, hatırını sorduğumuzda: 

“–Yavrum, her zaman kendimizden aşağılara bakmamız lazım, yukarılara bakarsak boynumuz ağrır. Hâlimize binlerce şükür. Meyvenin olgunu düşer dalından yavrum! Artık olgunlaştık. Allâh Teâlâ îmândan ayırmasın.” derdi.

Hazret-i Yunus -aleyhisselâm-’ın: «Senden başka ilâh yoktur. Seni tenzih ederim, muhakkak ki ben zâlimlerden oldum.» ilticâsını dilinden düşürmeyip vird hâline getirmişti.

Ömrü hizmetle geçmiş, özellikle yatalak, felçli yakınlarıyla bizzat ilgilenmiş, senelerce bakımlarını üstlenmiş, duâlarını fazlasıyla almıştı. 

“–Bu kadar yıl yaşadım, elimde ne kaldı?” der, boş avuçlarını gösterirdi hüzünlü gözlerle.

 

* * * 

Namaz üzerinde pek çok durur, «Namaz, yolda komaz.» der, özellikle gençleri namaz kılmaya teşvik ederdi. Camiye namaza gidip de ezanın okunmasını avluda beklerken insanların gıybet etmelerine çok üzülür, bahsederken yüzündeki derin çizgiler acı hâlinde kıvrılırdı.

Anlattığı tarihî olaylar içinde, İkinci Dünya Harbi zamanında çekilen sıkıntılar ve zorluklar bizim dikkatle dinlediğimiz konulardandı. Çok kitap okur, önemli ve ilgisini çeken konuları, inci gibi yazısıyla deftere yazar, bizlere de aktarırdı. Aldığımız terbiyede onun tesiri oldukça büyüktür.

Sevenleri pek çoktu. Sokakta, camide gören insanlar, onun yüzüne bakınca Allâh’ı hatırlatan vakûr hâlini hayranlıkla seyreder, elini öpmek isterlerdi.

Hiçbir zaman yük olmamaya çalıştı. İncitici sözünü duymadığımız gibi böyle bir tavrını dahî görmedik diyebilirim. O, yeri doldurulamayacak köşe taşlarındandı. Güzel yaşadı hayatı ve hayata güzel vedâ etti. İnşâallâh sağnak sağnak rahmetle uğurladığımız canım dedeciğim, Rabbiyle buluşma ânı bir “şeb-i arus” (düğün gecesi) olmuştur. 

Kulağımızda son zamanlarda sık sık tekrarladığı; «İki gün yatak, üçüncü gün toprak.» ve «Biz ikindi güneşiyiz yavrum, batmamız yakındır.» sözleri kaldı.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle