Mader-i Mevlana Mü’mine Hatun

Mü’mine Hatun, “Mader-i Mevlânâ (Mevlânâ’nın annesi)”dir. Cenâb-ı Hakk’ın; böylesine yüce bir şahsiyete anne olma şerefini nasip ettiği bu kutlu hanım, Belh Emiri Rukneddin’in kızıdır.

Bu vefakâr ve asîl hanım; zevci Sultânu’l-Ulemâ Bahâuddin Veled Hazretleri ile birlikte, Diyâr-ı Rûm olan Anadolu’yu ihyâ ve irşâd eylemek gibi mübarek bir görevi yerine getirmek üzere, baba şehri Belh’den ayrılarak Karaman’a kadar gelmiştir. Bu kâfilenin buradaki günleri her bakımdan nice bereket ve hayırlara vesîle olmuştur. Çünkü Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat’ın Karaman nâibi Emir Mûsâ, kendi şehirlerinin ufkunda bir güneş gibi doğan bu mübarek kâfileyi şehrinde iskân edebilmek için her türlü özel şart ve imkanı hazırlamıştır. Sultanu’l-Ulema’nın gelmesiyle onun için Karaman’da bir medrese yaptırmıştır. Bahâuddin Veled burada bereketli çalışmalar yapmıştır. Bir taraftan bu medresede dersler verirken, diğer taraftan halkın gönül âlemini ihyâ ile meşgul olmuştur.

 

*  *  * 

Karaman’da geçen bu mutlu günlerde, Konya Sultanı Alaeddin bu kutlu kafileyi Konya’ya yerleşmek üzere davet için Karaman’a gelmiştir. Buna icabette bulunan Sultanu’l-Ulemâ, kâfilesiyle birlikte Karaman’dan ayrılarak Konya’ya gitmişlerdir. 

Ama ne var ki, bütün bu mutlu günlerde, çok acı bir olay kafileyi teessüre garketmiştir. O da Sultanu’l-Ulemâ’nın eşi, Mevlânâ Celaleddin’nin yüce annesi Mü’mine Hatun’un Karaman’da vefat etmesidir. Bu sebeple kafilenin Karaman’dan ayrılışı, böylesine noksan ve acı bir hatıra ile olmuştur. Bu nezih hanım mahremiyetin nâzenin tülleriyle perdelenerek, Sultanu’l-Ulemâ ve Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî’nin hayatlarındaki hâtıralarıyla birlikte ebedî istirahatgâhına tevdî edilmiştir. Mü’mine Hatun’un medfûn bulunduğu türbe, bu yüzden Karaman’ın içindedir.

Ölüm yılı hakkında belli başlı kaynaklarda bir kayda rastlanmamakla birlikte, tesbitlere göre Ankara İl Halk Kitaplığı Yazma Eserler bölümündeki “Vefeyât-ı Meşâhir-i İslâmiye” adlı kitapta, 621 hicrî yılına denk gelen 1224 mîladî yılında vefât ettiği anlaşılmaktadır.

 

*  *  * 

Mevlânâ Hazretleri’nin annesinin kabri, yüzyıllar boyunca başta Mevlevîler olmak üzere, bütün ehl-i tasavvuf tarafından bir ziyaretgâh olarak kabul edilmiştir.

Türbe, Aktekke diye anılır. Yanındaki cami ve derviş hücreleri ile bir zâviye durumundadır. Mü’mine Hatun’un ilk oğlu Alaeddin de burada medfundur.

Türbenin yakınlarında bazı ünlü mevlevî şahsiyetler, nurlu bir devrin mübarek parıltıları olarak ebediyet uykusundadırlar. 

Geniş ve tek bir kubbe ile örtülü olan câmi, tevhid ve birliğin sembolü olan minaresi ile türbenin hemen yanıbaşında yerini alır. Caminin önünde yer alan derviş hücrelerinde ikamet eden dervişler, Hak ve hakîkate, Mevlânâ Celâleddin’nin açtığı aydınlık kapıdan ulaşmaktadırlar. Caminin kapısı üzerindeki kitâbede, yer alan Arapça cümlelerin anlamı şöyledir: 

“Âriflerin kutbu, âşıkların sultanı, milletin, hakkın ve dinin celâl’i… Allâh, pek zâhir olan sırrını mukaddes kılsın. Kişizâde ve keremli Hatuna nisbet edilen bu mübarek zâviyenin ve Karamanoğlu Said ve Şehit Seyfettin Süleyman Bey’in merkadinin yapılmasına vesîle olan Yüce Sultan; âlemde Allâh’ın gölgesi, ümmetlerin dizginini elinde tutan, Arap ve Acem Sultanlarının hâmisi, ümmetlerin efendisi, azgınları, inatçıları kahreden, kâfirleri ve müşrikleri katleden, fethin babası Karamanoğlu Halil oğlu Alâeddin, Allâh mülkünü muhalled (ebedî) kılsın, bayraklarını yükseltsin, yardımcılarını muzaffer ve hoşnut etsin.”

Böylesine büyük bir ihlâs ve bağlılıkla yapılan bu ma’mûre, asırlar boyunca kendisine bağışlanan zengin vakıf gelirleriyle gayet müreffeh bir şekilde işleyerek feyizli hizmetlerde bulunmuştur. İhtiyaç görüldükçe tamirler geçirerek günümüze kadar  ulaşmıştır.

Bu mukaddes ananın medfun bulunduğu yerdeki zarîf şebekeyi kaplayan yeşil kadife perdelerle, oğlu Mehmed Alaeddin’in lahdi üzerindeki yeşil bürgü, Osmanlı Padişahlarından Beşinci Mehmed Reşad tarafından 1915-1916 yıllarında gönderilmiştir. 

Bu kabrin önünde iki sıra mezar sandukaları vardır. Bu sandukalardan ön sırada 9 sanduka vardır ve ikincisinden dokuzuncuya kadar olan 8 sandukada Mevlânâ soyundan gelen ve bu tekkede şeyhlik yapmış olan şu zâtlar bulunmaktadır: 

1- Karamanoğlu Seyfeddin Süleyman Bey 2- Şeyh Ebubekir Çelebi 3- Şeyh Ali Çelebi 4- Şeyh Ahmet Çelebi 5- Şeyh Mehmet Çelebi 6- Veled Çelebi 7- Şeyh Ali Çelebi 8- Şeyh Mustafa Çelebi 9- Mevlânâ’nın büyük kardeşi Mehmed Alâeddin Çelebi

Arka taraftaki sandukalar ise, bu tekkede şeyhlik yapmış olanların kadınlarına ve çocuklarına aittir ki, bunlar hakkında kesin bilgi yoktur. 

Vaktiyle caminin kıblesindeki mezarlıkta, içinde iki lahitin bulunduğu bir türbe varmış. Bu türbedeki zâtın da Gevher Hatun olma ihtimali rivayet edilir.

Allâh kendilerine rahmet eylesin. 

Bizlere de geride böyle sâlih nesiller bırakmayı nasib ve müyesser eylesin. Âmin.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle