Sevginin derinliği, sevdiğini tanımakla doğru orantılıdır. Sevilen ne kadar yakından tanınırsa, sevgi o kadar ziyadeleşir. Bu vesîleyle Peygamber Efendimizi en fazla sevenler, en yakınındaki sahâbîleri olmuştur. Peygamber Efendimizin mütebessim sîmâsını, ince söz ve davranışlarını gördükçe, muhabbetleri derinleşip kendisine meftun olmuşlardır.
Ashâb-ı kirâm, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i dünya gözüyle gören, îman ile şereflenen, Hak yolunda mücâdele etmeyi şeref bilen, dünya yerine âhireti tercih eden, İslâm dâvâsı için her çeşit meşakkate katlanan, son nefesini müslüman olarak vermek için “ümmetin en hayırlısı olma” bahtiyarlığına erişen pek değerli, pek muhterem seçilmiş şahsiyetlerdi.
Sen şuurlanınca, kendine saygını kazanınca çevren de şuurlandı. “-Kadın terbiye olursa toplum ikâme olur, kadınlar eğitilmezse toplum çürür!” dediler. Ve titrediler, kadının üzerine...
Şia, Ehl-i Beyt sevgimizi eksik bulup Ehl-i Sünnet’i eleştirir. Burada kastettiği Hazret-i Hüseyin ve Ehl-i Beyt’i çok sevmek değildir. Çünkü bu şekilde yaklaşılırsa, Ehl-i Beyt’i sevmeyen yoktur. Şia, yani Ehl-i Beyt ve Hazret-i Ali taraftarlarının savunduğu, Peygamber Efendimiz’den sonra nübüvvet müessesesi, yani peygamberlik müessesesinin bitmediğidir.
Sünnet-i Seniyye’deki esaslar dahilinde, kibir ve gururdan uzak, sade ve külfetsiz sofralar kurmak; zengin-fakir insanları yiyeceklerimize ortak kılmak, yemeklerimizi zikir ve şükürle süslemek ve yine gücümüz yettiği kadar bizdeki imkânlara sahip olmayanları düşünmek ve elimizdekileri onlarla da paylaşmaya çalışmak; hayatımıza kolaylıkla geçirebileceğimiz sünnetler olab...
Kerbelâ hâdisesinde Ehl-i Beyt’in erkekleri şehid olarak en güzel makamlara yerleşmişlerken, sağ kalan Ehl-i Beyt kadınları için hayat gerçekten zorlaşmıştır. Hazret-i Hüseyin’in sadece Muharrem’in onuncu günü yaşadığı sevdiklerini kaybetme acısını, Ehl-i Beyt kadınları bir ömür yaşamışlar, acıları bir türlü dinmemiştir.
Sevmek için tanımak, tanımak için araştırmak gerek... Okuduğumuz her bir kitap, her bir araştırma, zaman ayırdığımıza değmeli… Okuduğumuz kelimeler, rûhumuza bir sevda tohumu olmalı. Gözü, gönlü, rûhu öyle bir sevgi ile beslemeli ki, sonsuz olsun. Bu dünya sonlandığında, ebediyete gelsin bizimle...
Genç, Farsça’da “hazine” demektir. Gençlik de başlı başına bir hazine sahibi olmak manasına gelir. Zira çocukluğun hemen peşinde gelen bu devrede, insanın bütün kabiliyet ve melekeleri zindedir. Gençler, bitip tükenmek bilmeyen büyük bir güç ve enerji sahibidirler.
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in peygamberliği ise belli bir zaman ve mekânla sınırlı tutulmamıştır. O âhirzaman peygamberi olduğu için, peygamberliğin kendisine lütfedildiği günden kıyamete kadar bütün zamanlara, bütün mekânlara, insan ve cinlerin hepsine birden peygamber olarak gönderilmiştir. Bu yüzden Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sel...
Cenâb-ı Hakk’ın rızâsına tâlip olanlar, Allah ve Rasûlü’ne itaat ve muhabbetle bağlanmalıdırlar. O’nun emirlerine uymak gerektiğinde, “Ama, fakat, lâkin…”e yer yoktur. Bahaneye, mazerete, izne, olur olmaz rehâvete, pişkince tembelliklere mahal verilmez. “Duyduk ve itaat ettik!” teslîmiyeti ile, Allâh’a ve Rasûlü’ne teslim olmak gerekir. Aksi hâlde onların rızâ ve muhabb...