Hayız-1

Hayız, Arapça bir kelime olup, sözlükte çıkmak mânâsına gelir. Fıkhî bir terim olarak ise; büluğ çağına girmiş olan bir hanımın üreme organından, genellikle her ay gelen ve belirli bir süre devam eden kanamaya denir. Günlük kullanımda “âdet görme, aybaşı, ay hâli, kirlilik, namazsız, mâzeret” gibi isimlerle de ifade edilir. Tıpta da daha çok “regl” ve “mensturasyon” olarak ifade edilir.

Bazı hanımlar, ay hâli ile alâkalı hükümleri bilmedikleri için her gördükleri kanamada kendilerini hayız kabul ediyor ve ibadetleri terk ediyorlar. Hâlbuki üreme organından gelen her kan, âdet kanı olmayabilir. Bunun için büluğ çağına girmiş olan her hanımın hayız ile alâkalı bilgileri öğrenmesi üzerine farzdır.

Allah Teâlâ:

“Sana «mehiz»den sorarlar. De ki; o kadınlara eziyet veren bir hâldir…” buyurmuştur. (el-Bakara, 222)

Âyet-i kerîmede geçen «mehiz» kelimesi ile âdet kanı veya hanımların hayız gördükleri süre kastedilmektedir.

Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de:

“Bu hayız, Allâh’ın Âdem -aleyhisselam-’ın kızlarına yazdığı bir hâldir.” buyurarak hayızın sadece hanımlara mahsus bir hâl olduğunu ifade etmiştir. (Buhârî, Hayz, 1, 7)

 

Âdet Kanının Gelmesinin Sebebi

Cinsel organların gelişimini tamamlaması, doğumdan büluğ (ergenlik) denilen döneme kadar devam eder. Genellikle dokuz ile on beş yaşlarına kadar biyolojik olarak gelişimini tamamlayamamış olan yumurtalık ve rahim, beyinden gelen hormonlara duyarsız kalır ve âdet kanaması görülmez. Âdet kanaması, gelişimini tamamlamış olan yumurtalık ve rahmin, beyinden salgılanan hormonlara karşı duyarlı hâle gelmesi ile gerçekleşir.

Büluğ döneminde cinsel organlar gelişimini tamamladığı için beyinden gelen hormonal uyarılar neticesinde yumurtalıklarda “estrogen” ve “progesterone” adı verilen hormonlar salgılanmaya başlar. Bu hormonların tesiriyle rahim iç tabakası gelişir, kalınlaşır ve gebeliğe hazır hâle gelir. Eğer o ay döllenme oluşmaz ise, hormonlar azalır; rahim iç tabakası kanama hâlinde dökülmeye başlar. İşte bu kanamaya, “âdet kanaması” adı verilir. Şayet gebelik oluşursa, artık bu kanama görülmez. Çünkü bu kanama yerine vücut artık doğuma kadar bebeği besler; doğumdan sonra da bebek, anne sütü emdiği sürece belirli ölçülerde anne sütünü destekler. Bundan dolayı da emzirme döneminde anneden gelen âdet kanamalarında azalma görülür. (İbn-i Kudâme, el-Muğnî, I / 347)

 

Âdetli kadın, pis midir?

Âdet hâlinde olan bir kadın, pis veya kirli değildir. Zaten Kur’ân, âdet hâlinden “pisliktir” şeklinde değil de “eziyettir” şeklinde bahsetmiştir. (Bkz: el-Bakara, 222)

Erkek olsun, kadın olsun insan vücudundan çıkan idrar, bevl, kan, irin, meni, mezi  vs. gibi sıvılar nasıl pis kabul ediliyorsa; âdet hâlinde de hanımlardan gelen kanın, sadece kendisi pis olarak değerlendirilmiştir. Bunlar, vücutlarından ayrılmış oldukları şahısları necis (pis) yapmazlar. Nasıl ki idrarın, kanın, bevlin vücuttan çıkması, sadece abdest gerektiren mânevî bir kirlilik (hades) ise, âdet kanı da sadece boy abdesti almayı gerektiren mânevî bir kirliliktir. Yani hayızlı olan bir hanımın teri, tükürüğü veya artığı olan bir yemek temizdir.

Hazret-i Âişe -radıyallahu anhâ- Vâlidemiz bu konuda şunları anlatmıştır:

“Ben âdetli iken kemikli haşlamanın etini ısırırdım ve Allah Rasulü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e verirdim. O da alır ve benim ısırdığım yerden ısırırdı. Âdetli iken su içtiğim kabı ona verirdim, alır ve ağzını, benim ağzımı koyduğum yere koyar ve içerdi.” (Müslim, Hayz, 14; Ebû Davud, Tahâret, 103)

“Ben âdetli iken Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in başını yıkardım. Ben âdetli iken O, kucağıma yaslanır ve Kur’ân okurdu.” (Buhârî, Hayz, 2, 3; Müslim, Hayız, 15)

 

Hayızın Başlama Yaşı

Âdet kanamasının en erken başlama yaşı, “dokuz”dur. Bu yaştan önce görülen kanamaların hepsi istihâze (özür) kanı sayılır. Yani dokuz yaşından önce bu şekilde kanama gören bir kız çocuğunda dînen mükellefiyet başlamış sayılmaz; muhakkak dokuz yaşını tamamlaması beklenir.

Bir kız çocuğunun hayız kanaması görmesi için “on beş” yaşına kadar zamanı vardır. Eğer bu yaşına kadar âdet kanı görmediyse, müctehidlerin çoğunluğuna göre, artık bu yaştan itibaren mükellefiyet başlar ve kişi, İslâm’ın emir ve yasaklarına muhâtap hâle gelir.

 

Hayızın Sona Erme Yaşı

Âdet kanamasının kesilmesinin son yaşı hususunda kesin bilgi yoktur. Bununla birlikte Hanefî mezhebinde yaklaşık bir rakam olarak “elli beş” yaşı tespit edilmiştir. (Şâfiî mezhebinde ise, bu yaş altmış iki olarak belirtilmiştir.)

Bir kadının hayızının belirlenen bu yaşlardan önce de kesilmesi mümkündür. Bilhassa günümüzde gelişmiş olan tıp ilmi ile kadınların menopoza girip-girmediğini araştırmak iyice kolaylaşmıştır. Eğer günümüz tıp ilmi, bir kadının hayızı için, uzun süren inceleme ve tetkikler sonucunda “Menopoza girmiştir.” raporunu veriyorsa, artık bu konuda tıbba tâbî olmak ve âdet kanının bittiğine hükmetmek gerekir.

Nâdiren olsa da bir kadının âdet kanamasının elli beş yaşından sonra da devam etmesi mümkündür. Hayızın kesilmesinde olduğu gibi böyle bir durumda da tıp ilmi kesin sonuçlar verecek kadar gelişmiştir. Yani hayızın devam edip-etmediği hususunda da tıbbın verdiği verilere göre hükmetmek en doğrusu olacaktır. Şayet tıp, menopoz gerçekleşti diyorsa; bundan sonra ara-sıra görülen kanamaların tamamı özür kanı (istihâze) kabul edilir ve kişi ibadetlerini yapmaya devam eder. Ancak kişinin henüz âdet kanamasının bitmediği tespit edildiyse, böyle bir hanım, hayızlı kimsenin riâyet etmesi gereken hükümlere uymaya devam eder.

 

Hayızın En Az ve En Fazla Süresi:

Hanefî mezhebine göre, hayızın en azı “üç gün” (yetmiş iki saat), en fazlası “on gün” (iki yüz kırk saat)’tir. Âdet kanamasını hesaplarken üç gün ve on gün gibi sınırda hayız gören hanımların gün hesabından ziyade saat hesabını esas almaları daha doğru bir davranıştır. Hanefî âlimleri, hayızın en az ve en fazla gününü, Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in :

“Âdet kanamasının en az süresi üç gün, en uzun süresi on gündür.” şeklindeki hadîs-i şerîfine dayandırırlar. (Zeyla’i, Nasbu’r-Râye, I /191,192)

(Şâfiîlere göre ise, hayızın en kısa süresi “bir gün” (yirmi dört saat), en uzun süresi “on beş gün”dür.)

Hayızda önemli olan, kanamanın üç günden az olmaması ve on günü geçmemesidir. Buna göre, âdet kanamasının kesintisiz olarak devam etmesi de gerekmez. Yani hayızlıyken, kanamanın kesildiği zamanlar da hayız gününe dâhildir. Meselâ: Dört gün kanama görmüş olan bir kimseden, iki gün kanama gelmese, daha sonra tekrar kanaması başlayıp üç gün devam edip kesilse, bu kimsenin toplam hayız günü “dokuz gün” sayılır. Çünkü az önce belirtildiği gibi, hayız içindeki kesintiler ay hâlinden sayılır. Önemli olan kanamanın başta ve sonda görülmek şartıyla kesintiler dâhil on günü aşmamasıdır.

Yeri gelmişken belirtmekte fayda var ki; bir kadının, nasıl olsa hayızın en azı üç gün diye düşünerek ya da artık kanamanın azalmasını dikkate alarak yetmiş iki saat sonra kanaması geldiği hâlde gusül alması ve ibadetlerini îfâ etmeye başlaması yanlıştır. Yine bir kadının, hayızın en fazlasının on gün olduğu düşüncesinden hareketle ay hâli sona erdiği hâlde gusül almayıp on güne kadar beklemesi de helâl değildir. Meselâ; hayızı altı gün sonra bitmiş olan bir kadının, belki kanama gelir düşüncesi ile yahut hiçbir sebep olmadığı hâlde sekizinci güne kadar beklemesi, gusül almaması doğru olmaz. Böyle bir kadın guslü geciktirdiği için günahkâr olmakla birlikte, iki gün boyunca kılmadığı namazların kazâsıyla da sorumludur. (Devam Edecek)

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle