Bugün Harun Bebek Ağlayamıyor

Bugün Harun bebeğin mamasını gönderdiğimizin haftası bitti. Ama belki mama bitmedi. Harun bebek susuyor. Sesi bize ulaşmıyor. Acaba mama dışında yiyecekle beslenmeye mi başladı?

Bu gece bebek sesi yok. Bu gece bir gariplik var. Karanlık, daha bir hülyalı sanki…

Meryem Hanım’a sorduğumda:

“-Bugün biraz sesi vardı. Biraz ağladı. Bir hafta oldu maması bitmiş olmalı.” deyince yerimde duramadım.

Mama almak için sokağa çıktığımda, zifiri karanlıkta, kanallara düşmemek için itina göstererek yüzyıllar ötesinden süzülüp gelen gaz lambası ışığı sayesinde dükkâna ulaşabildim.

Bakkal dükkânının 20 kalem kadar satılık malı arasında, mama da var. Kuru Afrika’nın her yeri gibi anaların göğüsleri de kuru... Her ananın veya her kadının en az 3 çocuğu var. Aksini düşünmek muhal!..

Biri elinde, biri sırtında, diğeri de mutlak karnında… Bunu yoksulluk sanmamak lâzım. Belki bu hanımlar, koca Afrika’nın yüzlerce yıllık mâkus talihini sırtlanmış, yüzlerce yıllık tehiri kapatacak bir maraton koşusunun fedâkâr koşucuları…

Dünyanın ihtiyarlayan nüfusu, belki bu hanımların gayretleriyle Afrika yüzyılına doğru gidiyor.

Bu bakkalın 20 kalem emtiasının içinde, bebek mamasının olması müthiş bir şey... Her ne kadar Paris’in, Londra’nın fiyatlarıyla olsa da… Bir kutu Nido’yu alarak dükkândan çıktım.

Ama önümü görmenin imkânı yok. Afrika geceleri tehlikeliymiş, Mali’de savaş varmış. Bu zifiri karanlıkta yolları hiç bakım görmemiş bir sokakta yol almak, karanlıkta ormanda yürümekten daha zor.

On beş-yirmi adım yürüyebilmiştim ki, karanlıkta karşımda parlayan bir çift göz… Yâ Rabbi, bu siyah cildi, bu karanlığa ne kadar yakıştırmışsın!.. Gabon Büyükelçiliği’nin bekçisi Hüseyin, yarısı Fransızca, yarısı Bambari dilinde:

“-İyi akşamlar hoca!..” dedi.

 Karanlığın içinde boşlukta bir çift göz… Deniz feneri gibi, ileri karakol gibi… Dağ başında, yol çatında misafirini bekleyen kervansaray gibi… Kollanıp îtina görmek, sevilmek ne güzel...

* * *

“-Harun bebek ağlıyor mu? Haberin var mı?” diye sorduğumda sağlıklı bir cevap alamadım.

Eve girmiştim ki, kapı çalındı. Balkona çıkıp el fenerini tuttuğumda, yine cam gibi Hüseyin’in gözleriyle annesinin kucağında Harun bebeği gördüm.

Harun bebek, külçe gibi, yumak gibi bir bez parçası içinde anasının kucağındaydı. Harun bebek bugün ağlamıyor. Bugün ağlayamıyor.

Hasta olduğunu, doktora veya sağlık ocağına götürdüklerini, reçete yazıldığını, reçeteyi eczaneye götürdüklerini, ama para olmadığı veya yetmediği için ilaçları alamadığını anladım. Önce para vermeyi düşündüm, ama yarın çok geç olabilir diye endişelendim. Gece karanlığında yollara düşmek akıllıca değildi. Meryem Hanım imdadıma yetişti.

“-Haydi, beraber eczaneye gidelim!” deyince karanlığın içinde arkamdan gelen bu ses can simidi gibiydi.

“-Bekleyin!..” deyip aşağıya indiğimizde, arabaya severek bindik.

Arabaya anasının kucağında binen Harun bebek, karanlığın içinde kaybolmuştu. Onun varlığını ispatlayacak hiçbir emâre yoktu. Gecenin karanlığında simsiyah ve ses sedâ yok.

Muhammed Eczanesi’nin önüne geldiğimizde kapalı olduğunu gördük. Trafiğin karmaşası, elektrik olmaması, açık kanallar, bu sıkışıklık içinde arabanın camının aralığından nöbetçi eczanenin “Buji Meydanı” yakınlarında olduğunu anlayabildim.

Eczaneye girdiğimizde doktor mu, eczâcı mı, ne olduğunu anlayamadığım kişiye komşu olduklarını, reçetemizin olmadığını söyledim. Sağlık görevlisiyle birlikte Harun bebeğe dokunduğumda ateşinin olmadığını, ama başını tutacak, gözlerini açacak enerjisinin de olmadığını, ne tarafa bıraksak başının armut gibi o tarafa devrildiğini gördüm. Gık sesi çıkmıyordu. Gözle ve elle yapılan muâyene sonrası, birkaç şurup ve ilaç…

Ses, ne güzel nîmetmiş; ağlayıp bağırmak ve çevreyi rahatsız etmek, kendini kabul ettirmek, gündeme alınmak, var olmak… Harun bebek yatırımını yaptı. Artık o gündemde... Artık başını tutamayan dermansızlığı çığlık çığlık... Boğazım doluyor,  gözlerim kontrolümün dışında…

Bu hâlimle eczanenin karanlık köşelerini tetkik ederken bakışım, eczacıyı etkiledi herhalde. Parasını almadan ilaç torbasını uzattı.

Bir gün sonra Harun bebek, yine annesiyle mesâideydi.

Bugün çok çamaşır var herhâlde…

Harun bebek, sesini duyuruyor. Harun bebeğin çığlıkları tâ Konya’dan duyuluyor.

Yâ Rabbi, sesimizi, duâmızı ulaştır.

Yâ Rabbi, muhafaza et.

Onu, bizi, bütün ümmet-i Muhammed’i ve bütün insanları… Âmin.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle