Aile Saadeti -2

Geçen sayıda anlatmaya başladığımız âilelerimize, merhum Mûsâ Topbaş Efendi’den huzur reçeteleri vermeye devam ediyoruz.

“Allah Teâlâ’yı seven evliler, Rablarının sevgi kâsesinden içtikleri için birbirlerine karşı da sevgilidirler, merhametlidirler. Yemeklerini beraber yerler ve yatağa beraber girerler. Çok duygusuz kadınlar vardır ki, hem kocalarını sevdiklerini iddiâ ederler, hem de bu hususu ihmal ederler. Kocalarına karşı yapılması lâzım geleni esirgediklerinden nankörlerden, zâlimlerden olurlar. (Hastalıklar, meşrû mazeretler müstesnâ.)

Bilhassa kulluk hususunda yardımcı olmalıdır. Bazı kimselerin uykusu ağır olur, kolay kolay uyanamazlar. Tatlı bir lisânla uyararak namaza kaldırmalıdır. Seherlerde kalkıp ibadet edenler, Allah Teâlâ’nın mümtaz, seçilmiş kullarıdır.

Herhangi bir yuvada Cenâb-ı Hakk’ın emirlerine uygun bir hayat yaşanıyorsa, hiç şüphe edilmesin ki, orada bulunanlar cennet hayatının zevkini dünyada tatmış olur. Sadırları inşirah hâlinde olup her şeyden zevk alırlar. Sevmekten, sevilmekten, yemekten, yedirmekten, giyimden, giydirmekten, hülâsâ bütün kulluk vazifelerini îfadan… Varlığı severler, yokluğu severler. Kulların ayıplarıyla meşgul olmazlar, çünkü dâimî olarak kendi ayıplarını düzeltmeye uğraşırlar.

Allah Teâlâ’nın emirleri tatbik edilmeyen, yaşanmayan bedbaht hânelerde ise dırdırlar, münâkaşalar, bağırmalar, çağırmalar, karşılıklı hakaretler hiç eksik olmaz. Böyle bir hayatın ne zevki olur? Bu kötü hâller, İslâm dışı ve terbiyesi olmayan gâfiller arasında çok görülür.

Kuru kıskançlık kâfî değil.

Kadın zekî olmalı. Kendini sevdirmesini bilmeli… Bunun da yegâne ilâcı, kocasına karşı itaatli, şefkatli ve hürmetli olmaktır. Sebepli sebepsiz, dikbaşlı, inatçı olmak, hep kendi nefsinin ardında koşmak iyi netice vermez.

Bilhassa birkaç çocuk sahibi kadınlarda, “Nasıl olsa işi sağlama bağladım.” kanaati hâsıl oluyor. Kocalarına karşı, “Nasıl olsa benim nazımla oynar, kendisine karşı lâkaydiliğime râzıdır.” görüşüne sahip oluyorlar. Kocasının her şeyi hoş karşıladığı kanaatinde oluyorlar. Zaman zaman içten içe üzülen, karısına karşı sevgisi azalan adamın karşısına kader bir kadın çıkarıyor. Kendisine karısından daha samimi, fedâkâr hareketlerde bulunuyor. Giyimi, kuşamı, süsü püsü yerinde…

Evinden, hayatından bezmiş bir hâlde gönlünü ona kaptırıyor. Kadının her hâli onu deta büyüyor. Ona karşı sevgisi arttıkça artıyor. Öyle bir sevgi zuhûr ediyor ki söküp atması imkânsız… Deli dîvâneye dönüyor. Hülâsâ gönlünden evi, karısı, çocuğu, hepsi siliniyor. Bu hâli gören akraba ve ahbapların gayretleri boşa çıkıyor. Sonunda istenilmeyen ayrılık…

Bazen kocasına bağlı, her bakımdan seciyeli, fedakâr, hüsn-i ahlâk sahibi kadınların pek ender olarak kocalarında da bu gibi hâller oluyor. Sebebi, kadın-erkek aynı yerde çalışmalarından… Fransız edîbi Pierre Loti, Türk kadını için der ki:

“Türk kadını; ince zekâsı, evinin temizliği, başörtüsünden terliğine varıncaya kadar, giyinmesindeki zevk-i selîmi ile başka bir lemdir. Kocası, kendisinden o kadar mutlu ve mesrurdur ki, her akşam bir an evvel evine dönüp karısına kavuşmak için bir hayli sabırsızlık gösterir.”

Sağlam bir itikada sahip, namazını dosdoğru, vaktinde kılan, orucunu tutan, âzâlarını haramdan koruyan, anasının-babasının, kocasının hizmetinde bulunan, akraba ve komşuları ile geçimli olan kadın, ne şerefli ve hürmete şâyân bir kuldur.” (Devam Edecek)

Zahide TOPCU

 

PAYLAŞ:                

Zahide Topcu

Zahide Topcu

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle