Sana Vedâ Etmiyoruz Esmâ

Cennette Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e ve babacığına kavuştuğunda orada olmak için kalan ömrümüzde yolumuzu yeniden inşa edeceğiz. Sana lâyık kardeşler olmak için duâmız… Gıpta ediyoruz şehâdetine… İslâm için rûhunu ikram ettiğin gün, yeni Esma’lar dünyaya geldi. Senin emanetini taşıyacak bir hanım olarak yetiştireceğiz onları... Senin mücâdelen rûhumuza bahar oldu. Öldürdüğümüz şuurumuz yeniden dirildi. Müslüman olmanın en şerefli hâlleri, hayallerimizi süsler oldu. Yeniden şehâdetin şerbetini arzuladık. Duâlarımıza korkusuzca son nefesin gücünü ekledik. Bir ömür, tek bir ölüm nasıl mânâ kazanır, gözyaşlarıyla nakış nakış işledin yüreğimize...

Sana vedâ etmiyoruz Esmâ…

Rabbin sana ikrâm ettiğinde o Cennet bahçelerine dağılan mis kokulardan nasiplenmek için arınacağız bütün kirlerimizden... Ömrün uzunu olmaz, bunu biliyoruz. Vakit geldiğinde, emaneti, alnımız ak teslim etmek için hayatımızı sorgulayacağız. Tevbe edecek çok şeyimiz var; siz şehitleri niyazlarımıza ekleyerek umutlanacağız. Kırmadan dökmeden gönüller kazanarak sevdireceğiz kutlu dâvâmızı… Son nefeste İslâm’a hizmet etmeden can vermemek için yalvaracağız Yaratan’a. Senin şehâdetine olan hasretimizle sızlayacak kalbimiz... Ve her sızı bir adım olacak Cennete.

Sana vedâ etmiyoruz Esmâ…

Hiç tanışmasak da muhabbetimizin sonsuzluğa ulaştığından haberdar olacaksın ve Cennet köşklerinde melekleri kıskandıran nûrundan nasiplenmek için gözyaşlarımızı duâlarımıza karıştıracağız. Sana gıpta eden rûhumuzu, zincirlerinden koparmak için yüzleşeceğiz hatalarımızla… Unuttuğumuz, yokluğuna alıştığımız bütün sevapları arayacağız. Normalleşen günahlarımızdan sıyrılmadan yola çıkmayacağız. Senin şehâdetin ile yeniden dirileceğiz ve dirilteceğiz. Komplekslere bürünmüş yaşantımızı, muhabbetten uzak konuşmalarımızı terk ederek şehâdet için sessizce haykıracağız. “Esmâ’ya nasip ettiğin bu şerefi bize de nasip et yâ Rabbi!” diyerek umutla bekleyeceğiz o günü…

Sen de bizi bekle Esmâ, babacığın gibi biz de sana veda etmiyoruz...

* * *

“Sevgili kızım ve değerli öğretmenim...

Sana elvedâ demiyorum, bilâkis yarın görüşmek üzere. Başı dik, tuğyâna isyan ederek yaşadın. Tüm engelleri redderek hürriyete sınırsızca âşık oldun. Bu ümmet, medeniyette hak ettiği yeri alabilsin diye onu yeniden diriltmek ve inşâ etmek için sessizce yeni ufuklar arıyordun. Akranlarının uğraştığı işlerle meşgul olmadın. Her zaman derslerinde birinci olmana rağmen öğrenmeye olan açlığın dinmedi.

Bu kısa hayatta sohbetine doyamadım. Vaktim, mutlu olacak ve eğlenecek kadar geniş değildi. Râbiatü’l-Adeviyye’de son kez bir araya geldiğimizde, “Sen bizimle olduğunda bile bizden ayrısın.” diyerek bana olan sitemini dile getirmiştin. Ben de sana:

“-Bu hayat, birbirimize doyacak kadar geniş değil. Birbirimize doyalım diye Allah’tan Cennetinde bize bu sohbeti vermesini temennî ediyorum.» demiştim.

Sen şehid olmadan iki gün önce seni rüyamda gelinlikler içinde gördüm. Bu dünyada eşi benzeri olmayan bir güzellikteydin. Yanıma sessizce oturduğunda sana:

“-Bu gece, senin düğün gecen mi?” diye sordum.

Sen de:

“-Düğünüm akşam vakitlerinde değil, öğlen olacak!..” demiştin.

Çarşamba günü öğlen vakti, şehid olduğun haberi bana ulaştığında, senin rüyamda bana ne demek istediğini anlamış oldum. Allah’tan seni şehid olarak kabul etmesini niyaz ettim. Ve şehâdetin, bizim haklı olduğumuzu ve düşmanımızın bâtılın tâ kendisi olduğu inancımızı pekiştirdi.

Son vedânda yanında olamamam, son bir kez seni görememem, alnına son bir öpücük konduramamam ve senin cenâze namazını kıldırma şerefine nâil olamamam, beni derinden üzdü. Beni bunları yapmaktan alıkoyan, ölümden veya karanlık hücrelerden korku değil, uğruna canını verdiğin dâvâyı sürdürebilmekti.

Zâlimlere karşı başın dik (göğsünü gere gere) direnirken gaddar kurşunlar göğsüne saplandı ve rûhun yüceldi. Ne kadar güzel bir azmin ve terbiye edilmiş bir nefsin vardı. İnanıyorum ki, sen Allâh’a verdiğin söze sadâkat gösterdin, Allah da sana verdiği söze... Öyle ki, şehâdet şerefini bize değil de sana bahşetti.

Son olarak, Sevgili kızım ve değerli öğretmenim...

Sana elvedâ demiyorum, bilâkis görüşmek üzere… Buluşmamız, yakında Peygamber ve ashâbıyla birlikte Havz-ı Kevser’de olacak. Sonsuz kudret ve hükümrânlık sahibi Allâh’a yakın, O’nun nezdinde değerli ve şerefli bir konumda… Ayrılmamak üzere, birbirimize doyma temennîlerimizin gerçekleşeceği bir buluşma...”

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle