Her şeyden âcilsin! Çünkü Seni unutmak, varlık sebebini unutmaktır. Seni unutmak, gözlerin ve görüşlerin körlenme, kulakların ve duyuşların ârızalanma, dilin ve konuşmaların bozulma sebebidir.
Herkes kendince bir var olma mücadelesi veriyor. Sebepleri, maksatları, niyetleri değişse de bu mücadele neredeyse hiç bitmiyor. Müsbette de menfîde de devam etmekte olan bu hâl, kıyâmete kadar da sürecek gibi görünüyor. Tabi, herkesin kendi kıyâmetine kadar… “Bir varmış, bir yokmuş…” diye başlayan masallar misâli, ömür sona erince, aslında, kim varmış, kim yokmuş o dem...
Şu dünyada biricik gâye, meslek ve makam sahibi olmakmış gibi davranıp şahsiyet ve mânâ adına zerre kadar yatırım yapmadıysan, kabuk için emek verip de öz için kımıldamadıysan, âile cemaatini toplayıp iki satır kitap okumadıysan, iki vakit namaz kıldırmadıysan, helâlleş.
Şu dünyada seven, korkan, gülen, ağlayan, nefret eden, âşık olan, kırılan, hasret duyan, kavuşan, unutan, acıkan, hayâl kuran... Hâsılı yaşayan tek insan sen değilsin. Herkes kendi romanının kahramanı ve ekstra takdir gerektirecek bir vaziyetin yok. Dünyanın merkeziymiş gibi davranmayı bırak.
Hâsılı, kul kendini bilmez; lâkin Allah kulunu bilir. Yazı, kader dedikleri, işte bundan ibarettir. İrâdenle hayrı seç, amel defterinde iyilik biriktir, gerisi gelir. Vesselâm.
İnsanlar nezdinde de bilmek denen şey, bazı yazılı kaynaklara, inançlara, görgüye ve tecrübeye dayanmaktan öteye gitmiyor. İnsanlar çoğu kavramı kendi fikrine göre tanımlıyor, kendi inandığı ve bildiği şekilde tarif edip kullanıyor. Mâdem öyle, biz de dedik, bizde nasıl denir, onu söyleyelim:
İnsanı her şeyden çok, şu üç şey bitirir: Haset, endişe ve hedefsizlik... O hâlde, önce payına düşene râzı ol, sonra Allah -azze ve celle-’ye teslim ol, sonra da gerekirse haşatın çıkıncaya kadar hayırlarla meşgul ol.
Hayır ve bereket, Allah’tandır. O’nun yasakladığı işler; ister insâniyet, ister siyâset, ister riyâset nâmına yapılsın, hayrın ve bereketin önüne dikenli bir set çekmek gibidir. Tâvizler, hayırlı maksada ancak zarar verir. Haram olan ve harama yol olan hiçbir fiilden medet umma.
Hasetvirüs, dostluklarda; hırsvirüs, adâlette; gafletvirüs, îmanda; cehâletvirüs, amelde; riyâvirüs, misafirlikte; israfvirüs, şükürde nice ölümlere sebep olmuştur. Bütün bu kıyımların neticesi olarak, Allâh’ı, Rasûlü’nü ve O’nun vârislerini dikkate almayan, îkazlara kulak tıkayan dünya için, “Koronavirüs”, fazlasıyla hak edilmiş küçük bir kötektir.
Zaten gayretsiz gâye, boş iddiâdan; gâyesiz gayret de mânâsızca sağa-sola savrulmaktan ibârettir. Hayırlı gâyesi olanın, hedefine doğru yol aldıracak coşkun ve taptaze bir gayreti ve sapasağlam bir niyeti olmalıdır. Dünya, sırattan sırata geçiş, aslî sırattaki vaziyeti, ettikleri ve ektikleriyle belirleyiş yeri...
Emek vermek, ümitlenmektir. Emek vermek, nîmeti ve onunla beraber gelecek sevinci dâvet etmektir. Haftalarca bakımını yaptığın bitkinin dalında çiçek açacak olduğunda, sevinirsin. Peki, biri çıksa da o dalı hoyratça kıracak olsa, âniden asil ve kuvvetli bir savaşçı kesilmez misin? O hâlde, emek verdiği dalı müdâfaa için savaşmakta olanı yadırgama.
Herkes kendince hoş, kendince boş. Herkes kendince zayıf, kendince kuvvetli. Herkeste hata da var, doğru da. Her bir kişi çalışkan da âtıl da. İnsan işte! Bazen iyi, bazen kötü... Bazıları ise, hep birilerini toprağa verecek, hep gidenlerin ardından söz söyleyecek ve hep sonsuza kadar ahkâm kesecek gibiler. Bunlardaki nasıl bir gafletse, onu-bunu karalıyor, aklını çeldi...
İçteki dışa yansır. Düşünürsen, konuşursun. Sancı çekersen, inlersin. Sevinirsen, gülersin. Kederlenirsen, gözyaşı dökersin. Yanarsan, tütersin. İnanırsan, yaşarsın. Özü kabuktan, niyeti muâmelâttan ayıramazsın. İç dışın, dış da için ispâtıdır. Mü’minin îmânı illâ ki hâlindedir. İmânın kalp ve kalıp boyutu vardır ve o, bütünüyle bir hayat tarzıdır.
Ölüm, her an gelebileceğini peşin peşin bildirmiş ve asırlardır, verdiği bu haberin doğruluğunu defalarca ispatlamışken, hâlâ birilerinin dilinde “zamansız ölüm” lâfının dolaşıyor olması, ne kadar da tuhaftır. Eceli gelen ölür ve ölüm herkese, her zaman -geç ya da erken değil- tam vaktinde gelir.
Rabbimiz! İnandık, îmân ettik! Ölene dek Ayneyn Tepesi’nde nöbet tutmaya ve her an namazda olmaya azmettik. Bizi, sinsiler karşısında firâset, zâlimler karşısında cesaretle, muvaffak eyle. Âmîn!
En tehlikeli münâfık, en kıymetli emânetimiz olan İslâm’a hıyânet edendir. En tehlikeli yalan, Allah ve Rasûlü adına söylenendir. En tehlikeli dönek, Allâh’a verdiği sözden dönendir. Ve en tehlikeli düşman, Allâh’a ve Rasûlü’ne garez besleyendir.