Parça Parça

Paramparça etmeden, parça parça hakkı sundum.

Evvel nefsim sonra cümle faydalanır, diye umdum.

 

İçini zeytinyağı ile doldurduğun tavayı ocağa oturtsan, altından ateşi yakıp sonra da yağa bakıp, “Kızma; fakat sana bir şey söyleyeceğim!” desen, olur mu? Elbette olmaz. Çünkü zeytinyağı ateşi görünce kızar. Kızmasını istemiyorsan, kızdırmayacaksın. Şartlar oluştuğunda herkes fıtratının gereğini yapar, buna mânî olamazsın.

* * *

Hata, kim yaparsa yapsın, hatadır! Hatada ısrar etmek, kim yaparsa yapsın daha büyük hatadır! Bunlarla yetinmeyip hatayı müdafaa etmek ise, en vahim hatadır. Yani? Dön kardeşim dön! Yan dön, “U” dön, ilk fırsatta hatadan dön!

* * *

Birini hep gıyâbında, başkalarına sorarak tanımaya çalışan, o başkalarının kendince yaptıkları zan ve yorumlardan gayrısına ulaşamaz. Dedikodudan medet uman, dedikoducunun uydurduğu hikâyeyi dinlediği ve yanıldığıyla kalır. Hakîkaten tanımak, emek ister. Çünkü insan, muammâdır.

* * *

İhtilât ortamlarının ve tesettürsüzlüğün meşrûlaştırıldığı toplumda ahlâkın düzelmesini beklemek ne kadar abes ise; utanma duygusunun kalmadığı, helâl-haram kavramlarının yok sayıldığı yerde hayrı aramak da o kadar abestir. Allâh’a isyana duran insanın huzuru nisyâna mahkûmdur.

* * *

Bütün pazarlarda, tezgâhlardaki ürüne bir değer biçilir ki, hakkını vermeyen alamasın. Beleş olan bir tek, et pazarı. Üstelik kimseye diyecek bir şey de kalmamış. Çünkü nicesi zaten bir-iki kitap okuyup kendince müçtehid olmuş ve yaşayamadığının değil, yaşadığının hak din olduğuna inanmış. Hafazanallah!

* * *

Şu dünyada seven, korkan, gülen, ağlayan, nefret eden, âşık olan, kırılan, hasret duyan, kavuşan, unutan, acıkan, hayâl kuran... Hâsılı yaşayan tek insan sen değilsin. Herkes kendi romanının kahramanı ve ekstra takdir gerektirecek bir vaziyetin yok. Dünyanın merkeziymiş gibi davranmayı bırak.

* * *

Dinlerken gönül kulağınla dinle, söylerken kalbinden söyle. İtiraz etmeye şartlanarak değil, idrâk etmeye niyetlenerek oku. Biri konuşurken saygıyla, dikkatle ve hak mihengiyle dinlemek yerine, yapacağın itiraza hazırlanmayı seçiyorsan, kimseyi anlayamazsın.

* * *

İnsan, kendisiyle aynı derdi taşıyana yakınlık hisseder. Biyolojik kardeşlik, dâvâ kardeşliğiyle birlikte değilse zordur. Birlikteyse, nûr üstüne nûrdur. Değişmez hakîkat ise, birbirine yakın da uzak da dursa, kundaktan kefene her bir insanın, bir diğerinden yana yapayalnız olduğudur.

* * *

Huzurun ve âfiyetin en mühim şartı, insanlardan bir şey beklememektir. Beklenti çoğaldıkça hayal kırıklığı ve şikâyet; beklenti azaldıkça, sevinç ve şükür artar. İkrâm edilmeye değil, ikrâm etmeye alış ki, vakarın, hürriyetin ve saadetin kavîleşsin. Hadi! Sen bunu başarabilirsin.

* * *

Bazı terbiyesizler görürsün. Onlar, kendilerince çirkin addettikleri insanlara saldırırken, dünyanın en çirkin insanına dönüştüklerini fark edemeyecek kadar ahmaklaşırlar. Vallâhi, aslî güzellik kalptedir! Üstelik dünya bunun sayısız ispatı ile dolu bir yerdir.

* * *

İnsanlar ilmi diplomada, doğru haberi sosyal medyada aramaya başladığından beri sıkıntı bitmiyor. Diplomalı dipsiz kuyular, her yerde fellik fellik gezinirken, yalan ve dedikodu da sosyal medyaya temel atmış gibi görünüyor.

* * *

Kinini, mâsum bir bebek üzerinden bile kusmaya kalkanları, sadece fikre değil, fikir sahiplerinin mâsum yavrularına da düşmanlık yapanları ibretle seyret ve tanı. Mesele ne çocuk, ne de mazlumların hakları. Mesele şu: Bir dünya görüşü, diğeriyle hep kavgalı!

* * *

Bundan tabiî ne var? Dînime küfreden ve ceddime hakaret eden nasipsizi, elbette sevmeyeceğim; lâkin sevmiyorum diye, küfür de etmeyeceğim. Hak eden herkese, Kâfirûn Sûresi kâfî…

* * *

Sev, sevme; fakat kimseye haksızlık etme. Hak edene hakkını ver. Vuracaksan, hak ettiği yerden, doğru düzgün vur. Kelime cımbızlayıp işine geldiği gibi yorumlayarak ahlâksızlık etme. Etini harama açmak da nefret sebebiyle haksızlık yapmak da haram. Hakkâniyetle yaşa!

* * *

Müslüman müslümana iftira ettiğinde, hasedine esir düşmüş ve gâvurluk etmiş olur. Şeytan bunu zevkle seyreder. Kirâmen kâtibîn, bunu eksiksiz kaydeder. Eden bulur. Kervan yürür. Allah bilir. Vesselâm.

* * *

Sormadan, dinlemeden, anlamadan, yani hiç yorulmadan, ondan bundan duyduğuyla ve kafasında kendince kurduğuyla hüküm veren kimse, en iyi ihtimalle tembeldir. Diğer ihtimalleri de sayardım ya, ârif olana gerekmez, ârif olmayana değmez. Hem neme lâzım aman! Kelâm nîmet, israf haram!

* * *

Millî ve mânevî duygularla aynı safta bir ve beraber olmak gerekirken sustum kuşlarına dönenler ile mânâsız barış çığırtkanlığıyla zaten maksadı barışı ve huzuru tesîs etmek olan bir operasyonu değersizleştirmeye çalışanlar, bilmiyorlar mı ki îcâbında savaşmak da ancak îmandandır!?

* * *

Her insanın bir ayağı çukurdadır; lâkin bazı insanların fikri ve niyeti çukurdan hiç çıkamamıştır. Üstad Necip Fâzıl’ın tâbiriyle, “Çukur İnsan”dır onlar!

* * *

Depremle ölmek ihtimâlinden değil, îmansız ölmek ihtimâlinden kork! Madem deprem olmasa da öleceksin, kafanı faya değil, kulluk vazîfelerini îfâya tak. Vesveselerle yorulma. Secdelerde huzur bulmaya, hayırlarını artırmaya, aslî işlerini yapmaya bak. Zîra olması gereken illâ ki olacak.

* * *

Biri senin varlığını sallamasa, ikramdan da îkazdan da anlamasa; isyân etse, söz tutmasa, haram yese, haram giyse, hep “Ben!” dese, had bilmese... Hakka soğuk, bâtıla yanık, işte fesat, idrâkte kesat, tebliğde ölü, îtikatta sakat... Hâsılı hakkı, şöyle okkalısından bir tokat olsa, ne yaparsın?!

* * *

Şehvetten, karmaşadan ve yalandan beslenen o habis ruhlular var ya! Onlar, şeytanın elindeki kuklalardır. Kıvırmayı sevdiklerinden, oynatılmayı seçmişlerdir şıkıdım şıkıdım... Zararları pek çoktur, hayırları bir gıdım.

* * *

Âlemi gezmek şart değil. İnsanız biz, zaten âlemiz... Her yerden evvel ve âcil, özümüzü ziyaret edip keşfetmeliyiz.

* * *

Kaybolmanın da kaybetmenin de en fecîsi îmansızlara mahsustur. Çok şükür biz müslümanlar, kaybolmaz ve kaybetmeyiz. Âhirete yolcu, vatana rücû ederiz. Hasretin de vuslatın da en bediîsi inananlara mahsustur.

* * *

Olur. Din kardeşinin iyi niyetli îkâzından rahatsızlık duyup kabız olan, gün gelir, düzeltmeye üşendiği hatasından ötürü din düşmanlarının ağzında sakız olur.

* * *

Nanköre hizmet etmek israftır. İsraf haramdır. Haramda ısrar edene Allah rahmet etmez. Gel, bırak, bu lüzumsuz iyi niyeti. Ödet müstehak olana diyeti! Haklının içi gülsün. Haksızın feri sönsün.

* * *

Bir işte, emek vermeden, yorgunluk çekmeden, ter dökmeden, zorlanıp pişmeden, hâsılı memurluk etmeden âmirlik etmeye kalkışmak; ukalâ câhillere has bir kolaycılıktır.

* * *

Her şeyin bir sınırı var. Hoşgörünün de… Yok, ben sınırsız hoşgörüden yanayım diyorsan, böylece Allâh’ın hoş görmediğini de hoş görmek bedbahtlığına düşüyorsan; o hâlde hadi, seni ve sevdiklerini zehirlediğinde akrebi de hoş gör, Yaratan’dan ötürü.

* * *

İşte bu da şifâ niyetine son parça: Kalabalığa uymanın en mahzurlu olduğu zamandayız. O hâlde, sayısız vesvese ile dolaşmakta olan nefsine uyma!

PAYLAŞ:                

Neslihan Nur Türk

Neslihan Nur Türk

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle