Yaşadıkça Öğrendiğim Birkaç Şey…

 

Bildim deme, yaşamadınsa, tek satır söz için.

Çilesini çekmeyip yanmadınsa için için.

 

Aslını isterseniz, başlık abes… Çünkü zaten öğrenmek yaşamaktır ve dolayısıyla, “Yaşadıkça öğrendiğim…” demeye gerek olmamalıdır; lâkin öyle bir çağdayız ki, çoğu insan bilgiye çok rahat erişiyor ve ortalık, her şeyin en doğrusunu bildiğini zanneden profesörlerden(!) geçilmiyor.

Öğrenmek; sosyal medyadan birkaç söz okuyup videolar seyretmek veya okul bitirip diploma almak ile başarılabilecek kadar kolay olsaydı, bugün dünya bambaşka bir noktada olurdu. Oysa geldiğimiz yer gösteriyor ki, satırlardan bilgi ve ekranlardan görüntü depolamakla öğrenilmiyor. O ancak, yaşamakla mümkün oluyor ve kâh bakışı, kâh gülüşü, kâh susuşu ile bir anda bir ömürlük dersler verebilecek gücü Allah, işte bu kullarına, yani imtihanlardan geçe geçe, hakkı bâtıldan seçe seçe yaşamakta olanlara nasip ediyor.

Öyleyse o mübarekleri örnek almaya niyet edelim ve gelelim benim, sıradan biri olarak kendimce öğrendiğim birkaç şeye… Şimdi, tane tane yazacağım, belki birkaç kişinin işine yarar, diye…

* * *

* İnsanoğlu hem mahrum kalmadıkça mevcûdun kadrini bilmez, hem de sürekli ve daha fazla lûtfa kavuşmak ister. Oysa nîmetin devamlılığı da çoğalması da şükre bağlıdır. Allâh’a şükür ise, kula teşekküre bağlıdır. Öyleyse, eksilen için sızlanma da kalan için şükrederek ferahla… Buna alışırsan daralmazsın hayatta...

* Kimi insanlar, zarâfet maskesinin ardında çirkin yüzler; nezâket kılıfının içinde yol kesici işler saklar. Bu kimselerin asıl yüzlerini gözlerinle göremezsin; fakat aklınla ve kalbinle fark edersin. Bunlar, bakır sürahinin içindeki zehirli su gibidir. Serinletici bir şey zannedip içersin ya, acısı sonradan çıkar. Etme. Her sunulanı içme.

* Sâfiyâne bakışına rağmen huzursuzluk hissedersen, gittiğin yeri ve girdiğin meclisi değiştir. Tebdîl-i mekânda huzur, temkinli olmanda sürûr vardır. Allah ihlâslı kullarını bazen, uzaklaştırarak korur.

* Sen, “Bu cihanda benim hakkım hürriyettir!” dedikçe, zâlimler de omzuna bindirdikleri yükü iyice ağırlaştırır ve şöyle der: “Öyleyse bu cihanda hakkın eziyettir!” İşte bundan sonra, dayanmak ya da dayanmamak, savaşmak ya da teslim olmak hususunda her birimiz imtihandayız. O hâlde şöyle duâ et: “Yâ Rabbi! Lûtfeyle ki, rızâna uygun olanda sebattır murâdımız. Âmîn.”

* İnsan dediğin; nefs, ruh, beden, dert, çözüm, ârıza, düşünce, hâl, zikir ve sâir… Öğrendim ki, kalabalıkta değil, vasıflı ve samimî çokluktadır işe yarar meşkle sekir... Bu sebeple “Yanıma sadece, sevdiğin ve râzı olduğun kullarını lûtfeyle!” diye duâ etmek, iyi bir fikir.

* Uzunca bir zaman seyrettim: Biri bataklık sineklerini seviyor ve ayrılmak istemiyorsa, ortalık sâkin... Bir diğeri bataklık sineklerini sevmiyor ve tek tek avlamaya çalışıyorsa, yine ortalık sâkin; lâkin biri bataklık sineklerini sevmiyor ve bataklığı kurutmak için çalışmaya başlıyorsa, işte o vakit sinekler can havliyle yayılıyor ve ortalık birden bire karışıyor.

* Kimileri basmakalıp bir hayata, rahatsız edici bir rahata o kadar alışmıştır ki, kaliteli bir noktaya çıkmak istemedikleri gibi, doğru söyleyip davrananlarla daha temiz, daha iyi ve daha güzel olana hasret duyanlardan hazzetmezler.

* Huzurun olsun ve kadrin bilinsin istersen, insanlarla arandaki mesafeyi koru. Çünkü insanlar, yakınında olmalarına çok fazla izin verdiğinde, beraberliğine alıştıkları her şey gibi seni de değersizleştiriyor. Arada bir gör, arada bir görün. Hem zaten seni görünce kimsenin başı göğe ermiyor.

* Ekonomik sıkıntıların birçok kimseyi bunaltmasına mukâbil, cân u gönülden tebessüm edenlerden olmak istersen, şunu hatırla: “Cebbâr” olan Allah, bütün insanları, ulaş(a)madıkları bir hayra; yani haramlardan uzak ve Sünnet-i Seniyye’ye uygun bir hayata mecbur bırakarak aslında, eşsiz rahmetini bir kere daha ortaya koyuyor. Bu sence de çok güzel değil mi? Evvelden israf sofraları kuran ve her türlü îkâza rağmen bildiğini okuyan nicesi, artık, mecbûren iktisat ediyor ve böylece, söz ile uslanmayanlar, yumuşak bir şefkat tokadı ile yavaş yavaş kendilerine geliyor.

* Yaşadıkça öğrendim ki, bizim ülkemizde daha ziyade; yemeğin etlisine, mürşidin kerâmetlisine, emeğin beleşine, insanın da ölmüşüne kıymet veriliyor.

* Haramı, günahı ve yanlışı benimsemiş ve “Bunu yapmakta ne var canım?!” diyerek savunmaya bile geçmiş olan bir insanın düzelmesi ancak, helâl, sevap ve doğru işlere zorlanmasıyla mümkün olur. Bu mânâda, bir ülkede insanları doğruya zorlayıcı kanunların yürürlükte olması çok önemlidir; lâkin her toplum lâyık olduğu idârecilerle yönetildiğinden, çoğunluğun hayra lâyık hâle gelmesi, hayır-şer dengesinin her dâim, müsbet kefe ağır basacak şekilde korunması bir zarûrettir. Bunun başarılması da fert fert her bir müslümanın, kendi gayretinin kıymetini fark etmesiyle mümkün olacaktır.

* Önce, bir insanın neye karşı ve ne şekilde savaştığına iyi bak. Sonra eğer nefs-i emmâreyle, şeytanla ve şeytânî olanla, Allah Rasûlü’nün öğrettiği şekilde savaşıyorsa, onunla arkadaş ol. Hiçbir savaş, düşmana benzeyerek kazanılmaz. Diğer yandan çoğu düşman, sendenmiş gibi görünmek sûretiyle mahremine sokulur. Arkadaş seçerken çok dikkatli ol!

* Nazarında şifâ yok ki. Sen, mürşid-i kâmil değilsin ki, uzaktan, yalnızca bakarak birine iyilik edebilesin. Bir müslümanın derdi hakîkaten umurundaysa, Allâh’ın rızâsına en uygun şekilde yaklaşmayı ve bir şeyler yapmayı denemelisin.

* Umûmun sahip çıkması gereken fazîletlere, şahsî birer meseleymiş gibi bakılması, hatadır. Hakkı ve hayrı yaşatmaya, haksızlığa ve şerre mânî olmaya çalışmak, tebliğ vazîfesini îfânın ve Hakk’a vefânın fiilî çabasıdır.

* Sevdiğin çiçeğe su, sevdiğin toprağa emek verirsin. Sevdiğin talebeye fırsat verir, sevdiğin kediye süt ikrâm edersin. Sevdiğin tâcire de siparişini bildirirsin. Böylece hiçbirine serenat yapmana gerek kalmaz. İhtiyacını şefkatle giderdiğinde, her can sevildiğini anlar. Ekmek vermediğin aça, taş koymadığın duvara şiir yazsan ne çare!?

* Atalarımız vaktiyle deri çarıklarını kaynatmış da suyunu çorba diye içmiş. Çünkü onların, vatanlarını ve îmanlarını kurtarmak, hürriyete kavuşmak gibi bir hedefleri varmış. O uğurda canlarıyla da mallarıyla da imtihan edilmiş ve biiznillâh muzaffer olmuşlar. Öyleyse korkma ki fikren kuvvetlenmene, farkında olmadığın kâbiliyetlerini keşfetmene ve çözüm ufkunu genişleterek özgüven tazelemene en çok katkı sağlayacak olan şey, zorluktur. O, Hakk’a yaklaştıran vesîlen, ustaca öğreten hocan, yârân ile ağyârı ayırmana yarayan eleğin olur.

* Yaptıklarına evvelâ sen kıymet ver. Sonra, yaptığını en iyi şekilde yapar hâle gel. Sonra da engel dediğin şeyleri bir bir aş. Engeller; îmânımızı sınamak, kendimizdeki kuvvetleri keşfetmemizi sağlamak ve aşıp geçmek için vardır. Yine de… Bildim deme, yaşamadınsa, tek satır söz için... Çilesini çekmeyip yanmadınsa için için.

 

Neslihan Nur TÜRK

 

 

PAYLAŞ:                

Neslihan Nur Türk

Neslihan Nur Türk

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle