ANLADIM Kİ…

 

Herkes değil, Yâr deyince iliklere işler söz.

Bir dem gelir ki, “Herkesten, sadece Yâr söyler” söz.

 

Bizi, kendisini bilmemiz ve bulmamız için yaratmış olan Rabbimizin; bütün kâinâtı da bu vazifemizi kolaylaştırmak için yarattığına îmân ediyorum. Bizim; iyi-kötü, kolay-zor, güzel ya da çirkin diye isimlendirdiğimiz, istisnâsız her tecrübeyi de…

* * *

Anladım ki, sadece rûhu değil, cesedi de güzel olmalı insanın... Temiz ve hafif olmalı. Kokusundan yıkayanlar; ağırlığından da taşıyanlar sıkıntı duymamalı.

* * *

Vaktini, elbet Allah belirleyecektir. Er ya da geç olabilir, bu da önemli değil. Nasıl dilerse, öyle olur elbet… Fakat umudum o ki, sevenlerim, hâlimin güzel olması ve teneşire, Hak âşığı bir hanım olarak, tertemiz ve huzurla uzanabilmem için duâ edeler.

* * *

Şükürler olsun ki, sevdiklerimin ayrılığından ayrı yaşadım. Anladım ki, “yakın” olmak ile “beraber” olmak, başka şeyler. “Uzak” olmak ile “ayrı” olmak arasında da dağlar kadar fark varmış meğer.

* * *

 “-Gelince yaz!..” dedi bana. “Yaz ki, yaz gelsin nicesinin kışına... Sen yazınca, hissedip de yazamayanların, içinde biriktirdiği keder dağılacak... Ve o vakit şunu diyecekler: «Beni ne de güzel anlatmış, ohh yâ Rabbi şükür!»” Anladım ki, kimi yaşar, kimi yazar…

* * *

Yaşadım. “Birlik”te “ayrılık” var, bir de “ayrılık”ta “birlik”... “Birlik”te “birlik” de varmış ya, öyle sanıyorum ki, onu sadece duydum, yaşamak henüz nasip olmadı.

* * *

Gün oluyor, bir zamanlar tesellî verdiği kişinin sözleriyle tesellî buluyor insan. Gün oluyor, bir zamanlar hocası olduğu kişiden ders alıyor. Anladım ki, perde temelli kapanana dek, her rolü oynamamız ve her kostümü giymemiz mümkün.

* * *

Kardeşinin yanında bile güvende değilsen ve ona karşı bile kendini korumak zorunda kalıyorsan, kıyamet cidden yaklaşmış demektir. Senin günahını hafifleteceği yerde, sana günah ekliyorsa, o kardeşinki de bilmem ne iştir?! Şeytan her kılığa girebilir; fakat bir dostun, bir kardeşin kılığına büründüğü vakit, öyle zannediyorum ki, en acıklı vakittir.

* * *

Verdiği bütün nimetler için şükran borçluyum; fakat bana bir çocuğun bakışındaki mâsumiyeti seyretmeyi nasip ettiği için, özellikle minnettârım Rabbime.

* * *

Bildiklerim, bu günlüktür. Yarının yeni bilgiler yükleyeceği bilgisine ise, daha dün kavuştum.

* * *

Zayıflığımı gördükçe, kudretini daha da derinden hissettiğim bir Allah var! Önceden sadece söylüyordum; ama artık derinden hissediyorum ki, başka bir delile ihtiyacım yok! Eğer Allah, benim gibi birini bile böyle gönüllerde aziz kılıyorsa, elbette her şeye kâdirdir.

* * *

Hayat ilginç. Bir oturum kapanıyor, bir başka oturum açılıyor. Bazen bağlantı koptu sanıyorsunuz; fakat kopmamış oluyor. Bazen de konuştuğunuzu sandığınız kişi, bir bakıyorsunuz ki meğer çevrimdışıymış…

* * *

Ferah, her şeyi bir yana koyup, “âh” ile Rabbime sığınıp nazlanacak “fer”i bulduğum ânın adıdır.

* * *

Seyrettim ve gördüm ki, vücuda saplanan ok acıtır. Fakat ucunun özel yapısı sebebiyle, dışarı çıkması, içeri girmesinden daha zordur. Bu sebeple, seni oktan kurtarmaya gelene, çaresizlik içinde kıvranarak “Durr!” dersin. Kurtarmaya çalışan bilmez belki; ama sen denemişsindir. Çıkarken canın daha çok yanmaktadır. O kadar ki ok vücudunda saplı kalsa, ona bile râzı olursun. Bazı insanlar da işte o ok gibi… Hayatınıza girseler acıtıyorlar; çıkarmaya kalksanız, daha da çok canınız yanıyor.

* * *

Pergelim kırık, ayağım kayık, gönlüm buruk. Peşin peşin bilin de, sevecekseniz, bu hâlimle sevin beni. Zira beni her hâlimle sevmeniz, benim daha iyi olmama dâir ciddi bir umuttur.

* * *

Rabbim, bana ne istediysem verdi. Baktım ki, belâmı da, safâmı da ben çağırmışım.

* * *

Hızın düşükse, sağ şeritten gitmen gerek... Bunun birkaç faydası var: Birincisi; rahat rahat gidersin, niye yavaş gidiyorsun diye soran olmaz. İkincisi; hızını almış arkandan gelmekte olan kişi, senin yavaşlığın sebebiyle frene basmak zorunda kalmaz. Anladım ki, emekleyecekse, koşanların şeridine girmemeli insan! İstîdâdını ve kapasitesini fark edip, diğerlerine sıkıntı vermemek adına, îcabında kenara çekilmesini bilmeli.

* * *

Yol bir; ama vasıtalar çeşit çeşit. Kimi kamyon olmuş, kimi otobüs, kimi araba… Kimi eski model, kimisi yeni. Ne çeşit olursa olsun, zincirleme kazaya sebebiyet vermekten Allâh’a sığınmalı. Zira birinin yapacağı yanlış, yoldaki diğerlerinin de zarar görmesine sebep olabilir.

* * *

Baktım ki, pek çok hatam birikmiş. Küçük günahlarım da var, cüsseli olanları da… Gün olmuş dilimi tutamamışım, gün olmuş elimi. Bazen gözümü, bazen özümü atmışım yanlışa... Anladım ki, başkasını kınayacak hâlim kalmamış.

* * *

Kimi yer doyar imiş, kimi seyreder doyar. Sanmam ki sürûr (sevinç), sofrası zengin olanda… Kim nasibinden râzı; şifâ da, zevk de, huzur da onda.

* * *

Aşk, kabuk ötesi bir şey. Âşık olduğun şey, sarıldığın kabuğun içinde bir öz olarak bulunmuyorsa, kabuktan bıkıyorsun. Bazı ilişkiler teknik bir işlemden, tat vermeyen bir ritüelden ibaret kalıyor. Anladım ki, hasret bitince sevgi de bitiyor. Kişi sevdiğiyle, maddî ve mânevî sevince erince de elbet, başka imtihanlar çıkıyor. Neticede burası dünya…

* * *

Üniversite yıllarında, başımı açarak okula girdiğim zamanlarda, bana kürsüde ders anlattıran ve “süper asistan adayı” gözüyle bakan profesörler, başımı örterek girmeye başladıktan sonra, bambaşka bir yüzle karşımda dikildiler. Sebep: Onların beğendiği kıyafeti giymiyor olmamdı. Beni, kendileri gibi olduğumda ve “Allah” demediğimde sevdiler. Zaten ezânı da “gürültü” addederlerdi. Anladım ki, bazıları sadece, sen onlar gibi olduğunda, onların istediği gibi davrandığında seviyorlar. Kendilerine ters gelen bir söz söylemeye kalksan, en azılı düşmanın kesilip, seni de hasta îlan ediyorlar.

* * *

Gördüm ki, bana saçma gelen, o saçmalığı yapan için çok anlamlı olabiliyor. Bana beceriksizlik gibi görünen, o “beceriksiz” addettiğim kişi için, çok engin bir başarı sayılabiliyor. Bilmiyorum ki, açı, üç yüz altmış tane… Saymaya kalksam bitiremem, istidatlar herkeste başka şekil, uzanıyor yerden göğe…

* * *

Anladım ki, kırılma olur. Şaşırma olur. Dağılma da olur. Hatta sapıtma bile olur. Her şey mümkün; ama Allah, öyle güzel bir Allah ki, omzu yaratmış, yükü de kaldırabileceği kadar vermiş. Hem, kime kırılır insan? Döndüm dolandım bir de baktım ki, meğer ben Allâh’a kırılıyormuşum.

* * *

Bazen, gözünde dağ gibi büyüttüğün insanların, aslında öyle olmadığını görürsün. İşin ilginci onlar, “Ben bir dağım!” da dememişlerdir. Yâhu dağ dağdır, o bile yıkılır! İnsan ise, insandır işte. Beşerdir, şaşar. Ne var bunda? Zaten mesele bu değil. Anladım ki, mesele, dağ zannettiğimi, tepe ya da küçücük bir tümsek olduğunu anladığım zamanda bile sevebilmem... Birini “Dağ gibi adammm!” diye seviyorsam, aslında ben dağı seviyorumdur.

* * *

Pek el üstünde tutuyorlar, ağzı güzel laf yapanı. Pek alkışlıyorlar sahnede, önde olanı... Hâlbuki “şöhret” olmak marifet değil. Olunacaksa, içten içe yanan “aşk eri” olmak lâzım… Ama aşkın coşkunluğu ile şakıyor da gittiği her yer birdenbire sahne oluyorsa, o başka…

* * *

Şu dünyada bana lutfedilmiş en büyük nimet, Mürşidimdir. Şükrünü edâdan âciz olduğum en yüce ikram da o…

* * *

Kendimle yüzleşmeme; zaaflarımı, kuvvetlerimi, günah, kusur ve hayırlarımı görmeme vesile olan; kendimi anlattığım nice konuşmamı sabırla dinlemek sûretiyle, aslında bana, kendimi dinleme fırsatı veren bir dostum oldu. Bu hâliyle o, karşılardan bir yerlerden haykıran birine, yankı yoluyla kendi sesini duyuran, sessiz bir dağ gibiydi. Ne zaman benden olmayacak bir söz çıksa, onu da alır, düzeltir ve öyle gönderirdi. Anladım ki, her fırsatta o güzele duâ, benim en önemli vazifelerimden biridir.

* * *

O hâlde Allâh’ım... Sen o güzeli yarın, cennetinde cemâlin için bekletme. Gerçi, beklediği Sen olduktan sonra, işi ne, beklesin; lâkin bilmem ki, ben bugün onu görmeyi beklerken böyleysem, yarın o Seni beklerken ne hâllere girer? Bir de ne olur, Sen o güzeli yarın, cennetinde cemâlinin hasretiyle yakma. Gerçi, yandığı Sen’in hasretin olduktan sonra, daha âlâsını mı bulacak; yansın ama... Ama işte...

* * *

Anladım ki, herkes değil, Yâr deyince iliklere işler söz... Bir dem gelir ki, “herkesten, sadece Yâr söyler” söz. Ey her şeye kâdir yüce Mevlâm! Şu yazdırdıklarını, kalplere ilmek ilmek, yine Sen işle… Âmin.

 

PAYLAŞ:                

Neslihan Nur Türk

Neslihan Nur Türk

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle