Sunuş

Muhterem Okuyucularımız;

Mayıs ayı, fetih ayı… İstanbul’un fethinin şenliklerle kutlandığı, bu toprakları İslâm’a açan gâzi ve şehidlerin hayırla yâd edildiği bir ay… Biz de bu sayımızda, İslâm’ın şehidlere bakışını, şehâdet arzu ve heyecanını gündemimize alalım dedik…

İstanbul’un fethine katılan bahadırları, sıcak döşeklerini, âilelerini, yurtlarını bırakıp ölüme koşturan sebep ne idi? Onları, hangi kuvvet, hangi inanç ve teslimiyet; gençliklerinin baharında, surlara tırmanırken kaynar kazanların altında can vermeyi sevdirdi?

Ya da Hâlid bin Velid’in İran kumandanına dediği gibi, “Benim ordumdakiler, sizin dünyayı ve yaşamayı sevdiğiniz kadar; ölümü ve şehâdeti istiyorlar!..”

Böyle bir ordu, böyle bir asker, böyle bir îman ve böyle bir şehâdet heyecanının önünde kim durabilir?

Peygamber Efendimiz, suyun üstünde sürüklenen çer çöpü gösteriyor ve:

“-Bir gün siz de düşmanlarınızın önünde böyle sürüklenip gideceksiniz!..” buyuruyor. Ashâb-ı Kiram, hemen “sayıca az veya güçsüz olduğumuz için mi?” diye soruyor. Allah Rasûlü:

“-Hayır, aksine sayınız, bugünkünden katbekat fazla olacak. Ama sizin içinizde «vehn» olacak!..” buyuruyor. Ashâb, bu sefer:

“-Anamız-babamız sana fedâ olsun. Vehn, nedir ki, ey Allâh’ın Rasûlü!..” diye soruyor.

Peygamber Efendimiz:

“-Vehn, dünya sevgisi ve ölüm korkusu!..” buyuruyor.

İşte kıyamete sayılı günler kala biz Müslümanlar, maalesef dünyaya o kadar bağlandık ki, ölümü düşünmek, hattâ şehâdeti istemek bize çok acı geliyor!.. Dünyayı, sevdiklerimizi, yeni aldığımız arabamızı, yeni döşediğimiz evimizi, özene bezene kurduğumuz, cennete döndürmeye çalıştığımız şirin hayatımızı terk etmek veya terk etmeyi düşünmek bizi derinden sarsıyor. Yakınlarımız, sevdiklerimiz vefat ettikçe, ölümün soğuk (!) yüzünü hissediyoruz. Acaba ölüm gerçekten bu kadar ürkütücü mü? Dünya hayatı bu kadar tatlı mı? Peygamber Efendimizin buyurduğu gibi:

“Gerçek hayat, âhiret hayatı!..”

Mühim olan, o hayatta geçer akçeyi biriktirmek… Bir fâni olarak, elbette hatalarımız, günahlarımız, Rabbimize karşı mahcubiyetleriniz var. Ama neden son nefesimizde bütün bunların hepsini temizleme imkânını kaçıralım. Neden dünyayı ve yaşamayı sevdiğimizden daha fazla -tıpkı ilk Müslümanlar gibi- şehâdeti ve Rabbimize kavuşmayı seçmeyelim?! Rabbim, bizi de bütün eksiklik ve zaaflarımıza rağmen, sıddîklar ve şehidler kervanına katsın ve nebî ve rasullerle birlikte haşreylesin!..

Mâdem ölüm tek bir defa gelecek

O da neden Allah için olmasın?!..

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle