Bir Soru-Bir Cevap

Kadınlar cihada katılamadıklarına göre, cihad ve şehâdet sevâbına nasıl nâil olabilirler?

Sahâbeden Muaz bin Cebel’in halasının kızı olan Esmâ -radıyallâhu anhâ-, Medîneli güzîde hanım sahâbîlerdendir. Akıllı, ince düşünüşlü, yerinde ve zamanında söz söylemesini bilen, merâmını güzel ifâde eden bir hanım olduğu için kendisine “Hanımların Sözcüsü” mânâsında “Hatîbetü’n-Nisâ” adı verilmiştir. Kendisinden 81 hadîs-i şerîf rivâyet edilmiştir.

Medîneli hanımlar, çok fasih ve beliğ hitâbeti olan Esmâ -radıyallâhu anhâ-’ya gelip mânevî dertlerini anlatarak, kendi durumlarını sorması için onu Peygamber Efendimiz’in huzuruna elçi olarak gönderdiler. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Esmâ -radıyallâhu anhâ-’yı görünce yanındakilere:

“–Esmâ kimsenin hatırına gelmeyen sorular sorar.” buyurdu.

Esmâ, huzûra çıkarak Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e iyice yaklaştı ve ardından edeple:

“–Yâ Rasûlâllah! Hanımların kabahati nedir?” dedi ve sözlerine şöyle devam etti:

“–Anam-babam Sana fedâ olsun, yâ Rasûlâllah!.. Ben, Sana kadınların elçisi olarak geldim. Doğuda ve batıda bulunan bütün kadınlar, benim buraya çıktığımı işitsin veya işitmesin, hepsi de benimle aynı görüşü paylaşmaktadır ki, Allah Teâlâ, Sen’i bütün erkek ve kadınlara peygamber olarak göndermiştir. Biz, Sana ve Sen’in Rabbine îmân ettik. Kadın olduğumuz için, evlerimizin sınırları içinde yaşıyoruz. Beylerimize huzur ve sükûnet kaynağı oluyor, çocuklarımızı büyütüp terbiye ediyoruz. Lâkin Cenâb-ı Hakk’a yakınlaşabilmek için erkeklerden farklı olarak bizim bâzı mahrûmiyetlerimiz var. Erkekler cuma namazı kılıyor, câmiye ve cemaate devam ediyor, hastaları bizden daha çok ziyâret ediyor, cenâzelerde bulunuyor, hacca da bizden fazla gidiyorlar. Bunların en mühimi de beylerimiz, düşmanla savaşmak için evlerinden çıkıyor ve Allah yolunda cihâd ediyorlar. Bizler ise, beylerimizin mallarını koruyor, iplik eğirip elbise yapıyor, çocuklarımızı besliyoruz. Buna göre bizler, beylerimizin kazandığı hayır ve sevaplarda onlara ortak olur muyuz?”

Hazret-i Esmâ’nın bu basîret ve firâset dolu sözleri, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in pek hoşuna gitti. Ashâbına dönerek:

“–Siz, hiç din husûsunda soru soran bir kadından, bundan daha güzel sözler işittiniz mi?” diye sordu. Onlar da:

“–Ey Allâh’ın Rasûlü! Biz, bir kadının böyle güzel ifâdelere sâhip olabileceğine ihtimâl vermezdik!..” dediler.

Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bu defa Esmâ -radıyallâhu anhâ-’ya hitâb ederek:

“–Ey Esmâ! İyi anla ve seni buraya gönderen hanımlara da iyice anlat ki, bir kadının kocasıyla güzel geçinip onun memnûniyetini kazanması, sevap bakımından o saydığın üstünlüklerin hepsine müsâvîdir/denktir.” buyurdu.

Esmâ -radıyallâhu anhâ-, bu cevaptan çok memnun oldu. Dönüp giderken, sevincinden tehlîl ve tekbir getiriyordu. (İbn-i Asâkir, Târihu Dımaşk, VII, 363-364, XXIX, 65-67; Beyhakî, Şuab, VI, 421; Heysemî, IV, 305; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, VII, 19)

* * *

Buna benzer başka bir rivâyet de şöyledir:

Sahâbî hanımlardan Ümmü Ri’le -radıyallâhu anhâ-, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in huzûruna gelerek, evlerini düzenli tutmak, kocalarına hizmet etmek, çocuklarını beslemek ve beşik düzeltmek gibi ev işleri ile meşgul olduklarını ifâde ettikten sonra:

“–Yâ Rasûlâllah! Bizim için gazâya gidip büyük ecirlere nâil olmak mümkün olamıyor. Bize öyle bir şey öğretiniz ki, onunla Allâh’a yakınlaşabilelim!” demişti.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de ona:

“–Gece gündüz devamlı Allâh’ı zikrediniz, gözlerinizi yabancıya bakmaktan ve seslerinizi onlara işittirmekten muhâfaza ediniz!..” buyurdu. (İbn-i Hacer, el-İsâbe, VIII, 204)

Bu iki rivâyetten de anlaşıldığı üzere hanım sahâbîlerin gönüllerini meşgul eden mesele, kadınların ev işleri ve çocuk bakımı sebebiyle Allah yolunda hizmet edip ecir kazanma imkânından mahrum kalma endişesiydi. Onlar, kocalarının daha fazla ibâdet, infak ve cihâd etmeleri sebebiyle kendilerini geçtiklerini, oysa kendilerinin ev işleri ve çocuk terbiyesiyle âdeta evde mahsur kaldıklarını, hiçbir sevâba nâil olamadıklarını düşünüyorlardı. Bu hayır ve hizmet heyecanı, onları Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e defaatle sözcüler göndermeye sevk etmişti. Peygamber Efendimiz de onların bu güzel niyetlerini tebrik ederek, onlara fıtratlarına uygun sevap ve fazilet kapılarını göstermiştir.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle