“KÜSTÜM YASTIKLARI” Ya da “ŞİDDETLİ GEÇİMSİZLİK”

Allah, insanı bir erkek ve bir kadından yaratmıştır. Hazret-i Âdem ve Hazret-i Havva, insanlığın ilkleri oldukları gibi aslında medeniyetin ve medeniyete ait olan her şeyin de ilkleridir.

Toplumun bekâsı için fıtrî olarak insanda mevcut olan “evlenme ihtiyâcı”, sıradan birtakım ihtiyaçlardan da öte, hayatta “var olmanın” gereklerinden biridir.

Evlilik müessesesi, Hazret-i Âdem ve Hazret-i Havva’nın yaratılması ve yeryüzüne inmeleri ile başlamış, insan nesli onlardan çoğalmıştır. Hazret-i Âdem ve Hazret-i Havva’nın arasında oluşan ‘‘muhabbet’’ duyguları, bir mânâda insanlığın çoğalması ve bir âile mefhumunun oluşması için Yüce Rabbimizin ilâhî olarak var edip insanın içine yerleştirdiği bir duygudur. Semâvî bütün dinler ve insanlığın ortak aklı, nesillerin nesebleri belli bir şekilde çoğalması için “evlilik” müessesesine azami derecede ehemmiyet göstermişlerdir.

Her evli insanın, evlilik ve âile içi münâsebetler hakkında az çok tecrübesi vardır. Ve bu tecrübeler, genellikle yaşaya yaşaya oluşan, yaşanılan hâdiselerden dersler çıkarılarak varılan neticelerdir. Bazen bizzat yaşanan, bazen de etrafımızda şâhit olduklarımızdan oluşan bu tecrübeler, bizim fikrimizi de, âilevî yaşantımızı da şekillendirir.

Ama esefle ifade edeceğimiz bir mesele vardır ki; evlilik müessesesi, gün geçtikçe daha az önemsenen bir kurum halini almaya başladı.

Zamanımızın, şımarık, sabırsız ve bencil mantığı içinde yetişen genç nesil, evlilikte en temel unsur olan sevgiyi cinsellikle, fedakârlığı menfaatle ve sıcak bir yuva kurma anlayışını da günübirlik beraberlikle değişmeyi tercih etmiştir.

Evlilikte en son düşünülmesi gereken konuları, en önce düşünen ve evliliği sadece nefsânî hislerini tatmin için bir vâsıta olarak gören bu anlayışın, sağlam ve sağlıklı bir toplum oluşturamayacağı ortadadır.

Biz, okuma yazma bilmeyen ninelerimizden, elleri nasırlı dedelerimizden ve hayatını hep kanaatkârlık üzerine bina eden babalarımızdan, sadâkati bir ömür kendisine sermaye eden annelerimizden belki “büyükşehir” kültürüne dair bir şeyler öğrenemedik, öğrenemeyiz. Fakat onlardan bir insanın yetişmesinin ne kadar büyük bir çile gerektirdiğini, evliliklerde ne kadar fedakârlıkta bulunmak gerektiğini, Allâh’ın bu fedakârlık ve çilelere ne kadar büyük bir kolaylık ve bereket ihsan ettiğini gördük.

* * *

Evlilikte aynı duyguları hissetmek, her iki tarafın da en çok önemseyeceği davranışlardan birisi olmalıdır. Çünkü birbirini tanımayan iki insanın, Allâh’ın onların kalplerine sevgi ve muhabbet duygularını koymadan bir arada yaşamaları düşünülemez.

Evlilik, bir ahitleşmedir neticede... Bir söz vermedir. Sevinçte ve kederde bir arada olmak ve birbirine yardımcı olarak tamamlamak anlaşmasıdır. Ama ne yazık ki, zamâne gençlerinin evlilikleri, daha çok gelip geçici zevkler ve tatminsiz ihtiraslar temeline kurulduğu için, o isteklerin karşılandığı ölçüde mutlu olacaklarını düşünüyorlar. Bu beklenti ve hedeflerin karşılanmadığı yuvalar, bir anda cazibesini kaybediyor ve eşler arasında “geçimsizlik” başlıyor.

Mahkemelerce en çok ifade edilen ayrılma sebebi, “şiddetli geçimsizlik”!.. Bu ifadenin içeriği, aslında, bir medeniyet algılamasının da tercümanı oluyor. Biraz açarsak, şiddetli geçimsizlik:

“Şiddetli menfaatçilik

Şiddetli, saygısızlık

Şiddetli sevgisizlik

Şiddetli insan yerine koymama

Şiddetli bencillik

Şiddetli insan eskitme

Şiddetli kanaatsizlik…” demek

Bütün bunlar, aslında çağımız insanının içine düştüğü dermansız hastalıklardır.

Bu, oldukça soyut, fakat sonuçları facia olan anlayışların, aslında çok basit ve ulvî bir çözümü var: Mâneviyât.

Temelleri mânevi hassasiyetlerle atılan ve o istikamet üzere devam eden evliliklerde çıkabilecek problemler, kangrene dönüşmeden çözülebilir ve en azından taraflar mânevî sorumluluk içerisinde hareket ederek birbirlerinin haklarını ihlâl etmeden çare arama yoluna girerler. 

‘‘Bir yastıkta kocamak’’ ifadesi, bizlere büyüklerimizden mîras kalan bir evlilik kültürü anlayışıdır. Zamanımızda bir yastık da kalmadı, bir yastıkta kocamak da. Hatta seküler kültürün dayattığı evlilik anlayışı, istifade ettiğimiz eşyalara da sirâyet etti ve artık hayatımızda “küstüm yastıkları” var. Eşlerin birbirine küstüklerinde ayrı ayrı yatmaları için tasarlanan bu medeniyet hârikaları (!), evlilikte problemlerin hepsini çözecek mükemmel bir iksire (!) sahip!.. En azından pazarlarken, müşterilere bu telkin ediliyor.

Öyleyse evliliğimizi “şiddetli geçimsizlik”ten, neslimizi “bencillik”ten ve yastıklarımızı da küskünlüklerden korumak da bize kalıyor.

PAYLAŞ:                

Şefika Meriç

Şefika Meriç

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle