BİR SÂLİHA’NIN HÜZNÜ

Yaşlı adam, hasta yatağından doğrulmak için çabalarken rengi solmuş titreyen ellerini semâya kaldırıp son tevbesini yapmış, hastalığına da şükretmişti.

Son birkaç ay öncesine kadar yaşlı adamın ufak tefek sağlık sıkıntıları dışında hiçbir derdi yoktu. Allah rızâsını kazanmak için hayırlar ve ibâdetlerle süslediği hayatı, Cenâb-ı Hakk’ın bütün nîmetleri ile donatılmıştı.

Her zaman sahip olduğu nîmetlerin içinde en kıymetlisinin sevgili eşi olduğunu söylerdi. Evliliklerini verilen nîmetleri hayırlara vesîle etmenin ortak mücâdelesi ile geçirmişler; kâh yetim ve öksüzlerin anne-babası olmuş, kâh hastaların hasta bakıcısı olmuş, kısacası vardıkları bütün kapılarda Hakk’a hizmeti aramışlardı.

Hakk’ın rızâsı idrâki içinde geçen güzel günler, bir Perşembe günü ikindi vakti namaza duran yaşlı adamın kalça kemiğinin kırılması ile birden değişiverdi. Yaşlı adam, o vakitte Rabbinin karşısında son kez kıyâma durduğunu biliyor muydu, hiç kimse bilemedi. Geçirdiği ameliyat ve peşi sıra gelen sağlık problemleri de vaktiyle verilen bütün güzel nîmetler gibi olgunluk ve şükürle karşılandı. Sıkıntı dolu günlerde gönüller, “Bu da Yaratan’dan geldi.” diyerek tesellî buluyordu.

Yaşlı adamın bu sıkıntılı günlerinde en büyük tesellîsi, hiçbir zaman kendisini yalnız bırakmayan sevgili eşiydi. Yaşlı kadın, kendi sağlık problemlerini göz ardı ediyor, bütün gücü ile vaktini hastanelerde eşine hizmet ederek geçirmeye çalışıyor, buna engel olmak isteyen doktor, hemşire, evlat… kimseyi dinlemiyordu.

Yaşlı kadının büyükten küçüğe herkese gösterdiği hürmet ve nezâketin hepsi âdeta eşinde toplanıyordu. Bu hanımefendinin eşine gösterdiği saygı, sevgi, sadâkat ve ilginin karşısında etkilenmemek mümkün değildi. Yaşlı adamı görenlerin ceketini ilikleyip ayağa kalkası gelirdi. Onun çevresinde uyandırdığı bu hürmetkâr intibâ, aslında kendisinden çok, hanımefendi eşinin eseriydi. Yaşlı adamı vezir eden, aslında o sâliha hanımın tâ kendisi idi.

Yaklaşık 65 yıllık evlilikleri, bugün televizyonda görülen, kitaplarda okunan, ana-erkil, baba-erkil, eşitlikçi gibi etiketi olanlardan değil, tam bir İslâmî hak, incelik, letâfet ve nezâketi yansıtan örnek evliliklerdendi. Hiç kimse, hayatı boyunca yaşlı kadının ağzından eşinin bir hatasını, bir yanlışını duymamıştı; bilâkis yaşlı adamın her adı geçtiğinde, eşi, onu saygı, sevgi ve duâ ile anardı. Sâliha hanım, yaşadığı cennet hayatı için önce Rabbine şükreder, sonra da eşine teşekkür ederdi.

Yaşlı adamın sıkıntı ve acıları, eşinin akıcı üslûbuyla anlattığı sabır telkin eden kıssa ve sohbetlerle yatışıyor, okuduğu sûreler ve duâlarla bir yandan da gönlü ferahlıyordu.

Hasta adam için emr-i Hak vâkî olup son nefes ânı geldiğinde, ölüm müydü, yoksa eşinin sessiz sessiz akıttığı gözyaşları mıydı daha dokunaklı olan, kimse karar verememişti.

Yaşlı kadın, gözyaşlarını silerek her an ölecekmiş gibi, yıllardır dolabın tepesinde hazır duran kefen çantasını istedi; çene ve ayakların bağlanması için hazır edilmiş bezleri yavaşça çantadan çıkardı, sağlığında gösterdiği ihtimam ve incelikle eşine olan son vazifesini yerine getirdi.

Cenâze arabası, emânetini son yolculuğuna götürmek için geldiğinde, yaşlı kadının usûlca eşinin başucuna diz çöküp eşi ile vedâlaşması orada bulunanların hâfızasından hiçbir zaman çıkmayacaktı.

Herkesin, kelimelerin bittiği an olarak düşündüğü o vakit, onun daha söyleyecekleri vardı:

“-Menzilin mübârek olsun!..” diye başladı söze… “Ömrüm boyunca gücüm yettiği kadar hizmet ettim, daha fazla ömrün olsa seve seve yine hizmet ederdim. Bundan sonra ancak duâlarımla yanındayım. Ben senden râzıyım, inşâallâh sen de benden râzısındır.” dedi sesi titreyerek…

Âhirette eşinden kendisini karşılaması istediğinde, içinden bu ayrılığın çok uzun sürmemesini diliyor gibiydi.

Daha sonra yaşlı kadın, kabir meleklerinin soracakları soruları ve cevaplarını teker teker kıymetli hayat arkadaşının her iki kulağına da tekrarlarken gözlerinde biriken yaşlar hafif hafif titriyordu. Oradakiler, “Ne kadar güzel bir uğurlama!..” diye içinden geçirirken, yaşlı adamın nûrlu yüzünde, her an dinlendiği uykusundan uyanacakmış gibi bir ifade vardı.

Görevliler, yaşlı adamın huzur içindeki bedenini alıp oradan uzaklaşmaya başladılar.

O günden sonra yaşlı kadın, bütün zamanını ibâdetle geçirmeye îtina göstermiş, herkese eşinin örnek davranışlarını anlatmaya devam etmişti.

Sâliha hanımın gözlerindeki sessiz hüzün ise, bundan sonra tebessümlerinden bile hiç eksik olmadı.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle