KÜÇÜK DEVLET: ÂİLE

Âile, toplumun en önemli eğitim müesseselerindendir. Fertler, en kalıcı ve en temel eğitimlerini, âileden (anne-babalardan) alırlar.

Âile, insan hayatının her alanında etkisini gösteren bir kurumdur. Sağlıklı eğitimlerin başında ise, sağlıklı iletişim gelmektedir. Bunu, vücuttaki beyin ve beyin içerisindeki sinir sisteminin sağlıklı işlemesiyle örneklendirebiliriz. Vücudu yöneten sinir sistemi içerisindeki ağlar ve birbirleriyle iletişimleri ne kadar düzenli ve uyumlu ise, vücut o denli sağlıklı, organlar o denli başarılı olacaktır.

Âilenin iletişim başarısı, çocuğun kendine güvenini ve dış çevreye kolay açılabilmesini sağlar. İletişimde aktif olan bir âile, sosyal hayatında da canlı olduğu gibi problemlerle baş edebilme, zorlukları yenme konusunda da güçlü olur. Âile fertleri üretken ve kendileriyle barışık bir ömür sürerler.

Şeyh Sâdi, “Gülistan” adlı eserinde şöyle anlatır:

“Kurumuş bir dikene sormuşlar:

«-Nasıl böyle güzel kokuyorsun.» diye.

Diken şu çarpıcı cevabı vermiş:

«-Bir zamanlar bir güle ev sahipliği yapmış, güllerle birlikte yaşamıştım, bu güzel koku oradan geliyor.»”

* * *

Çocuklarımızın meslek hayatında başarılı ve vasıflı olabilmesi için eğitim göreceği okul tercihlerine son derece özen gösterdiğimiz kadar, hayatının bütününü etkileyecek âile eğitimi için “âile kalitemizi” artırmaya yeterince önem veriyor muyuz acaba? Veya bu konuda elle tutulur gözle görülür bir gayret içinde miyiz? Bir bitkiyi yetiştirmek için bile belli kurallara uyulması şartsa, “eşref-i mahlûkat” olan insanı yetiştirmek için de belli kurallara uyulması şarttır.

Âile içerisinde sağlıklı bir iletişim ve uygun bir vasat oluşturabilmek için bilhassa ebeveynlere pek çok vazife düşer. Sonuç olarak, âile fertlerden ve özellikle anne ve babadan rengini ve şeklini alır. O hâlde anne ve babanın, âile içindeki öne çıkan özellikleri neler olmalıdır?

 

1- Sevgi ve Saygı

İletişimde karşı tarafa tesir etmenin en güçlü ve en kolay yolu; kendisini çok sevdiğimizi hissettirmek ve ona her hâlükârda saygı duymaktır. Bir şey alınmadan önce, verilmelidir. Âile fertlerinden her hâlükârda sevgi ve saygı bekliyorsak, öncelikle biz bunları muhâtaplarımıza cömertçe vermeliyiz. Unutulmamalıdır ki, saygı zorla elde edilmez; kazanılır. Hayatta her zaman güzelliklerle karşılaşmayabiliriz. Bu, bazen bizi çok bunaltabilir. Ancak her şeye rağmen bütün olumsuzlukları kapı dışında bırakarak güzel sözlerle eve girmek, birçok derdi kolaylıkla atmamıza yardımcı olacaktır. Yûnus Emre’nin dediği gibi:

Söz ola kese savaşı

Söz ola kestire başı

Söz ola ağulu (zehirli) aşı, 

Yağ ile bal ede bir söz

Selâm ve güleryüzle girilen bir ev, muhabbetin ilk adımıdır. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, selâm verip eve girdikten sonra çocuklarına ilgi gösterir, onları öper ve bazen de kucağına alıp oyun oynardı.

Bilim adamları, sevilerek okşanarak büyüyen çocukların özgüvenlerinin, okul başarılarının, sinir sistemlerinin ve biyolojik sağlıklarının daha kuvvetli olduğunu deneylerle ispatlamışlardır.

 

2- Dinleme

Dinlemeyi bilmeyenler, sözlerini dinletemezler. Âile içerisinde sözlerinin dinlenildiğine inanan eş ve çocuklar, karşı tarafı dikkatle dinleyecekler ve iletişimde aktif konuma geçeceklerdir. Eş ve çocukları dinlemek, ona şu mesajı verir:

“-Sen duygu ve düşüncelerinle özel ve farklı bir insansın. Senin düşüncelerine önem veriyorum. Seni, her hâlükârda sonuna kadar dinleyeceğim.”

Âilesinden aldığı bu mesaj, kişiyi, güçlü ve saygıdeğer yapan en önemli mesajdır.

Hazret-i Enes -radıyallâhu anh- şöyle anlatır:

“Medine halkından yaşlı bir kadın, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in elinden tutar ve kendi işi, (bir ihtiyacı) için Medine’nin herhangi bir semtine götürünceye kadar Rasûlullâh, mübarek elini yaşlı kadının elinden çekip almazdı.” (İbn-i Mâce, 4177)

Aynı şekilde, “Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir kişiyle tokalaştığı zaman o kişi elini çekmedikçe, kendi elini çekmezdi. Bir kimse yüzünü çevirmeden O kendi yüzünü çevirmezdi. Beraber oturduğu kimsenin yanından kalkmak için ondan önce dizlerini yerinden kaldırmazdı.” (İbn-i Mâce, Edeb,15)

Çocuk ve eşler, evde kendisini dinleyen birilerini bulamazlarsa, bu ihtiyaçlarını karşılamak için dışarıya yönelecekler ve karşılarına çıkan ilk kişiyle sağlıksız/yanlış iletişimler kurabileceklerdir.  

 

3- Hoşgörü

Hoşgörünün en ideal modelini; insanların en ideal öğretmeni, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’de görüyoruz.

Hazret-i Enes -radıyallâhu anh- anlatıyor:

“Allah Rasûlü Efendimiz’e on yıl hizmet ettim. Hiçbir zaman bana «üff» demedi. Yaptığım bir şey için de; «Niye şöyle yaptın, niye böyle yapmadın!» demedi.” (Buhârî, Edeb, 39)

Enes -radıyallâhu anh- bizzat yaşadığı bir başka hâdiseyi de şöyle anlatır:

“Beni bir iş için bir yere gönderdi. Giderken oynayan çocukları gördüm. Rasûlullâh’ın verdiği işi unutarak oyuna daldım. Aradan uzun zaman geçti. Baktım, Peygamber Efendimiz bize doğru geliyor. Yanıma geldi. Bana gülümseyerek:

«-Ey Enesçik, sana söylediğim yere gittin mi?» buyurdu. Ben de:

«-Hemen gidiyorum, yâ Rasûlallah!..» dedim.” (Müslim, Fedâil, 2310)

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, çok değişik yaş ve karakterlerdeki insanlarla evli olmasına rağmen hepsinin tabiatlarına göre davranmış, yanlışlıklarda hoşgörülü olmuş ve hepsiyle güzel iletişimlerde bulunmuştur.

 

4- Yumuşak Huyluluk (Hilm)

Allah, yumuşak söz ve davranışın sonucunda verdiği hayır ve güzelliği, başka hiçbir şeye vermez. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Allah, yumuşak huyludur. Yumuşak huyluluğu sever. Şiddet ve kabalığa vermediği güzel şeyleri, yumuşak söz ve davranışlara verir.” buyurmaktadır. (Müslim, Birr)

Eşlerimize ve çocuklarımıza:

“-Canım, bir tanem, yavrum!..” diye hitap eder, tebessümle iletişime geçersek; onlar da bize aynıyle cevap verecekler ve:

 “-Canım anneciğim!..” diyeceklerdir.

İnsan, ikili münâsebetlerde devamlı dağlardaki yankıya benzer şekilde ses verir. Güzel söz söyleyen, güzel söz işitir; kötü söz söyleyen de kötülükle mukâbele görür. Hatta muhatabın aks-i sedâsı, daha yüksek perdeden ve daha çok tekrar ederek bize ulaşır.

 

5- Öfkelenmemek

Eğitim, sabır işidir. Bu yüzden bir gergefe teker teker nakış işlemekten daha çok îtina ister. Biz ebeveynlerin işlediği nakış ise; Âlemlerin Rabbinin emânet olarak verdiği eşref-i mahlûkat olan insandır.

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- eğitimi şöyle öğretmektedir:

“Öğretin, kolaylaştırın, zorlaştırmayın. Müjdeleyin, nefret ettirmeyin. Biriniz öfkelendiği zaman sussun. Biriniz öfkelendiği zaman sussun. Biriniz öfkelendiğiniz zaman sussun!..” (Ahmed bin Hanbel, Müsned, c.1)

Öfkesini yenmek isteyenlere ise şu tavsiyeyi vermiştir:

“Her türlü öfke ve ağız kavgasının ilacı, iki rekât namaz kılmaktır.” (Câmiu’s-sağîr, 3355)

Öfke ile kalkan, zararla oturur. Çok önemli ve hayâtî meseleleri bile öfkeliyken alelacele, ağız dalaşı şeklinde değil, sükûnet ve sabırla konuşmalıyız. Böylece şeytana ve avânelerine, duygularımıza galebe çalması için fırsat vermemiş oluruz.

 

6- Acele Etmemek, Sabırlı Davranmak

Hayatta her şeyin bir bedeli vardır. Büyüklerin söylediği gibi; “Emek olmadan yemek olmaz.” Önemli olan, yemeği hazırlama aşamasında sabırla, teennî ile (düşünerek, ölçülü) hareket etmektir. Aksi takdirde başta âile içinde, eş ve çocuklarla iletişimin bütün kapılarını kapatmış oluruz.

Peygamber Efendimiz  -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Düşünerek ölçülü hareket etmek Allah’tan; acele etmek ise şeytandandır.” buyurmaktadır. (Tirmîzî)

Aslında yukarıda saydıklarımızın hepsi,  hem çocuklarımıza karşı dikkat edeceğimiz hususlardır, hem de eş olarak birbirimize karşı… Çünkü sevgi, saygı, dinleme, hoşgörü vb. bütün saydıklarımız, insânî münâsebetlerin temelinde olan prensiplerdir. Bu tür prensiplere riâyet edilmesine, çocuklarımızın ne kadar ihtiyacı varsa, eşlerin de o kadar ihtiyacı vardır.

Kısacası, âile, büyük devletlerin yapı taşı ve bir mânâda bizim küçük devletimizdir. Biz, küçük devletimizin mimarları olan anne-babalar, idâremizi ne denli sağlıklı ve vasıflı oluşturabilirsek, toplumumuz ve onun üzerinde yükselen devletimiz o kadar sağlam ve muhteşem olacaktır. Çünkü millet kumaşının ipleri, fertlerdir. Fertlerin kalite ve sağlamlığı, o kumaşı da farklı kılacaktır.

Son sözü ebedî muallimimiz, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e bırakıyorum:

“Birbirinize tatlılıkla muamele ediniz. Birbirinize kolaylık gösteriniz.” (Kenzü’l- Ummal, 15410)

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle