Kıvam

Sabahları acıkmayı ondan öğrendim. Annem erkenden işe gittiğinde Ayşe’min naylon saçlarını örerek kendimi avutmayı, “üç günden fazla küs kalırsam kalbimin katılaşacağını”, yemeği önümden yemez, nasibime râzı olmazsam aslâ doymayacağımı ondan öğrendim.

 Anneannem, mutfağa girdiğinde, oyunu, sıcak yaz günündeki buzlu limonata hissini verdiği an bile terk ederdim. Elimde naylon saçları avunmak isteyen duygularımdan yorulup tel tel kabarmış Ayşe’mi sallayarak peşi sıra yürürdüm.

Mutfak masasının üzerinde pembe, mor ve ekru menekşelerle kanaviçe edilmiş beyaz örtü, kalın pvc ile kaplıydı. Anneannemin kırk yıl önce, saadetli evlilik hayalleri kurarken işlediği örtüyü kaşıktan dökülen çorbadan, ekmek kırıntılarından, kâsenin altından süzülen vişne hoşafından bu pvc korurdu.

Minik gözlerinin önündeki gözlük camları da bu pvc gibi, hırslı, öfkeli, hasetli, kirli ve kirleten nazarlardan onu koruyor, çarpıp bumerang gibi sahibine dönüyordu. Altmış iki yaşındaki anneannemin gözleri, Yaratıcı tarafından nakşedilmiş iki mâsum menekşeydi.

 Ayşe’mi masanın üzerine oturttuktan sonra, ellerimi çenemin altında birleştirerek izlemeye koyulurdum. Mutfak, tedrisat alanımızdı. Yine onu nefesim kesili izlediğim bir gün:

“-Bak tomurcuğum.” dedi, jülyen doğradığı tavukları tencereye atarken… “Et doğradığın zeminde sebze doğrayamazsın. Bakteriler, sebzelere geçer. Hayat da böyledir, birine duyduğun öfke ve kırgınlığı hissettiğin yerde bırakmaz, başkalarının davranışlarını da aynı tahtaya yatırarak değerlendirirsen hata yapar; bakterilerin karıştığı gibi, hislerini birbirine karıştırır, insandan alacağın lezzeti bozarsın.”

 Masaya doğru yaklaştı:

“-Hani çok sevdiğin pizza var ya... Usta aşçı pizzayı yaparken ortaya koyduğu malzemeyle kenarları dengeli tutar. Hayatta da böyledir. İşinde, arkadaşlığında, anneliğinde, eşliğinde tâkatini adaletli dağıtabilirsen dengeyi tutturursun.”

“-Bir de kıvam meselesi var!” diyerek tarhana çorbasının başına geçti:

“-Her yemek farklı baharatlar, baharatlar da parmaklarının ucuna dokunmak ister. Yok öyle bir çay kaşığı, göz kararı… Kafana göre bir tutam atamazsın. Baharatın tazeliği, yoğunluğu önemlidir, miktarı hesaplarken... Aşçının hangi yemeğe ne miktarda ne zaman baharat atacağını bilmesi gibi hayatta da kiminle, ne zaman nasıl bir üslupla konuşacağını iyi hesaplamalısın, tomurcuğum.

Yemek demişken, ritimden bahsetmesek olmaz. Mutfaktaki bütün sesler, suyun kaynama ânı, bıçağın marulu kesme sesi, böreğin çıtırtısı ritimdir. Ritmi tutturmak ustalaşmak demektir.”

Gözlerimi iri iri açmış, anlattıklarını kavramaya, ona iyi bir dost olmaya çalışıyordum.

Ocağın üzerindeki güvece doğru yönelirken sözlerine devam etti.

“-Sabah namazla beraber güvecin içine eti, soğanı, patlıcan ve patatesi, yemeğin suyunu koydum. Saatlerdir kısık ateşte yavaş yavaş pişiyor. Duygularını, düşüncelerini yavaşlatır, ânı demlene demlene yaşarsan; kâinatta her şeyin bir olduğunu fark edersin. Bu güvecin içindeki gıdaların hepsi ayrı ayrı olmasına rağmen yavaş yavaş, demlene demlene bir bütün hâline gelir. Bir kaşığın içinde bütün güvecin tadını alabilirsin.”

 Bilge edâsıyla yemeklerin altını kapatırken sevgi dolu bakışlarla gözlerime baktı. Dolaptan çıkardığı taze yoğurttan tahta kaşıkla, bir sanatçı edâsıyla kâseye koydu:

“-Yoğurdun mayası güzel olursa iyi tutar, yiyen şifâ ve lezzet bulur. Ama mayası kötü olursa, ekşi olur, yenmez. Yaptığın işlerde maya niyetindir. Niyetin iyi olursa, hem kendin hem de diğer insanlar için sonu hayrolur.”

 Sonra masayı her zamanki özenli dokunuşlarıyla hazırlamaya başladı.

Bir çocuğa hazırlıyorum diye düşünmez, tabakların uyumu, desenli peçetelerin estetiği, yemeğin orantılı bir şekilde tabağa yerleştirilmesiyle midemden önce gözümü şenlendirirdi.

“-Tomurcuğum…” dedi. “Sofradaki sunum, hayattaki sözlerindir. Yemek ne kadar iyi olursa olsun kötü bir sunum iştah kapatabilir. Bunun gibi duyguların ne kadar mâsum olsa da yanlış ve yerinde ifade edilmemesi, insanları senden uzaklaştırabilir. Birinin hatasını söylemek istiyorsan önüne ve arkasına süslü bir sunum ekle ki, sözün acısını fark etmeden sindirebilsin.”

 Anneannemin o gün anlatırken anlamakta zorlandığım sözlerini bugünlerde mutfağa her girişimde hatırlıyor, yaşadıklarımla birleştirdikçe daha iyi anlıyorum.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle