Kurban… Kurban deyince aklıma; muhabbet, îman, fedakârlık, teslîmiyet, imtihan, kazanç, bereket, emanet, hürriyet… Kısacası İbrahim -aleyhisselâm- geliyor.
Muhabbet… İbrahim -aleyhisselam- yaşlılık yıllarına kadar yolunu hasretle beklediği oğlunu çok seviyordu; fakat Rabbini her şeyden daha çok seviyordu. Seven, sevdiği için her şeyi göze alır. O da hiç tereddüt etmeden, canından bir can olan evlâdını, Allah uğruna, O istediği için kurban olarak sundu. Ne kadar zor bir tercih değil mi? Allah Teâlâ, burada kulunun kendisine olan sevgisini denedi. Sonra da ona “Halil’im, yani dostum!..” dedi. Ayrıca İsmail -aleyhisselam- da; “Cenâb-ı Hak istiyorsa, O’nun emrini hemen yerine getirmelisin babacığım!” diyerek, Hakk’a olan sevgisini ortaya koydu. Bu iki peygamber de bizlere muhabbetullâh’ın her şeyden üstün olması gerektiğini yaşayarak öğrettiler.
Îman… İbrahim -aleyhisselâm-’ın Allâh’a olan inanç ve bağlılığı her şeyin üzerinde idi. Söz konusu olan, Cenâb-ı Hakk’ın muradı olunca; “yapabilir miyim” yerine “yapmalıyım” diyordu. Nedeni, niçini, acabası yoktu. Rabbine bütün kalbiyle, tereddütsüz ve şüphesiz inanıyor ve sadece O’na güveniyordu.
Fedakârlık… İbrahim -aleyhisselâm- Allah uğrunda önce canından vazgeçti, mancınıkla Nemrud’un ateşine atıldı. O ateş, Cenâb-ı Hak tarafından gül bahçesine çevrildi. Sonra eşinden Hazret-i Hacer’den ayrıldı, onu ve evlâdını Mekke’de bıraktı. Sonra evlâdını, Allah için kurban etmesi istendi. Hepsi, ayrı ayrı fedakârlık gerektiren hususlardı. Hazret-i İbrahim, hepsinden yüz akı ile geçti.
Teslîmiyet… İbrahim -aleyhisselâm- bir kul olarak teslimiyet abidesi bizim için. O Rabbinden râzı, Rabbi de ondan râzı. Rabbinden gelene kayıtsız-şartsız teslim olmuş “Ey Allâh’ım! Bunu benden niye istedin?” diye sormayı, aklından bile geçirmemiş, sadece emre riâyet etmişti.
İmtihan… İbrahim -aleyhisselâm-’ın imtihanlarla dolu bir hayatı vardı. Belki de en zoru, biricik oğlu İsmail -aleyhisselâm-’ı Cenâb-ı Hakk’a kurban etme imtihanıydı. Ama o, bu çetin imtihanı da kazanarak kulluk okulunu birincilikle bitirenlerden oldu.
Kazanç… İbrahim -aleyhisselâm- Mevlâ’nın emirlerini sorgulamadan, sadece en iyi şekilde yapmaya çalıştığı için; hem bu dünyada, hem de âhirette kazançlı çıktı. Rabbimiz onu hiç darda bırakmadı. En zor ânında yetişti. Tam oğlunu kurban edecekken bir koç indirdi, ateşe atıldığında o ateşi gülistana çevirdi… En büyük kazancı ise; Hak Teâlâ’nın sevgisiydi.
Bereket… İbrahim -aleyhisselâm- Hakk’a teslim olmanın bereketini her an yaşadı. Bizler de yalnız Allah rızası için kurban kestiğimizde yüreğimizdeki Allah sevgisi pekişerek mânevî berekete, kurban için harcanan paranın kat kat fazlasını Mevlâ vereceği için de maddî berekete nâil oluruz.
Emanet… Mallarımız, canlarımız, evlâtlarımız bizlere birer emanettir. Allah Teâlâ emanetini geri almak istediğinde; tıpkı İbrahim -aleyhisselâm-’ın oğlunu bıçak altına yatırması gibi, emaneti gerçek sahibine seve seve teslim etmeliyiz.
Hürriyet… İbrahim -aleyhisselâm- Allâh’a tam teslim olarak hürriyeti yaşamıştır. Esas hürriyet, Hakk’a esaretle mümkündür. O mübarek Peygamber, sırtını en sağlam yere, Yaratan’ına dayadığı için hiçbir şeyden korkmuyordu. Dayanağı ve sığınağı olan Rabbi, onu zorda bırakmazdı; bu yüzden hürdü. Allah’tan ister, O’na yalvarır, O’nunla dertleşirdi. Kimseden bir beklentisi olmadığı gibi; rızık, mal ve can endişesi de yoktu. Bu yüzden esir değil, tam mânâsıyla hürdü.
Allâh’ım! Bizleri de Sana esâretle gerçek hürriyeti yaşayan kullarından eyle. Kurbanlarımızı İbrahim -aleyhisselâm-’ın yüreğindeki Allah muhabbetinden hissedar olarak kesmeyi nasîb eyle! Âmin!
YORUMLAR