Bu Çağda Örnek Bir İnsan Modeli -3-

Merhûm Üstad Mûsâ Topbaş Efendi’nin güzel ahlâkını, kendisinin müstesnâ bir sadaka-i câriyesi olan mahdûm-i muhteremlerinin lisânından dinleyelim:

“Mûsa Efendi Hazretleri’nin duruşunda vakar ve heybet sezilirdi. Görenlerin gönüllerine, hem muhabbeti, hem de heybeti birlikte nüfûz ederdi. Cemâlinde celâl, celâlinde cemâl saklıydı. Mübârek yüzünü görenler Allâh’ı hatırlar, kulluğun şerefini ve güzelliğini hissederlerdi.

Gönüllerindeki engin muhabbet, âdeta yüzüne akseder, baktıkları her şeye muhabbetle nazar ederdi. Sözlerinde ayrı bir lezzet vardı. Sesi ipek gibi latîf ve sözleri kelime kelime hikmetti. Az ve öz konuşur, sözü gereksiz yere uzatmaz, yalnızca söylenmesi gerekeni söylerdi. Sözleri, âdeta bir goncadan süzülen şebnemler gibi, dinleyenlerin gönül toprağına düşer, ilâhî hikmet ve hakîkatlere susamış gönüller, bu feyz damlalarını bir âb-ı hayat gibi içerdi.

Her hâlinde edep, nezâket ve zarâfet sezilirdi. Efendilik, ona sanki doğuştan verilmişti. Duruşunda, oturuşunda, yürüyüşünde hep asâlet vardı.

Çok temiz, çok güzel, sâde ve mütenâsip giyinirdi. Dağınıklıktan hoşlanmaz, hemen zarif bakışları değişirdi. Başındaki bereden ayaklarındaki ayakkabıya, boyun bağından üzerindeki paltoya kadar her şeyinde bir incelik, tenâsüp ve güzellik vardı. Hele bir de Harameyn’de bulunduğu zamanlarda beyazlara bürünmüş hâli vardı ki, âdeta seyrine doyulmayan eşsiz bir manzaraydı.

Namazlarındaki tâzim, huşû ve sükûneti; hediye, ikram ve infaklarındaki nezâket ve letâfeti; yemek yiyişindeki tertip, düzen ve huzur hâli; bir bardağı tutuşundaki zarâfeti; bir çocuğun başını sevgiyle okşayışı, gönüllerde kalan en tatlı hâtıralarındandır.

Hitaplarındaki beyefendiliği, alâkalarındaki samimiyeti, yüreğinden taşan şefkat ve merhameti, sükûtunun derinliği ve deryalar gibi engin sehâveti/cömertliği, târif edilmez güzellikteydi. Hâfızası gâyet güçlü idi. Bir kez tanıştığı kişiyi kolay kolay unutmazdı.

Vefâkârlığı ise dillere destan idi. Cenâb-ı Hakk’a ve O’nun Habîb-i Ekrem’ine, muhterem üstâdına, mübârek ecdâdına ve sevenlerine karşı hep vefâlıydı. Bu sebeple sevenlerinin dilinde, dâima “Sâhibu’l-Vefâ” diye anılırdı.

Hülâsâ o, hem sûretiyle, hem de sîretiyle, ne güzel bir kuldu! O, ömrü boyunca Hakk’a kulluğu, hayatının bütün safhalarına teşmîl etmiş, bütün hâl ve davranışlarında âdeta bir şi’r-i tabiî hâlinde tecellî ettirmişti.

Gerçekten de o:

İbâdette ne güzel bir kuldu!

Muâmelâtta ne güzel bir kuldu!

Hakkın tevzîinde ne güzel bir kuldu!

Yaratan’dan ötürü yaratılanlara muhabbet ve şefkatte ne güzel bir kuldu!

Çile ve ıztıtraplara merhametiyle şifâ olmaya çalışan ne güzel bir kuldu!

Kâinâttaki ilâhî kudret ve azamet tecellîlerini hayran hayran seyreden ne güzel bir kuldu!

Nezâket, zarâfet ve rikkat-i kalbiyyesi ile bu gök kubbede hoş bir sadâ bırakan ne güzel bir kuldu!” (Bkz: Osman Nûri Topbaş, Altın Silsile, sh: 551-552)

PAYLAŞ:                

Zahide Topcu

Zahide Topcu

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle