Ana Duâsı

Evlenmeden maksat, hayırlı evlat yetiştirmek ve nesli muhâfaza etmektir. Neslin devamı için de Cenâb-ı Hakk, ana-babayı vesile kılmıştır. Baba dışarıda rızık için çalışırken, âile içinde yükün, sıkıntı ve çile annenin üzerindedir. Çocuk; ana karnında vücut bulur, doğumdan sonra ana kucağında büyür, sevgisi hayat boyunca ana gönlünde devam eder. Bu anlamda çocuk, onun bir parçası ve kalbinin bir meyvesidir. 

Anne, hayatını tamamen çocuğuna vakfetmiş, onu yetiştirmek için her türlü zahmete katlanmış; yememiş, içmemiş, gerektiğinde uykusunu bile terk etmiştir. Anne, bu sonsuz hizmet ve fedakârlığının karşılığında çocuğunun, sevgi ve hizmette aslâ kusur etmemesini ister. Hassas gönlü, en ufak olumsuz bir hareketinden dolayı hemen inciniverir. Ana kalbini incitmek ise, çocuk için büyük bir bedbahtlık olup son nefeste imânsız gitmeye sebep olabilir. 

Sahâbe-i kirâmdan Enes İbni Mâlik -radıyallahü anh- anlatıyor: 

Alkame adında genç, çalışkan ve çok sadaka veren bir zât vardı. Bir gün hastalandı ve rahatsızlığı arttı. Peygamber -sallallahü aleyhi ve sellem- Efendimiz, vaziyeti öğrenmek için Bilâl-i Habeşî, Ali, Selmân ve Ammar -radıyallahü anhüm- hazerâtına: 

“–Gidin Alkame’ye bakın, nasıl oldu?” buyurdular. Alkame’nin evine vardılar. Ağır hasta idi. Dili tutulduğundan kelime-i şehâdet getiremiyordu. Hemen durumu bildirdiler. Rasûlüllâh -sallallahü aleyhi ve sellem-:

“–Anası, babası var mı?” diye sordular. İhtiyar bir annesi olduğu söylendi ve hemen çağrıldı. Efendimiz -sallallahü aleyhi ve sellem- kadına dedi ki:

“–Doğru söyle! Alkame’nin hâli nasıldı?” Kadın cevap verdi:

“–Namazını kılar, orucunu tutar, hayrını yapar. Fakat ona kalbim çok kırık, şöyle ki: Bir çok şeyde hanımını benim üzerime tercih eder.”

Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurdu:

“–Anasını küstürdü ve dili tutuldu.”

Rasûlullâh Efendimiz, kadından oğluna hakkını helâl ermesini ister, fakat kadının buna yanaşmaması üzerine ateş yakılmasını emir buyurdu. Anası râzı olmadı ve dedi ki:

“–O benim kalbimin meyvesidir, gözümün önünde onun yanmasına nasıl râzı olurum?”

Sevgili Peygamberimiz buyurdu:

“–Ey Alkame’nin annesi! Allah’ın azâbı daha şiddetli ve devamlıdır. Sen kendi içinden, Allâh’ın onu mağfiret etmesini diliyorsun. O halde ona kırgın olmadığını açıkla. Hakkını helâl et. Allah’a yeminle söylerim ki, sen ona kırgın oldukça, onun ne namazı, ne orucu ve ne de diğer iyilikleri kendisine fayda vermez.”

Bunun üzerine kadın, hemen ellerini kaldırdı ve şöyle dedi:

“– Allah şâhid olsun ki, ben Alkame’den râzı oldum ve ona haklarımı helâl ettim.”

Peygamber Efendimiz buyurdu:

“–Yâ Bilâl! Git bak. Alkame “Lâ ilâhe illallah” diyebiliyor mu?” Bilâl hemen Alkame’nin evine gitti. Daha kapıdan içeri girerken onun, “Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Rasûlüllah” demekte olduğunu işitti ve sevindi.

Aynı gün Alkame vefât etti, yıkandı ve kefenlendi. Sevgili Peygamberimiz namazını kıldırdı. Ve defnedildi. Definden sonra Peygamber Efendimiz, kabrin başında durarak cemâate şunları söyledi:

“–Ey Muhâcirler! Ey Ensâr! Kim hanımını annesinden daha üstün tutarsa, Allâh’ın lâneti onun üzerinedir. Onun diğer ibadet ve iyiliklerinin de kendisine bir faydası yoktur, kabul olunmaz.”

Bu kıssadan açıkça anlaşıldığı gibi çocuklar; ana-babalarına itâat, hizmet ve ikrâmda aslâ kusur etmemeli, her zaman hayır dualarını almaya çalışmalı ve hanımları yüzünden onları incitmemeli ve gücendirmemelidir. 

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle