Toprağın Üzerinden, Altına

Hizmet…

Hizmet; ihlâs, merhamet ve diğergâmlık dolu bir gönülle bütün mahlûkâta yönelmek sûretiyle Allâh’ın rızasının aranmasıdır.

Güneş için ısıtmamak nasıl imkânsız ise, yüce ruhlar için de insanlara acımamak, onlara hizmetten kaçınmak, ızdırap ve çileler karşısında duygusuz kalmak o kadar imkânsız!..

Hizmet ehli, bir ırmak gibidir ki, uzun yollar boyunca bin bir canlıya; insana, hayvanata, bitkiye hayat vererek akıp gider. Bu ırmağın varacağı menzil de Cenâb-ı Hakk’ın ebedî vuslat deryasıdır.

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Bir kavmin efendisi, onlara hizmetkâr olandır…” buyuruyor. (Deylemî, II, 324)

Hizmet eden, himmete nâil olur. Kullar için zirvelerin yolu ve ebediyet kazancı, samimi bir gönülle yapılan hizmetlerden geçmektedir. Bazen Allâh’ın rızasını celp edecek küçük bir hizmet, nice nâfile ibadetlerden üstün olabilmektedir.

Müslüman îtidalli olmalıdır. İfrat tefritten sakınmalı, her işte olduğu gibi, hizmette de orta yolu tercih etmelidir. Hizmet, yakın çevreden, yani âileden başlar. Birlikte yaşadığın insanlara karşı sorumluluklarını tam olarak yerine getirdikten sonra, bununla yetinmeyip Allah için “fi sebîlillâh” diyerek yola çıkmakla büyür, genişler ve yayılır. Kişi, öncelikle eşinden, çocuklarından ve âilesinden sorumludur. Bu yüzden hizmete onlardan başlamalıdır.

“-Ben Allah için hizmet ediyorum!” diye, bakmakla yükümlü olduklarımızı ihmal etme hakkımız yoktur. Bir anne öncelikle kendi çocuğunu en iyi şekilde yetiştirmekle vazifelidir. Çünkü çocuğun, anne-babası üzerinde hakkı vardır.

Aynı şekilde eşini ve çocuklarını bahane ederek hizmetten geri durmak da oldukça mahzurludur. Dünya ve âhiret işlerinde dengeyi muhafaza etmek, dinimizin koyduğu mühim ölçülerden birisidir.

İhtiyaç sahibi kimseler, varlıklı kimseler için ilâhî bir emânet, fırsat ve mesuliyettir. Aslında hizmete; hizmet edilenden çok, hizmet eden muhtaçtır. Çünkü hizmet insanı pişirir, olgunlaştırır, çiğliklerini giderir. Dünyadaki bütün yatırımlar dünyada kalmaya mahkûmdur. Onların kalıcı hâle gelmesi, âhiret hesâbına nakledilmesiyle mümkündür. En güvenli ve en kârlı yatırım, ahiret hesabına yapılan yatırımlardır. Yani hizmet ve hayır kapılarıdır.

Hizmette sınır yoktur. Hizmet ehli, yüreğinin ve bileğinin uzanabildiği her yerde vazifelidir. Mü’minin merhameti, imanının da şâhididir. Merhametin göstergesi de hizmettir. Hizmet ederken ayırım yapmadan bütün insanlara, hattâ mahlukâta hizmet etmelidir. Müslüman, yaratılanı, Yaratan’dan ötürü sever.

Bir ihtiyacını ya da sıkıntısını giderip, muhabbetini kazandığınız insan sizindir. Râm olmadan sahip olmak, kendini vermeden bir şeyler almak mümkün değildir.

Hizmet; insanı güzelleştirip, işe yarar hâle getirir. “Ben” yerine “biz” demeyi öğretir ve kendisi için yaşamaktan kurtarır.

Mescid-i Nebevî’nin inşasında çalışanlar, Âlemlerin Efendisi’nin de kendileri gibi çalıştığını görünce O’na:

“-Ey Allâh’ın Rasûlü! Müsaade buyurunuz, kerpicinizi biz taşıyalım!” demişlerdi. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ise cevâben:

“-Siz gidin, başka birer tane daha alın! Zira siz, Allâh’a, benden daha çok muhtaç değilsin!..” buyurdu. (Semhûdî, Vefâu’l-Vefâ, Beyrut, 1997, I, 333)

 Hizmet, bir taraftan başkalarına fayda sağlarken, diğer taraftan da gayret ve ihlâsları nispetinde hizmet edenlerin yücelmesine vesile olur. Hatta hizmet edenlere isabet eden fayda, hizmetinde bulundukları kişilerden daha fazla olur. Hizmet, insanın hem bu dünyasını, hem de âhiretini aydınlatır; gücünü, kuvvetini, vaktini ve malını bereketlendirir. Allah Teâlâ, dinine hizmet eden ve kullarının sıkıntıları ile meşgul olan kimselerin şahsî sıkıntılarına kefil olur. Bütün meşguliyeti nefsinin menfaati ve kendi derdinden ibaret olanları ise, dertleri ile baş başa bırakır.

 Oturduğumuz yerde, “Bana da bir şeyler söyleseler, yaparım!..” demekle olmaz.

“-Malımla, bilgimle, güç ve kuvvetim ile ben ne yapabilirim?!” diye düşünmeli ve imkânlar nispetinde harekete geçmelidir.

Bir kere hizmet etmeyi yürekten istersek, Allah ummadığımız kapılar açar. Yeter ki, samimi ve gayretli olalım. Hizmet; insanın ayağına gelmez, bazen tâlip olmak gerekir. Kişinin eline hizmet etme fırsatı geçmiş ise, hiç vakit kaybetmeden bunu değerlendirmelidir. Zira hayırlı işlerde acele edilmelidir. Hizmet; kişiye Rabbimiz tarafından verilen büyük bir lütuftur. Eğer insana hizmet etme imkânı verilmişse, bunun için çok şükretmeli ve kıymetini bilmelidir.

 Hizmet insanı; sağlam durmalı, kararlı olmalı, bütün engelleri aşabilecek kadar kuvvetli olmalıdır. Hizmet erinin dayanağı ve sığınağı Rabbimizdir.

Hizmet fedakârlık ister. Rahatından ve keyfinden feragat edemeyenler, hizmet yevmiyesinden nasipsizdirler.

Hizmetle birlikte nefis ve şeytanla çetin bir mücadele başlar. Bu mücâdelede gâlip gelmenin şartı, iman, ihlâs, takvâ ve gayrettir.

Hizmetin büyüğü küçüğü olmaz. Herkes bulunduğu noktada yaptığı hizmet ile kıymetlidir. Kimi yaptığı el işleri ve yemeklerle hayır pazarlarına katkıda bulunur, kimi eğitim hizmetiyle meşgul olur, kimisi parası, gücü, kuvveti ile hizmet eder. Hepsi bir bütünün parçaları gibidir. Biri olmazsa diğeri olmaz veya eksik kalır. Her insanın farklı kabiliyet ve imkânları vardır. Ve bu kabiliyet ve imkânlar kadar da çeşitli hizmet kolları… Bu yüzden kişi en iyi yapabildiği iş ile hizmet etmelidir.

Bütün imkânlarını seferber ettiği hâlde hizmet nimetinden mahrum kalmış olanlar da yüreklerinde hizmet erlerine karşı duydukları muhabbet ve duâ ile hizmet kervanına katılmalıdırlar.

Hayat yolculuğunda, toprağın üzerinden toprağın altına temel atabilmek, ancak hizmet ile mümkün olur.

 Rabbim, cümlemizi her dâim aşkla ve şevkle hizmet edenlerden eylesin! Hizmetten nasiplenmemiş kardeşlerimizi de hizmet etme şerefi ile lütuflandırsın!.. Âmin!

 

Not: Bu yazının hazırlanmasında muhterem Osman Nûri Topbaş’ın eser ve sohbetlerinden istifade edilmiştir.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle