Sunuş

Muhterem Okuyucularımız;

Bu sayımızda, “İslâm’da hizmet, faziletleri ve sınırı” konusunu işlemeye çalıştık. Cenâb-ı Hak, bütün varlıkları, insana hizmetçi kılmıştır. İnsanı da kendisine kulluk ile vazifelendirmiştir. Bu kulluğun iki yönü vardır. Birisi, Allâh’ın zâtına yönelik ibâdet ve tâzimler… Diğer yönü de Allâh’ın rızâsını gözeterek ve o rızâyı elde etmek için mahlûkata karşı gözetilen şefkat, yardım ve hizmetler…

Allâh’ın zâtına yönelik ibâdetler, âyet ve hadîs-i şerîflerde çok net bir şekilde belirtilmiştir. Namaz, oruç, zekât, hac, cihad, zikir, kurban vb. ibâdetler, sadece Allâh’a tahsis edilebilir.

Bir de Allâh’ın yarattığı bütün mahlûkatı kuşatan ibâdetler vardır. Bu ibâdetleri de İslâm dini emretmiş ve sınırlarını da yine o çizmiştir. Meselâ anne ve babaya itaat, onların hizmetinde bulunup gönüllerini almak, Allâh’ın emirlerinden birisidir. Aynı şekilde “sıla-i rahim”, yani akrabalarla münâsebetleri kesmemek, onlara iyilik ve yardıma devam etmek de böyle… Bir ebeveyn olarak çocukların ihtiyaçlarını gidermek ve onların terbiyelerine çalışmak da ibadettir, misafirlere ikramda bulunmak da… Toplumun zayıf ve himayeye muhtaç kimselerine, meselâ yetimlere, fakirlere, dullara, yaşlılara elimizi ve gönlümüzü uzatmak da hizmettir; sokakta topallayarak yürüyen bir köpeğe şefkat göstermek de…

Bu mânâda dinimiz, mü’minin gönlünün bütün kâinâtı kuşatacak kadar genişlemesini arzu etmektedir. Onun şefkat ve merhamet kanadı altına bütün muhtaç ve mazlumların sığınmasını istemektedir. Ecdadımız, tarih boyunca bunun en güzel ve en canlı misallerini vermiş, pek çok hayır ve hasenâtı ebedîleştirmek için binlerce vakıf müessesesi tesis etmiştir. Şüphesiz bu, Peygamber Efendimiz’in müjdelediği, “İnsanların en hayırlısı, insanlara en faydalı olanıdır.” (Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 8) hadîs-i şerifindeki “insanların en hayırlısı olma yarışı”dır.

Fâtır sûresindeki bir âyet-i kerîmede insanlar üç kısma ayrılmıştır:

“Sonra Kitab’ı, kullarımız arasından seçtiklerimize verdik. Onlardan (insanlardan) kimi kendisine zulmeder, kimi ortadadır. Kimi de Allâh’ın izniyle hayırlarda öne geçmek için yarışır. İşte büyük fazilet budur. Onların mükâfâtı Adn cennetleridir...” (el-Fâtır, 32-33)

“Kendisine zulmedenler”, insanların itikat ve amel yönünden kusurlu olanlarını içine almaktadır. “Ortada” (muktesid) olanlar, günahı, sevabına denk olanları… “Hayırlarda öncü olanlar” da, iyiliklere koşarak arkadan gelenlere güzel çığır açan kimseleri… Bu sonuncuların mükâfâtı için “Adn cennetleri” ve sonsuz birçok mükâfât hazırlanmıştır.

Rabbimiz, bizi de bu, “arkasında sadece güzellikler bırakan, hayırlarda öncülük eden, en hayırlı topluluk” arasına dâhil eylesin. Âmin.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle