Hizmet Dedim Ya

Bir elif asâletinde, mim’in zarâfetinde, vav’ın tevâzuunda olmaktır hizmet…

Sıcak bir çayı yudumlamaktan daha leziz, ekmekten ve sudan daha azizdir hizmet dediğim…

Zamanı sonsuza katlayan nimet, sadra ferahlık veren inşirah, Firdevs-i Alâ’dan bir cemâl yakınlığıdır hizmet…

“Boş kaldın mı hemen (başka) işe koyul! Yalnız Rabbine yönel!..” (İnşirah, 7-8) âyetinin peşine düşmektir, hizmet dediğim...

Hizmete susamak, çölde suya kanmak gibidir.

Hizmet, bir alev gibi düşünce yüreğe, işte ondan sonrası uykusuz geceler, yemeksiz-ekmeksiz günler demektir.

Ten rahatlığından ve nefs esâretinden bunalan ruhların, gerçek hürriyete kanat çırpmasıdır hizmet…

Bir kuş kanadı hafifliğinde kaldırmaktır cesîm yükleri… Ve kuş gibi bir çabadan bir çabaya çırpınmaktır hizmet dediğim…

Üşümüş bir kimsenin ayaklarını, hiç kimsenin görmediği o yerde, kalbinin taa içinde, sıcacık merhametle yanan köşesinde ısıtmaktır hizmet dediğim...

Gözlerinde ışıl ışıl bir çift kandil yanar, ehl-i hizmet olanın…

Işığından huzur yayılır, bir de yakıcı aşk ateşi…

Sevdası düştü mü gönlüne, kanat ister Rabbinden, uçmak için dünyanın taa ötesine…

Gözleri halkalansa da yorgunluk sebebiyle, yorulmanın ve bedbin olmanın sinsiliğini kül etmiştir içinde yanan ateş…

Bir yolda kalmışın elinden tutmadan, gözyaşını silmeden teskin olmaz yüreği…

Yetimlerin çamaşırlarını yıkayan, o keremli ellerin sahibi halife Ebûbekir Sıddık -radıyallâhu anh- idi. Onu da yetimlerin yollarına düşüren aynı aşk ateşi değil mi?   

Çoraklaşmış kelimelerin yeri yoktur dilinde, ehl-i hizmet olanın…

Rahmet Peygamberi’nin rahmet lisânı olur her bir sözü... Kelimeleri bir yağmur damlası gibi düşüverir kalplere...

Hizmet dedim ya, hiç canını sıkma bundan sonra… Yanı başındaki dostunu artık bulamasan da yâri Allah’tır ehl-i hizmet olanın…

Kabaca uzanan ellere, hakaret dolu sözlere karşı, cennet bakışlı rahmet Peygamberini unutma!..

Ehl-i hizmet oldun ya!.. Burkulan kalbini, tatlı hâtıralar albümüne kaldır. Buğusuz göz, hizmet yolunda makbul değil!.. Dökülen gözyaşları nâr-ı cehenneme kefârettir.

Gayrısına aldırmadan, sıkılan yumruğu yumuşakça avuçlayıp içine bir de gül koymaktır hizmet dediğim…

Üzerine atılan cürûfu, toprak gibi örter ehli hizmet olanın yüreği… Utanır kimseye göstermez bu ayıpça hâlleri… Korkar, kimse incinmesin diye o rakik kalbi…

Hizmet dediğim, büyük berekettir, hiç kesilmeyen nîmet…

Hizmette firâset ise, en büyük servet. Kimseye ihtiyacını söyletmez firâset sahibi hizmet ehli… Sen demeden hâcetini anlar, onun ârif kalbi. Ve hemen ardına düşüp meseleyi halleder, bekletmez kimseyi…

Geçen bir günün sonunda ayak tabanlarından yorgunluk sesleri yükseliyorsa ehl-i hizmet olanın, işte o zaman kalbi gerçek huzura erer. O ses, ninni olup fısıldar kulaklarına “hamdü lillah, hamdü lillah” der.

Gözü karadır, cesurdur yüreği. Ürkütür karanlıkları… Ümitsizlik, gönlünden içeri girmeye yol bulamaz. İman ışığı hep parıldar, hilebaz düşmana karşı…

Hizmet dedim ya… Hiç sönmeyen ışık, kabir karanlığında aydınlık, en büyük servet, bâkî saâdet.

Hizmet dedim ya… Bilmem ki, nasıl bir şey bu, tarifsiz lezzet… Onsuz dünyam dar ve karanlık, onsuz gönlüm çöl gibi kurak…

Hiç bitmeyen rüyam, dinmeyen sevdam…

Onsuz yaşatma Allâh’ım, tâ ki son nefesimi alıncaya, fecr-i sabahım oluncaya kadar…

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle