İnsana Hürmet

İnsan, Allah’ın yaratmış olduğu varlıkların en şereflisidir. (Eşref-i mahlûkât) Zira onda bütün yaratılanlardan üstün «ruh, akıl, irade, ilim… gibi» bazı özellikler bir araya gelmiş, bu sayede o yaptıklarından sorumlu bir canlı olmuştur. O hâlde toplumdaki konumu ne olursa olsun, her insan saygıdeğer ve hürmete lâyıktır. Onu küçümseyen insan, kendini küçültmüş; onu muhterem kabul eden de kendi itibarını yükseltmiş olur. Bu konuda internette elime geçen birkaç olayı sizlerle de paylaşmak istedim. İnsanın iç âlemini, derinlik ve yüceliğini sergileyen bu örnekler farklı kültürlerden ve farklı toplumlardan… Ama hepsinin özünde medeniyetleri oluşturan insan unsurunun önemi var.

İnsanları Küçümsemeyin

Okuldaki ikinci ayımda, hocamız test sorularını dağıttı. Ben okulun en iyi öğrencilerinden biriydim. Son soruya kadar soluk almadan geldim ve orada çakıldım kaldım. Son soru şöyleydi: “Her gün okulu temizleyen hademe kadının ilk adı nedir?..” Bu herhâlde bir çeşit şaka olmalıydı. Kadını yerleri silerken hemen her gün görüyordum. Uzun boylu, siyah saçlı bir kadındı. 50’lerinde falan olmalıydı. Ama adını nereden bilecektim ki!.. Son soruyu cevapsız bırakıp kağıdı teslim ettim. Süre biterken bir öğrenci, son sorunun test sonuçlarına dâhil olup olmadığını sordu. “-Tabii dâhil!” dedi, hocamız.. “İş hayatınız boyunca insanlarla karşılaşacaksınız. Hepsi birbirinden farklı insanlar. Ama hepsi sizin ilginiz ve dikkatinizi hak eden insanlar bunlar! Onlara sadece gülümsemeniz ve en azından «Merhaba!» demeniz gerekse bile..”Bu dersi hayatım boyunca unutmadım. Hademenin adını da… 

Herkese, Elinden Geldiğince İyilik

Bir gece vakti arabayla giderken Alabama otoyolunun kenarında duran bir zenci kadın gördüm. Bardaktan boşanırca yağan yağmura rağmen, bozulan arabasının dışında duruyor ve gelen geçenin dikkatini çekmeye çalışıyordu. Geçen her arabaya el sallıyor, fakat hiçbiri durmuyordu. Ben yaklaştım ve yanında durdum. 1960’lı yıllarda bir beyazın bir zenciye, hem de Alabama’da yardıma kalkışması pek tabiî bir şey değildi. Onu kente kadar götürdüm. Bir taksi durağına bıraktım. Ayrılırken ille de adresimi istedi, verdim. Bir hafta sonra kapım çalındı. Muazzam bir buzdolabı indiriyordu adamlar. Bir de not ekliydi, hediyede... “Geçen gece otoyolda bana yardımınıza teşekkür ederim. O korkunç yağmur, sadece elbiselerimi değil, ruhumu da sırılsıklam etmişti. Kendime güvenimi yitirmek üzereydim, siz çıkageldiniz. Sizin sâyenizde ölmekte olan kocamın yatağının baş ucuna zamanında ulaşmayı başardım. Biraz sonra son nefesini verdi. Allah bana yardım eden sizi ve başkalarına karşılık beklemeksizin yardım eden herkesin günahlarını affetsin!.. En iyi dileklerimle, Bayan N. K. Cole.” 

Teşekkür Uğruna

10 yaşında bir çocuk pastaneye girdi. Garson kız hemen koştu... Çocuk sordu:“-Çikolatalı pasta kaç para?..”“-50 cent!..” Çocuk cebinden çıkardığı bozukları saydı. Bir daha sordu:“-Peki dondurma ne kadar?..” “-35 cent.” dedi garson kız sabırsızlıkla… Dükkânda yığınla müşteri vardı ve kız hepsine tek başına koşuşturuyordu. Bu çocukla daha ne kadar vakit geçirebilirdi ki… Çocuk parasını bir daha saydı ve: “-Bir dondurma alabilir miyim lütfen!..” dedi. Kız dondurmayı getirdi. Fişi tabağın kenarına koydu ve öteki masaya koştu. Çocuk dondurmasını bitirdi. Fişi kasaya ödedi. Garson kız, masayı temizlemek üzere geldiğinde, gözleri doldu birden. Masayı sanki akan yaşları temizleyecekti. Boş dondurma tabağının yanında çocugun bıraktığı 15 Centlik bahşiş duruyordu. 

Hayat Vermek İçinYıllar önce hastanede çalışırken, ağır hasta bir kız getirdiler. Hayatta kalabilmesi için tek şansı beş yaşındaki kardeşinden âcil kan nakli idi. Küçük oğlan aynı hastalıktan mûcizevî şekilde kurtulmuş ve kanında o hastalığın mikroplarını yok eden bağışıklık oluşmuştu. Doktor durumu beş yaşındaki oğlana anlattı ve ablasına kan verip vermeyeceğini sordu. Küçük çocuk bir an duraksadı. Sonra derin bir nefes aldı ve:“-Eğer kurtulacaksa, veririm kanımı!..” dedi. Kan nakli yapılırken, ablasının gözlerinin içine bakıyor ve gülümsüyordu. Kızın yanaklarına yeniden renk gelmeye baslamıştı, ama küçük çocuğun yüzü de giderek soluyordu. Gülümsemesi de yok oldu. Titreyen bir sesle doktora sordu: “-Hemen mi öleceğim?..” Ufaklık, doktoru yanlış anlamıştı, ablasına vücûdundaki bütün kanı verip, öleceğini düşünüyordu. 

Ekmekten Değerli Şey

Profesör Üstün Dökmen, bir röportajında:

“-Yere düşen ekmeğin üstüne basan insan görmedim, ama yere düşen insanı tekmeleyen çok kişi gördüm!..” diyor ve saygılı olmaktaki kusurlarımızı şöyle anlatıyor:

“-Birbirimize saygılı olma konusunda 3 tip temel hatamız var. Avrupa’da yaşayan vatandaşımız, orada yerlere çöp atmıyor, ama Kapıkule’den girer girmez yerlere tükürmeye, çöp atmaya başlıyor. «Niye burada böyle yapıyorsun?» diye sorulduğunda, «Herkes böyle yapıyor!» diyor. Kendi fikri olmayan insanın, duruma göre hareket etmesidir bu.
İkinci hatamız, adama göre davranmamız!
Karşımızdaki adam iri yarıysa, “Buyur Abi!”, diyoruz, ufak tefekse, “Ne var lan!..” diyoruz. Oysa ki, insanların onuru birbirine eşittir. Üçüncü hata, keyfimize göre davranmak. Keyfimiz yerindeyse eve girerken, “Merhaba millet!’ diyoruz, değilse surat asıyoruz. Oysa keyfimiz yerinde olsun-olmasın, insanlara saygılı davranmak zorundayız. Diyorum ki, yerdeki ekmeğe saygılı olma konusunda ülkemde mutâbakat var, kimse basamaz, ayağıyla dürtüklemez ya da öper, koyar bir kenara. Ekmek nimettir kabul, peki insan nimet değil mi?”

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle