İnsan Bir Güzelliğin Peşinde

Karanlık bir kâinât içinde, fakat en renkli gezegende yaşadığınızın farkında mısınız? Peki renklerin size sınırsızca ikram edildiğini hiç düşündünüz mü? Hayatı siyah-beyaz ekrandan izlediğinizi düşünün. Hepimiz için sıkıcı olurdu değil mi? Oysa bizi sonsuz rahmetiyle kucaklayan Rabbimiz kudret fırçasıyla, bizim için her ân farklı tablolar çizmekte. Sarı, mavi, turuncu, yeşil, kırmızı, pembe, eflâtun… Müthiş lezzetle yediğiniz enfes domatesin kırmızısından, salatanın yeşilinden, doyumsuz bir seyirle izlediğiniz denizin mavisinden, gülün pembesinden, lâlenin sarısından, bir göl ortasındaki nilüferin ahenginden, minik uğurböceğinin kırmızı siyah deseninden mahrûm olduğunuzu düşünün.

Ağzımıza aldığımız lezzetli lokmalar, siyahın tonlarında sunulmuş olsaydı ne hissederdik?! Yeni doğmuş bir bebeği en sevimli hâlde, cennet kokularıyla kucağımıza alıyoruz. 3-5 aylık olduğunda küçük kahkahalarıyla gönlünüze nasıl neşe saçtığını, gününüzün en gergin ânında tebessümünü hatırlayıp ferahladığınızı bilirsiniz. Ya, sevimsiz, çirkin bir hâlde bize gönderilseydi ne yapardık? Her şey çok ince hesaplarla ve insan gözüne en hoş gelecek şekilde yaratılmıştır. Rabbimiz, misafirini konuk edeceği yeryüzünü en güzel renkler ve desenlerle süslemiştir.

Öyle ya, tüm bunların ardından bir soru gelir. Acaba, bizi sınırsız ikramlarıyla ve en hoş lezzetlerle ağırlayan kâinat sarayının sahibini tanıyor muyuz? Yoksa, hiç merak etmeden mi yaşıyoruz bu misafirhânede? Bir süredir aynı işi paylaştığınız bir kimseyi sorsam, gözlemlerinize dayanarak özelliklerini sayardınız. Size şimdi “Allah’ı anlatın!” desem anlatabilir misiniz? Yoksa Orhan Veli gibi “Bilmezdim kelimelerin bu kadar kifâyetsiz olduğunu…” mu diyeceksiniz? Ya da hiç bu şekilde düşünmemiştim mi diyorsunuz?

Evet, biz Rabbimizi nasıl tanırız?

Bu sorunun cevabı görüp de fark edemediklerimizde gizli. Fark ederek yaşamak, birçok kimsenin farkında olmadığı bir ayrıcalıktır aslında. Fark eden, gördüğünden öteye gidemeyen göz değil, kalbin duyuşudur. Uzaktaki bir manzarayı görebildiğimiz kadar tarif ederiz. Yakınında isek ayrıntılarını dahî görebiliriz. Kalp de yakınlığı nisbetinde Allah’ı tanır. Tanıdığı kadar hayran olur; hayran olduğu kadar da muhabbet duyar.

Tanımak isteyen insan için, kâinat ipuçlarıyla doludur. Mesela çok ünlü bir ressamın açmış olduğu resim sergisine özel dâvetli olarak katılmış bir kimse olarak düşünün kendinizi... Bu size biçilen çok büyük bir kıymetin göstergesidir. Resim sergisinden içeri girdiniz ve tüm duvarları kaplayan tablolar karşısında âdeta büyülendiniz. Ressamın büyük bir sanatçı olduğunu duymuştunuz fakat, daha önce tablolarını görmemiştiniz. Her bir tablo sizi ayrı güzellikte etkiler. Ve her eserde ressamı farklı özellikleriyle tanırsınız. Birinci tabloda fırça darbeleri, ikincisinde renk ahengi, üçüncüsünde de ressamın hayal gücüdür sizi etkileyen… Böylece ressam hakkında fikir sahibi olursunuz.

İnsan da bu dünyada bir güzelliğin peşine düşürülmüştür. Bu güzellik bazen bir gökkuşağı olur. Bazen bir çocuğun tebessümünde belirir. Bazen de bir deniz olur, maviliği, ufku boyayan. Neden yapraklar dallarında salınır bin naz ile? Rüzgâr sertçe vurmak yerine, neden tatlı tatlı okşar yanağımızı? Kuşların beste yaparcasına ötüşüp, yüreklerimize bin bir nağmeyle dokunması nedendir? Neden her çizgide bir estetik belirir ve o estetik vurur bizi kalbimizin en hassas yerinden? Cevap, en muhteşem hakikattir: Eşsiz sanatkârı tanıtmak için . O’nu tanımak, hayran olmak ve sevmek içindir tüm güzellikler.

İlim de bu güzelliklerden bir tanesidir. Her buluşunda bizi Yaratıcımıza biraz daha yaklaştırır. Gayrimüslim bilim adamları Allah’ı tanımak için, kâinatı araştırdıklarını söylüyorlar. Dünyanın döndüğünü söylediği için cezalandırılan Galileo, “Tabiat şüphesiz Allah’ın hiç vazgeçemeyeceğimiz diğer bir kitabıdır.” diyor.

Modern astronominin kurucularından Kepler, bilimle neden uğraştığını soranlara “Amacım, Yaratıcının eserlerindeki lezzeti tatmak!..” diyor.

Tarihin en büyük bilim adamlarından biri olan Newton ise bilimsel araştırmalardaki hedefini şöyle açıklar “Amacım, Allah’ı bulup tanımak!..”

20.yy’ın en büyük dâhîlerinden Einstein bakın ne diyor: “Bilim dinsiz olamaz. Dinsiz ilim topaldır.”

Bilim adamları kâinâtı araştırdıkça büyük bir şaşkınlık ve hayranlık içinde kalmışlardır.

Haydi gelin biz de, Allah’ın kudretini, ilmini daha iyi anlayabileceğimiz bir tefekkürün içine girelim. Hazret-i Dâvud -aleyhisselâm-, “Semâvât Allah’ın haşmetini ilân eder!” buyurmuştur.

Semâ (gökyüzü) içindeki en sevimli gezegen olan dünyaya bir bakalım.

Dünya; ekseni etrafında bin mil yapar. Eğer böyle olmayıp, yüz mil yapacak kadar dönseydi, gündüz ve gece şimdi olduğundan daha uzun olacak ve her uzun gün, bitki nâmına ne varsa hepsini yakıp kavuracaktı. Uzun geceler de –eğer kalırsa- geri kalanını dondurup mahvedecekti

Aynı şekilde, hayatımızın kaynağı olan güneşin dış tabakasının sıcaklığı, on iki bin fahrenheit’tır. Dünyamızın güneşle olan uzaklığı o şekildedir ki, sönmek bilmeyen bu ateş, bizi tam kıvamında ısıtıyor. Eğer güneşin bu harâreti bir miktar azalacak olsa soğuktan donardık. Ya da biraz fazla olsa hepimiz kavrulurduk.

Dünyamızın eksenindeki 23,5 derecelik eğim, mevsimleri meydana getirmektedir. Eğer dünyaya böyle bir meyil verilmeseydi, okyanuslardan yükselen buharlar kuzey ve güneye akın ederler, kıtaları birer buz parçasına çevirirlerdi.

Ay, dünyaya şimdiki mesâfede değil de elli bin mil ötede bulunsaydı, yeryüzündeki med-cezirler öyle müthiş olurdu ki, bütün kıtalar günde iki defa su altında kalırdı. Dağlar bile kısa bir zamanda aşına aşına yok olup giderdi.

 Bütün bunlar, bizi Yaratıcımızın “el-Alîm”, “el-Lâtîf” isimleriyle tanıştırır. Sınırsız ilmini, her şeyi incelikleriyle bilen olduğunu gösterir. Rabbimiz bizlerden, her şeydeki düzene ve inceliğe bakarak düşünmemizi ister.

“Güneş ve ay bir hesaba göredir. Bitkiler ve ağaçlar secde etmektedirler. Göğü yükseltti ve mizanı koydu. Sakın tartıda taşkınlık yapmayın. Tartıyı adâletle tam yapın, terâzide eksiklik yapmayın.” (Rahman 5-9)

Bir sonraki yazımızda, kâinattaki farklı ipuçlarıyla buluşmak dileğiyle…

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle