Hâtıralar

Hacı Râbiâ Annemizin Dilinden MAHMUD SÂMİ RAMAZANOĞLU (k.s.)

Mahmud Sâmi Efendi’nin her hâli ölçülü idi. Hâli, yaşayışı, ibâdeti… Mübarek tenleri latif ve zarifti.  İnsanlara yük olmayı sevmez; başkalarının yükünü taşımaya çalışırdı. Kendisi için özel bir şey talep etmezlerdi. Çok sıcaklarda dahî soğuk bir şey istemezler, ikrâm edildiğinde de ihtiyaç kadarını içer, fazlasına tamah göstermezlerdi. Yemekleri de çok cüz’î idi. Ömrünce doyasıya yememiş, kanasıya içmemişler. Yemek yerken sırtlarını bir yere dayamazlardı, taâma hürmetsizlik olur diye…

Genellikle sükûtu tercih ederler ve hep huzur hâlini muhafaza ederlerdi. Tefekkürleri bol, istirahatleri azdı. İşyerine giderken vapurun zemin katına oturup sükutla “Şimdi de makinenin zikrini dinleyelim.” buyururlardı.

«Eyyâm-ı biyz»[1] orucunu tutmaya itina gösterirlerdi. Bu oruca devam eden kimselerin her ay üç gün oruç tutmaları sebebiyle bütün yıl boyunca oruç tutmuş gibi sevab alacaklarını söylerlerdi.

Aile hayatları nezâket ve edeb üzerine tesis edilmişti. Rahatsız olduğu zamanlardan biriydi. Uzanmış yatarlerken müsaade alıp içeriye girdiğimde doğrularak beni karşıladılar. Güleryüzle selâm verdiler. Hâlimi hatırımı sordular. Halbuki konuşmaya ve kıpırdamaya bile tâkatleri yoktu.

Kendileri çok hassastılar. Bizi incitmemeye çok dikkat ederlerdi. Bir defasında helva yapmıştım. Ama nasıl olduysa biraz altı yanmıştı. Tabağa koyup takdim ettiğimde, yediler ve tebessümle:

“−Kazandibi gibi olmuş, çok güzel…” diyerek hem teselli ettiler, hem de sevindirdiler.

Rahatsızlık zamanında muâyene için bir doktor çağırılmıştı. Daha sonra uzun süre gelip giden doktor, bir gün ayrılırken, bize:

“−Tedaviye gelmiştim tedavi oldum.” demişti. Gerçekten Mahmud Sâmi Efendi’nin ahlâkı, biraz tanıma fırsatı bulan bahtiyar insanları bile derinden etkilemekteydi.

Kul hakkına çok itina gösterirlerdi. Yazıhânede çalışırken, birisine not yazacaklarında dükkan sahibinin kağıtlarından kullanmaz; cebinde taşıdıkları kağıda yazarlardı.

Mahmud Sâmi Efendi, kendi evinde de olsa, kapalı bir kapıyı çalmadan içeriye girmezdi. Eve bir misafir çağırmayı düşündüklerinde, muhakkak önceden haber verir ve istişâre ederlerdi.

Meclislerinde bulunanlar niyet ve nasiplerine göre istifade ederlerdi. Kalb mevzû üzerinde çok dururlardı. Yaşadıklarını anlatırlar; kısa, öz ve lüzumu kadar konuşurlardı. Sohbetleri ya âyet-i kerîme, ya da hadîs-i şerîflerden ibâretti. İstifâde edilmek üzere, Peygamber Efendimizin, ashâb-ı kirâmın hallerini anlatırlar; bazen de peygamberlerin hayatından misaller verirlerdi.

Kısacası hayatları edeb, edeb, yine edebden ibaretti. Allah Rasûlü’nün hayatını örnek almaya çalışır ve bütün söz ve davranışlarını istikâmet üzere yaşamaya itina gösterirlerdi. Güzel yaşadılar, güzel örnek oldular. Allah onların bu ibret dolu yaşayışlarından ve istikâmet üzre hayatlarından bizlere de hisseler nasib etsin. Âmin.

 

[1] Bu oruç, kamerî her ayın 13, 14 ve 15. günlerinde tutulur. Peygamber Efendimiz bu orucu ashabına tavsiye etmiştir.

PAYLAŞ:                

Zahide Topcu

Zahide Topcu

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle