Beyaz İtiraflarda “O”

Ne O’ nu anlatabilmek, ne de beyazı seyredebilmek için temiz ve beyaz bir sayfayı elime almam, yeterli değildi.

Hiçbir şey, beyaz kadar temiz olmuyor ve hiçbir şey, O’nun kadar beyaza yakışmıyordu.

“Nasıl”lığını (keyfiyetini) idrak edemeyen zihnim, O ikisi için cümle kuramıyordu.

Belki de cümle kuramayan, kalbimin tâ kendisiydi.

Dökülemeyen duygularımın hiçbir tesellisi yoktu. Ve bahaneler yaklaşamıyordu bu çaresizliğime… Çok değildi istediğim şey, yalnızca sevgimi görebilmekti. Var olan nice sevdiklerimin arasındaki yerlerini keşfetmekti.

Gözyaşlarıyla O’nu anlatanların yanında, onları değil, aslında kendimi izliyordum, hayatımın dalıp gittiğim her köşesinde…

Ben de Rabbimi biliyordum, ben de bir peygamberin kıymetini anlayabiliyordum, ben de herkes kadar sahipleniyordum Peygamberimi... Kimselere bırakmıyordum, hayatındaki ayrıntıları… “Biliyorum.” diyordum, vicdanıma…

Ben de efendimi tanıyorum, yeri gelince herkeslerden daha fazla övünüyordum, O’nun ümmeti olmaktan…

“-Ben elimden geleni yapıyorum!..” diye haykırıyordum ruhuma… Lâkin vicdanımın, bana acıyan tonlardaki sesini duymak istemiyordum. Kaçıyordu içimde bir şeyler oradan oraya... Ellerim kulaklarımda, olmayan sesleri engelliyordum! Kaçtığım şeylerin benden gayrı olmadığını bilmeden, kimi zaman adımlarım hızlanırdı aklıma sızan düşüncelerimden… Derinlerimdeki yüzleşmelerim başladığında, alev kaplardı içimi… Ve beyaz bir şeyler arardım o anda… Çünkü kalbim beyazla O’na yakınlaşmayı hayal ederdi. Eğer hemen beyazı bulursam, kaçamadığım her şey için karanlıklar gelecek gibi oluverirdi. Etrafımda gördüğüm her beyazı içime çekerdim. Ve aslında iyi bir müslüman olabileceğimi söylerdim, her birine… Çünkü büyük bir şeyi keşfetmiştim… Ben, yüreğimin denizinde hayatımı kurtaracak olan muhabbet gemimi kaybetmiştim…

O’nun için biriktirdiğim her sevgi taneciği, yenilerine eklenemeden yok olup gitmişti. Günahlarımın rahatlığı onları eritmişti. Ve yeterli olamayan muhabbetimin arasına sıkıştırmaya çalışıyordum Peygamberim için söylediğim, O nu anlatan her güzel cümleyi...

Çok biliyordum ya onla ilgili her şeyi... Hani her hâliyle övünüyordum, ümmeti olmaktan, hani ben hep onu düşünüyordum, “Ben O nu seviyorum.” diyordum…

Ama yolunda atamadığım her adım, taşlıyordu beni! Yaklaşamadığım gerçeklerle yaşamaya çalıyordum. Ben aslında kendimi kandırıyordum. “O, benim efendim!” diyordum, ama O’nun yolundan gitmiyordum. “O’nu seviyorum.” diyordum, ama O’nu zaman zaman hatırlıyordum. O’na lâyık olmak için hiçbir şey yapmadığım gibi bir de yeni bahaneler üretiyordum.

Ve sonra tesellilerimin arasından bir kalp taşıyor olmam gerçeğini seçtim. Beyazın güzelliğini görebilen ve beyazı yalnızca O’ na yakıştırabilen bir yüreğe sahiptim. Belki yeterli değildi muhabbetim, ama ben O’nu, yani Peygamberimi biliyordum, inanıyordum ve lâyık olmayan her ânım için hüzünleniyordum. Getirdiğim her salavâtın hatırına bana bir gün tebessüm edebileceğini umut ediyordum. Ruhum zavallı bir kaçışın ardından, zor keşiflerde bulmuştu kendini. Muhabbetimin derdiyle, lâyık olma yokuşlarında O’na susadım. Yeni sözler verdim, geçmişime ve geleceğime… O’nun izinden, muhabbet şehrine ne olursa olsun gideceğime.. Sonsuzluğu sırtıma alıp Peygamberimin tebessümleriyle, Rabbimin cemâlini görmek için yürüyeceğime!.. Beyazı, azığım yaparak hepsi için söz vermiştim kalbime…

Ve gerçek bir cümle kurmak için yeniden döndüm içime;

“Seni seviyorum Yâ Rasûlallâh!” idi, kurduğum ilk cümle…

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle