Hayatımızdaki Kur’ân’ı Bulabilmek

En güzel bir manzaranın içinde bile küçücük sinekler uçuşabiliyor. Dünya hayatı işte, her şey zıddıyla var oluyor. İnsanların neden İslâm’ı anlamadığı sorusuna, düşününce, manzaramı bozan sinekler bile cevap veriyor âdeta… Dünya cennetten farklı, burada iyilik de var, kötülük de… Burası Âdem -aleyhisselâm-’ın indirildiği “Dünya Âlemi”!.. Ve bu âlemdeki hayat, sebepler zinciriyle örülü ve örtülü!

Hani ateist zihniyetin çok kullandığı bir metot vardır. Çocuğa:

“-Tanrıdan ne istiyorsun?” diye sorar, çocuk sâfiyâne:

“-Elma!..” der. Kafası toprağa gömülmüş devekuşu gibi, kalbi cesedine gömülmüş ahmak:

“-Al sana elma! Tanrı vermedi, ama ben veriyorum! Çünkü o yok, ben ise varım!..” der.

Ne acınası bir zihniyettir ki, çocuğun duâsına, kendi eli vesile kılınarak cevap verildiğinin bile farkına varamaz. Firavun’un ahmaklığı misâli..

Mûsâ -aleyhisselâm-, Firavun’a tebliğe gidince, Firavun, O’nun kendi sarayında büyüdüğünü ve rızıklandığını hatırlatarak Mûsâ -aleyhisselâm-’ı nankörlükle suçlar; kendisinin “ilâhlık” iddiasındaki bir “insan” olduğunu unutarak…

Hâlbuki Firavun’un İsrailoğulları’nın erkek çocuklarını katletmesi sebebiyle annesi, Mûsâ’sını Nil’e bırakmış, Allah da kulunu, Firavun’a çok büyük bir acziyet tattırarak sarayında muhafaza etmiştir. Nitekim Mûsâ -aleyhisselâm- da ona şöyle cevap verir:

“O nîmet diye başıma kaktığın ise, (aslında) İsrailoğulları’nı kendine kul-köleetmendir.” (eş-Şuarâ, 22)

Yani Firavun, kendi elleri vesîlesiyle kendine zulmetmekte, bunu da bir lütuf zannetmekteydi. Bu dünyada hangi pencereden bakmak istersen, o yönden seyrediyorsun manzarayı... Allâh’ı âşikar eden manzaralar, Allâh’ı setreden bir bakış oluyor kimi zaman…

Salt akıl, beşeri hiçbir zaman doğruya götürmediği gibi çoğu kere de yoldan çıkarmış insanlığı!.. İşte bu sebeple var edilmiş peygamberler ve vahiy… Ne kadar aklımız vahyin içine dâhil oluyorsa, o kadar selâmete çıkıyor. Bu ümmete gönderilen kitap, yani Kur’ân‑ı Kerim en güzel kurtuluş kapısı, bu yüzden…

Bir derste, hocamız:

“-Kızım, ne var Kur’an’da?” diye sormuşlardı. Bizler de:

“-Her şey var, efendim!” demiştik.

Bu cevap, kendilerini memnun etmiş olmalıydı ki, o “her şey”den misaller vermişlerdi ders boyunca:

“O Rahmân’ın yarattıklarında hiçbir kusur göremezsin. O ki, yedi kat gökleri yaratmıştır. Haydi, çevir gözünü! Bir eksik görebilir misin? Sonra gözünü bir defa daha çevir; o göz, hayret ve şaşkınlık içinde (aradığı kusuru bulamamaktan) yorgun ve bitkin olarak sana dönecektir.” (el-Mülk, 3-4)

“Biz arzı döşek yapmadık mı? Dağları da kazıklar! Sizleri de çiftler hâlinde yarattık. Uykuyu da size bir dinlenme yaptık. Geceyi örtü yaptık. Gündüzü de geçim zamanı yaptık. Ve üstünüze yedi sağlam gök bina ettik. Işık veren pırıl pırıl parlayan güneş ve yıldızlar yaptık. Sıkışmış yağmur bulutlarından şarıl şarıl akan su indirdik. Onunla dâneler ve nebat çıkardık. Ağaçlarının dalları birbirine aşılanmış bahçeler... Şüphesiz hüküm günü tayin edilen bir zamandır. O gün sûr’a üfürülecek. Ve fevc fevc Allâh’a geleceksiniz.” (en-Nebe’, 6-18)

Kâinât manzaralarından, âhiret manzaralarına uzanan uçsuz bucaksız bir tefekkür deryası... Kâinât kitabını, Kur’ân’dan ne kadar dinliyoruz? Sırlarını bilmek için ne kadar Kur’ân’a başvuruyoruz? Hızır’ın Mûsâ’ya öğrettiği hikmeti bulabiliyor muyuz şu dünya imtihanında bir sürü hâdiseler yaşarken?

Gerçekten şu hayat imtihanını dolduran tercihlerimizde, en çok Kur’ân’ı anlamaya ve yaşamaya muhtacız! Bunun içinse fıkhı, siyeri, akaidi, bir Kur’ân kültürü olan peygamber kıssalarını en iyi bir şekilde bellememiz gerekirken; ne yazık ki, Kur’ân ilmi veren merkezler ya keyfiyet bakımından ya da kemiyet bakımından eksik… Gençlikteki silkinme, bir kavmi Tih Sahrası’ndan kurtarmış, vaat edilen mükâfata ulaştırmıştı. Bugün de aynı Tih Sahrası’nda şefkat ve merhamet dolu, taze, ama cesur yüreklere ihtiyaç var. İşte bunun için Kur’ân’ın zikredildiği mahalleri kendimize mekân edinelim.

İnşâallah, İslâm’ın güleryüzünü bütün insanlığa taşıyarak yeni nesillere muhabbet tohumu atabilecek bir gençlik hâline gelebilelim. Ve biricik Efendimiz’in mübârek sîmâlarını gülümsetelim.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle