Ailede Kardeşler Arası İlişkiler

Leyla (9 yaşında): “–Anne Hatice’nin yaptığını gördün mü? Yine defterlerimi karalamış, kalemlerimi kırmış, kitaplarımı yırtmış. Nedir bundan çektiğim. Yeter artık, Hatice’ye bir şey söyle!..”

Hatice (6 yaşında): “–Anne ablam bana hiçbir şey vermek istemiyor, ben defter, kitap, kalem istiyorum. Neden her şey ilk önce ona alınıyor? O da benim eşyalarımı kullanıyor.”

Anne: “–Yavrularım, neden tartışıyorsunuz? Bak, ablanın defterlerini, kitaplarını ne hâle getirmişsin! İstersen sana da alırız kızım, nasıl olsa seneye sen de okula gideceksin. Ablası, sen de hemen kızma, kardeşinle paylaşmasını bilmelisin!..”

 

* * *

Eğitimlerinin temelini sevginin, saygının, sorumluluğun, dayanışmanın ve fedakârlığın sergilendiği âile ortamında alan çocuklarımızın, doğar doğmaz başlayan ve bir ömür boyu devam eden kardeşlik ilişkilerinin sağlam temeller üzerinde oluşabilmesi, anne-babanın özenle üzerinde durmaları gereken bir husustur.

Çocuklar, âile yuvasında serpilip büyürlerken aralarında cinsiyet, yaş, sıra ve farklı özelliklerde olmak gibi faktörler sebebiyle bir takım sorunlar yaşayabilirler. Küçük yaşlardan itibaren kardeşler arasındaki tartışma ve kavgalar çoğu anneyi olumsuz etkiler ve zor durumda bırakır. Bu tür problemlerin belki de en önemli sebebi kıskançlıktır. Kıskançlık duygusunun, sevgiyi paylaşmama isteğinden doğduğu görülmektedir. Çünkü bu dönemde çocuğun sağlığı ve beslenmesi kadar, aile ortamının ona sağladığı sevgi ve şefkat de son derece önemlidir. Sevgi, bir çocuk için en az anne sütü kadar değerli olan temel bir gıdadır. 

Çocuklar arasında eğer anne-baba sevgisi eşit olarak dağıtılıyorsa, kardeşler arasında rekâbet ve kıskançlığın olmaması gerekir. Fakat rekâbet ve kıskançlık daha çok, çocuğun, ilgi ve sevginin dağıtılmasındaki eksikliği hissetmesiyle başlar. İlk çocuk önce tek çocuktur ve bunun verdiği birtakım ayrıcalıkları yaşar. Anne-babası sadece ona aittir. Ve bu hâlini kimseyle paylaşmak istemez. Kardeşin doğumu bu ayrıcalıklı duruma son verir. Çocuğun uğradığı bu hayal kırıklığı anne-baba tarafından daha da zorlaştırılmamalıdır. Âileye düşen ilk görev, yeni doğanla fazlaca ilgilenip, büyüğü unutmamak, onunla da ilgilenmektir. Ona âile içindeki yeri anlatılmalı, kardeşiyle arasında kıyaslama yapılmamalı ve büyük çocuktan yaşının üstünde, onu zorlayacak davranışlar beklenmemelidir.

Bir kitapta okuduğum şu hâdise, yeni bebeğin doğmasıyla büyük çocuğun tavrını ve annenin yaptığı hatalı davranışı göstermesi bakımından çok ilginçtir: 

Bir çocukları bulunan bir ailenin zamanla ikinci çocukları dünyaya gelir. Lâkin ilk çocuk kardeşine hiç ısınamaz, devamlı bir huzursuzluk hâli yaşar ve kardeşini kıskanır. Annesine sürekli: 

“–Anne bu bebeği atalım!..” der. Annesi de onu hoşnut etmek için: 

“–Olur, atalım.” diye cevap verir. 

Birgün anne çamaşır yıkamak için banyoya girer. İşi bittikten sonra bebeği emzirmek için gelir, ancak bebeği beşiğinde bulamaz. Telaşla: 

“–Kardeşin nerede?” diye sorar. 

Küçük çocuk: 

“–Hani anne, onu atacaktık ya! İşte ben de onu pencereden aşağıya attım!” cevabını verir. Gerçekten de açık olan pencereden aşağıya bakan anne, bebeğini yerde görünce yığılır kalır.

* * *

Yaş ilerledikçe kaybolacağı düşünülen, ancak hased, çekememezlik vs. gibi farklı şekillere bürünerek devam edebilen çocuklar arasındaki kıskançlık ve nefretin, daha başlangıçta oluşmaması için her yönüyle onlara karşı eşit davranılması, seçme hakkı tanınması gerekmektedir. Çocuklar arasında eşit bir şekilde, aralarında ayırım yapmadan yapılan güzel muâmele birbirlerine karşı sevgi ve saygıyı artırır. Bu yüzden âile fertleri bölüşmeyi, paylaşmayı, zorlukları yüklenmeyi kısacası sorumluluklarını hissetmeyi birlikte îfâ edebilmelidirler. 

Kardeş kıskançlıkları, annenin ihmalkârlığı veya aşırı özen göstermesi hâlinde daha önemli hâle gelir. Âile içinde sert ve anlamsız davranışlar da bunu etkiler. Aynı zamanda bu, çocukların evden soğumalarına da sebep olur. 

Anne-babaların çocuklarıyla devamlı ilgilenmeleri, onlara değer verdiklerini hissettirecek davranışta bulunmaları, toplum içinde ve kardeşler arasında bunu özellikle yapmaları çocukların kişiliğinin gelişmesinde önemli bir etken olarak ortaya çıkmaktadır.

Genel olarak ifade edecek olursak çocuklarımız arasında problemlerin oluşmasını önleme

k veya ihmal ve hata sonucu oluşanların aşılması, âile ortamında gerçekleşmelidir. Zira karşılıklı sevgi, saygı, anlayış ve hoşgörünün hâkim olduğu âileler, tüm güçlüklerin üstesinden kolayca gelebilirler.
Çocuklar arasında ayırım yapmadan, onlara şahsiyet kazandıracak davranışları yaptırmak, sevgi ve şefkat göstermek, özenle yaklaşmak, kendine has davranışlarda bulunmasını teşvik etmek, oyun oynamalarına izin vermek, güzel ahlâk ve terbiye kurallarını aşılamak, annelerinin yakınlığından ve gözetiminden uzak tutmamak önemle üzerinde durulması gereken hususlardandır. Aynı zamanda bu, çocuklarımızın rûh sağlığını korumak için yapılmalıdır. Eğer bu ve benzeri hususlara dikkat edilmezse, çocuklarda ruhî sıkıntılar doğabildiği  gibi, ömür boyu yaşanacak izler de kalabilir.
Her hususta tek önderimiz ve rehberimiz Hazret-i Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in ‘üsve-i hasene’ oluşunu çocuk eğitiminde de hayatımıza derinden yansıtmalıyız. Bu hususta elimizde bulunan tarihî kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre Peygamberimiz çocuklara sevgiyle yaklaşmış, hoşgörülü davranmış, onları azarlamamış ve azarlayanlara müdahele etmiştir. İki cihan güneşi, bir hadîs-i şeriflerinde de: “Çocuklarınız arasında adaletli davranınız.” buyurmaktadır.
Çocuklarımızı güzel ahlakla tezyîn edip, dinine, vatanına ve milletine gönülden bağlı hayırlı birer evlâd olarak yetiştirmeyi Cenâb-ı Allâh hepimize nasip etsin. Âmin!

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle