Az Çalışıp, Çok Kazananlar

Seâdet çağında îmân ve amelleri ile Hakk’a kavuşanlar olduğu gibi, yalnız îmânları ile Hakk’a kavuşanlar da olmuştur. Onlar “Lâ” demeyi bildiler ve bir anda bütün kiri, pası sildiler. İşte az çalışıp çok kazananlardan bazı örnekler:

Cerir bin Abdullâh -radıyallâhu anh- anlatıyor: 

Bir defasında Rasûlullâh ile berâber gidiyorduk. Derken hayvan üzerinde bize doğru gelmekte olan bir adamla karşılaştık. Efendimiz: 

“–Şu binitli herhâlde sizinle buluşmak istiyor.” buyurdu.

Adam gelip bize kavuşunca selâm verdi. Biz de selâmını aldık. Efendimiz ona nereden geldiğini sordu. Adam dedi ki: 

“–Âilemin, oğlumun ve aşîretimin yanından geliyorum. Allâh’ın Rasûlü ile görüşmeye gidiyorum.” Peygamberimiz: 

“–Ona rastladın.” buyurunca adam: 

“–Yâ Rasûlullâh, îmân nedir?” diye sordu. Efendimiz, şöyle açıkladı:

“–Allâh’dan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in O’nun Rasûlü olduğuna şehâdet edersin, namazı kılar, zekâtı verir, Ramazan orucunu tutar, Beytullâh’ı hac edersin.” Adam: 

“–İkrar ettim.” dedi. Sonra devesinin ayağı bir fare tuzağına girdi ve deve yıkıldı. Adam da tepesi üzere düştü. Peygamberimiz: 

“–Adamı yanıma getirin.” buyurunca, Ammâr bin Yâsir ile Huzeyfe bin Yeman sıçrayıp adamın yanına vardılar. Onu oturttular. 

“–Ey Allâh’ın Rasûlü adam ölmüş.” dediler. Allâh’ın Rasûlü onlardan yüzünü başka tarafa çevirip baktı. Sonra da onlardan yüzümü çevirmemin sebebi: 

“–İki melek gördüm ki, bu ölen adama cennet meyvelerinden yediriyorlardı. Bundan da kendisinin aç olarak öldüğünü anladım. Vallâhi bu adam, Yüce Allâh’ın “Îmân edenler bununla beraber îmânlarını haksızlıkla, şirke bulaştırmayanlar, işte ancak onlardır ki korkudan emin olmak hakkı elbet onlarındır. Onlar doğru yolu bulmuş kimselerdir.” (el-En’âm, 82) diyerek andıklarından ameli az, ecri çok kişilerdendir. İşte bu adam az işledi, çok kazandı. Kaldırınız kardeşinizi.” buyurdu.

Onu hemen suyun yanına götürüp yıkadık, kokuladık, kefenledik, kabre kadar götürdük. Efendimiz gelip kabrin yanına oturdu ve şöyle buyurdu: 

“–Lahd yapınız. Yani kabrin kıble tarafını kazarak altına cenâze girecek kadar oyunuz da şakk yapmayınız. Yani kabrin dibini dere gibi oymayınız. Çünkü lahd bizim içindir, şakk ise bizden başkaları içindir.”

* * *

Benzer bir hâdise de Amr bin Ukayş hakkında anlatılır. O da Uhud’a gelmiş, Efendimiz’in, “Önce müslüman ol, sonra savaş!..” emri üzerine müslüman olmuş, sonra da savaşarak şehid düşmüştü. Onun hakkında da Efendimiz: 

“–Az işledi, çok ecre erdi.” buyurmuştur.

* * *

Gözlerimizi Hazreti Ebû Bekir Efendimiz dönemindeki Yermük harbine çevirirsek yine benzer bir olayla karşılaşabiliriz:

Harbin devam ettiği bir sırada Rum generallerinden meşhur Yorgi meydana çıkıp Halid’i istedi ve aralarında şöyle bir konuşma geçti:

“–Ey Halid! Dosdoğru söyle. Sizin Peygamberiniz gökten inen bir kılıcı sana verdi de, o kılıcı kimin üzerine sıyırırsan o kavmi bozuyorsun!.. Sana niçin «Seyfullâh», yani Allâh’ın kılıcı, diyorlar?” 

Hazret-i Halid:

“–Hayır, öyle bir şey olmadı. Ancak Allâh bize Peygamber gönderdi. Ben önce onu yalanlayarak, onunla muhârebe edenler arasında bulundum. Sonra Allâh, beni doğru yola eriştirdi. Ben de Peygamber’e îmân etim. O da bana: «Sen, Allâh’ın müşrikler üzerine sıyırdığı kılıcısın.» buyurdu ve benim muzaffer olmam için bana duâ etti.” 

Yorgi:

“–Siz ne istiyorsunuz Ey Halid?” 

Hazret-i Halid:

“–Ya müslüman olmanızı, ya cizye vermenizi, ya da savaşmanızı.” 

Yorgi:

“–Sizin bu ilk teklifinizi kabul ederek içinize girenlerin rütbesi nedir?” 

Hazret-i Halid:

 “–Onun derecesi de bizim derecemizle birdir.” 

Yorgi:

“–Onun için de sizin gibi bir sevap ve mükâfat var mıdır?” 

Hazret-i Halid:

“–Evet, hatta fazlasıyla, o bizden efdâldir. Çünkü biz Peygamber ve onun mûcizelerini görerek ona inandık. Siz ise görmeden inanmış olursunuz. Sizden müslüman olan bizden daha efdâl olur.”

Bunun üzerine Yorgi kalkanını ters çevirip Hazret-i Halid’in telkini ile müslüman oldu. Kelime-i şehâdet getirdi, iki rekat namaz kıldı ve kılıcını çekerek Halid bin Velid’in yanında çok şiddetli ve uzun bir şekilde savaştı. Hatta savaşın şiddetinden müslümanlar öğle ve ikindi namazlarını işaretle, «korku namazı» şeklinde kılabildiler. Gün sona ererken ise Yorgi, daha doğrusu Hazret-i Yorgi şehid oldu. Üç bin islâm şehidinden biri de Rum kumandanı general Yorgi oldu. Kaynaklar bu şerefli şehidin, ismini bile değiştirmeye fırsat bulamadığını bildirmektedir.

Rabbim onların şefâatlerine nâil eylesin ve çok işleyip de hiç ecre erememekten cümlemizi muhafaza buyursun. Amin!

 

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle