Zorunlu Hicret

İnsanlar genel olarak dünyadan ayrılırken zorlanırlar. Gözleri hep arkada kalır; yapacak işleri, tamamlamak zorunda olduğu yarım kalmış hesapları, gezecek/görecek yerleri, helâlleşecek dost ve arkadaşları vardır. Mü’minler için de belki biraz hayıflanma: “Keşke daha çok hizmet etseydim, keşke daha çok kulluk edip daha az günah işleseydim!..” diye…

İşte âhiret yurduna gittiğimizde pişmanlıklarımızın daha az olması için, Merhum Mûsâ Topbaş Efendi’nin vefâtının 13. sene-i devriyesinde, yine onun eserlerinden bir iktibas yapalım. Hem onu ve hem de onun gittiği, bizim de kaçınılmaz bir şekilde er-geç gideceğimiz ebedîlik yurdunu hatırlamak için…

* * *

Yahya Râzî bin Muaz -kuddise sirruh- buyurdu ki:

“-Ey insanlar! Unutmayınız, yarın mahşer yerine bölük bölük, dört bir yandan geleceksiniz. Allah Teâlâ’nın huzurunda hesaba çekileceksiniz, yaptıklarınızın hesabını harfi harfine vereceksiniz.

Hesabını veremeyen günahkârlar, yaya olarak ve sıkıntı içinde bölük bölük cehenneme sevk edilirler. Hesâbını veren Allah Teâlâ’nın sevgili kulları ise, rahat içinde cennete sevk edilirler.

Kardeşlerim! Mahşer günü, hasret ve nedâmet günüdür. O gün târif edilemeyen büyük bir gündür. O gün amellerin tartıldığı, dünyada yapılan bütün iyiliklerin ortaya döküldüğü, gizli-saklı hiçbir şeyin kalmadığı gündür. O gün feryatların yükseldiği gündür.

O gün hilekârların, riyâkârların ortaya çıkacağı, kimin ne olduğunun belli olacağı bir gündür.

O gün birtakım insanların yüzleri beyaz, bir kısmının ise, simsiyah olacağı bir gündür.

O gün hiç kimsenin bir başkasına yardım edemeyeceği ve hiç kimsenin hîle yapıp tuzak kuramayacağı bir gündür.

O gün ananın-babanın evlâdan ve evlâdın ana-babadan kaçacağı, birbirine hiç yardım edemeyeceği bir gündür.

O gün zâlimlerin yalvarmalarının, sızlanmalarının fayda vermeyeceği, her nefsin kendini düşüneceği gündür.

Muaz bin Cebel -radıyallâhu anh-’ın bildirdiği bir hadîs-i şerifte Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyurmuşlardır ki:

“Kişi, kıyamet günü, dört şeyden sorguya çekilmedikçe bir tarafa adım atamaz:

1-Ömrünü nerede tükettin?

2-Bedenini nerede yıprattın?

3-İlminle hangi hususta amel ettin?

4-Mal ve servetini nerede kazanıp nerede harcadın?”

Allah Teâlâ ve Tekaddes hazretleri buyurur:

“Onlardan birine ölüm gelince:

«Yâ Rab! Beni dünyaya döndür de bıraktığım amellere mukabil iyi işler yapayım.» der.

Hayır, hayır! Bu, onun diline doladığı bir sözdür. Haşrolunacakları güne kadar onların arkalarında berzah vardır, dönemezler.

Sûr üfürülünce, o günde aralarında nesebler kalmaz. Birbirlerinin hâllerini araştırıp soramazlar.

Her kimin mîzânı ağır gelirse, işte onlar, felah bulmuşlardır.

Her kimin mîzânı (tartısı) hafif gelirse, işte onlar da kendilerini ziyana uğratmışlardır. Cehennemde dâim kalırlar.

Bunların yüzlerini ateş yalar da sırıtır dururlar.

Onlara:

“Benim âyetlerim size okunurdu da onları yalanlar dururdunuz.” denir.

Onlar da derler ki:

“Ey bizim Rabbimiz!.. Şakâvetimiz (bedbahtlığımız) galebe etti de sapkın bir kavim olduk. Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar; eğer tekrar evvelki hâlimize (küfre) dönersek kendimize zulmetmiş oluruz.”

Allah buyurur ki:

“Orada zelîl ve hakîr bir hâlde susunuz; bir şey demeyiniz.

Çünkü kullarımdan bir tâife, «Ey Rabbimiz! Îman ettik, bizi bağışla ve bize acı. Sen merhamet edenlerin hayırlısısın!» dedikleri hâlde siz onları, o derece alaya aldınız ki, onlar size benim zikrimi unutturdular. Onlara gülerdiniz.

Sabrettiklerinden dolayı bugün onları mükâfâtlandırdım. Onlar muradlarına ermişlerdir.” (Mü’minûn, 99-111)

Allah Teâlâ buyurur:

“Ey mü’minler! Mallarınız, çoluğunuz çocuğunuz, sizi Allâh’ı zikretmekten alıkoymasın. Kim bunu yaparsa, muhakkak o hüsrana uğrayandır.

Birinize ölüm çatıp da: «Yâ Rab! Benim ölümümü biraz geciktirsen de sadaka verip sülehâdan (sâlihlerden) olsam!» demeden evvel, bizim size vermiş olduğumuz rızıktan infak edin.

Allah, eceli gelince hiç kimseyi (ölümünü) ertelemez. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Münâfıkûn, 9-11)

*

Allah rahmet eylesin İbrahim Teymî şöyle der:

“Mü’min olup da hüzünlenmeyen ve korku içinde bulunmayan birisinin cennet ehlinden olmamasından endişe edilir. Zira ehl-i cennet, cenente girince şöyle derler:

“-Biz bundan önce dünyada, âilelerimiz içinde âkıbetimizden korkardık.” (et-Tûr, 26)

* * *

Abdülkadir Geylânî -kuddîse sirruh- buyurur:

“Ey ahâlî!.. Hayat kapısı açık bulunduğu müddetçe onu ganimet bilin. Zira yakında kapanacak. Ömürleriniz tamamlanacak, hayatınız sona erecektir.

Hayırlar işlemeye gücünüz olduğu müddetçe onları yapmayı ganimet bilin.

Tevbe kapısı açık iken bu kapıyı ganimet bilin ve oradan girin.

Duâ kapısı açık iken onu ganimet bilin ve ihlâslı yakarışlarla Allâh’a duâ edin.

Sâlih mü’min kardeşlerinizin sıkıntılı anlarını ganimet bilin. Böyle anlarda, Allah rızası için onların yardımına koşun.”

(Bkz: Sâdık Dânâ, Âhiret Hazırlığı, Erkam Yayınları)

* * *

Bu vesileyle, Rabbimiz merhum Mûsâ Topbaş Efendimizin ve bütün mü’minlerin mekânını cennet, derecesini âlî eylesin; hatalarını afv ve mağfiret buyursun, cemâliyle müşerref eylesin.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle