Anneye Râbıta -1-

Râbıta kelimesi; bağ, ilişki, münâsebet mânâsını taşır. Herhangi bir ortamda birbiri ile etkileşim hâlinde olan bütün nesneler veya kişi ve kişiler arasında görünür veya görünmez bir râbıta hâli mevcuttur. Bu münâsebet sebebi ile birindeki değişim, az veya çok olarak, râbıtanın şiddeti ölçeğinde diğerine de akseder.

Düzen ve intizâmın olduğu her yerde uyumlu bir râbıta hâli, yani kişiler ya da nesneler arasında uyumlu bir birliktelik vardır. Yüce Allah, yarattığı her varlığı, tabiî bir münâsebetle bir diğerine bağlamış ve bu sûrette akıl almaz büyüklükteki kâinatta kusursuz bir düzen inşa etmiştir. Kâinâttaki bütün sistemler, sistemlerin içindeki bütün gezegen ve yıldızlar, gözle görülmeyen bir râbıta hâli ile birbirlerine bağlıdırlar. Hiçbir gezegen çıkıp da “Bugün ben 5 tur az döneyim, yorgunum!” diyemezken; hiçbir yıldız da kafasına göre, istediği yerde dolaşamaz. Hepsi belli bir irtibat içinde, izin verildiği ve programlandığı şekilde hareket ederler. Aksi takdirde bütün kâinâtın dengesi şaşar, yeryüzündeki hayat şartları bugünkü canlı türleri için hiç de uygun olmazdı. Bilim dünyasının “ekolojik denge” diye adlandırdıkları bu hâdise, aslında ilâhî kudret eliyle yaratılanlar arasında kurulmuş tabiî bir râbıta hâlinin ta kendisidir.

Ne yazık ki, koca kâinattaki nizam ve uyum, yeryüzünde yaşayan sayılı insanoğlu arasında yoktur. Bunun en görünür, ilk akla gelen, en basit sebebi, insanların cüz’î irâdeye sahip olmaları, yani çoğu zaman “kafalarına estiği gibi” davranma lüksüne sahip olmaları. Meselâ, bir patron istediği dosyayı bulamaz ve kafasına estiği gibi, istediği bir çalışanına kızar; akşam, evine dönen o işçi, çorbayı tuzsuz bulur ve karısına kızar. Bunu hak etmediğini düşünen kadın da gider çocuğuna, sudan bir bahane ile tokadı patlatıverir. Çocuk da ertesi gün okula ödevini yapmadan gider… Sonunda okula ödevsiz giden çocuğun durumu, hiç tanımadığı patronun siniriyle bağlantılıdır. Bu olaya karışan herkes, bir şekilde zarar görmüş ve etrafına zarar vermiştir, yani ödevleri kontrol eden öğretmenin hâlini ve daha sonrasını da tasavvur etmek pek zor değildir!..

Yoksa siz de “İnsanlar arasındaki kaosun görünen en birinci sebebi, kişilerin hür irâdeleridir.” diyenlerden misiniz?

Öyleyse konuya farklı bir noktadan bakalım, insanların bütün davranış, düşünce ve inançlarını bilinçaltında olup biten şeyler yönlendirir. Bilinçaltında önceden oluşan temâyüller/eğilimler, çeşitli durumlarda zihinde çeşitli düşünceler, gönülde çeşitli duygular uyandırır ve kişi de bunlara binâen bir davranış geliştirir. Yani “kendimiz” ve “diğerleri” hakkındaki duygu ve düşüncelerimiz, pek de “paşa gönlümüzün keyfine” kalmamıştır.

Bu duygu ve düşünceler, enerjilerini, çok erken bebeklik döneminde anne-bebek arasındaki râbıtadan alır. Bu ilişkinin kalitesi de daha sonraki sosyal davranışlara yön verir. Kişinin hayat boyu inşâ ettiği bütün râbıtaların temeli, aslında bebeklik döneminde anneciği ile kurduğu o özel râbıtanın kalitesine dayanıyor. Yani insanlar arasındaki anlaşmazlık ve kaosun asıl sebebi, hür irâdelerimizin de ötesinde, anne ile bebek arasında kurulan irtibattaki hata ve eksiklere dayanıyor.

Hâmilelik döneminde, sadece göbek kordonu yoluyla annesine bağlı olan bebek, gebeliğin 5. ayında önce annesinin sesini duyarak onunla göbek kordonundan da öte bir bağ kurmaya başlar. Daha sonra anne karnında iken babasının ve yakın çevresindekilerin de seslerini tanımaya ve sosyalleşmeye, yani etrafındakilerle kendince minimal (küçük oranda) bir râbıta kurmaya başlar.

Doğum hâdisesinden sonra sosyalleşme hızla devam eder, her gün yeni bağlantılar kurulur ve kişinin sosyal gelişim süreci, kimi zaman daha hızlı, kimi zaman daha sâkin, ama ölene dek devam eder.

İlk bebeklik, yani 0-1 yaş arası, daha sonraki sosyal yaşantılara alt yapı oluşturması sebebi ile bir insanın hayatının herhangi bir yılından fevkalâde önemli bir yer teşkil eder. Lohusalık döneminin toplumumuzda fazlaca önemsenmesi, yeni doğum yapan hanımlara anlayışlı olma, doğum tebriği, ziyaret âdetleri, annenin ve dolayısı ile bebeğin ruh sağlığı açısından oldukça yerinde sosyal ihtiyaçlardır.

Bu dönemde anne ile bebeğin arasında kurulan münâsebette, bebeğin zihninde iki olgu oluşur, bunlardan ilki “kendi” algısı, yani kendine olan saygısı, güveni, ne kadar değerli olduğuna dair inancıdır. İkinci olgu ise “diğeri” algısıdır, yani karşısındakinin ne kadar güvenilir, değerli, ne kadar saygın olduğuna dair inancıdır.

0-1yaş döneminde anne ile bebeği arasındaki irtibatın vasfına bağlı olarak bebeğin zihninde, hem kendisine ait olumlu ya da olumsuz duygular, hem de diğerine ait olumlu ya da olumsuz duygular oluşmaya başlar. Bebeğin kendisi ve diğerleri hakkında hissettiği duygular, bilinçaltına yerleşir ve ileriki yaşantısında davranışlarını yönlendirir. Kişi de bilinçaltında yatan mekanizmadan habersiz, hür irâdesi ile kararlar verdiğini, paşa gönlünün sesini dinlediğini düşünür. Bu konuda yapılan bütün psikoloji deneyleri ve bilimsel araştırmalar da kişinin irâdesinin, aslında bilinçaltı ile yönlendirildiğini kabul ediyor, yani hür irâdenin tam olarak hür olamadığını ve insana ait irâdenin cüz’î olduğu konusunda büyük İslam âlimleri ile hemfikir oluyorlar.

Bebeklikte, annenin bebeğine ne şekilde davrandığı, ne sıklıkta yanında olduğu; bebeğin kendisini ne kadar değerli hissedeceğini, ayrıca annesine de ne kadar inanıp güvenebileceğini belirler. Anneye karşı hissedilen duygular ise, daha sonra karşılaşacağı kişi (eş, arkadaş, evlat, sosyal gruplar) ve hattâ en önemlisi Yaratıcı Güce karşı hissedilen duygularla genellik kazanır. Yani bu münâsebette anneye beslenen duygular, “diğeri” algısını oluşturur. Kendisine gösterilen davranış şekli ve duygusal yakınlık ise, bebeğin “kendi” algısını oluşturur

Kişinin “kendi” ve “diğeri” hakkında hissettiği duygular, olumlu ve olumsuz olarak eşleştirildiğinde ortaya farklı sosyal münâsebetler yaşayan farklı tipler çıkar: Kendisine ve çevresine güvenebilenler, kendisine de çevresine de güvenemeyenler, kendisine güvenip etrafındakilere güvenemeyenler gibi…

Bu yazıyı, yeni anne olan ve olacak kıymetli hanımlara, bebeklerini yetiştirirken yeni bir bakış açısı sunmak ve onların çevresindekilerle kurdukları irtibatı farklı bir pencereden de değerlendirmeleri için yazdım.

Bir sonraki yazıda olumlu ve olumsuz şartlarda oluşmuş râbıta tiplerini, anne-bebek münâsebetini analiz ederek, kişilerin daha sonraki yıllardaki karşılaşacakları davranış şekillerini anlatmaya çalışacağım.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle