Yoldaş

“Her yola revân olana, bir yoldaş nasîb eyle dost!”

Geceydi yoldaş, karanlıktan göz gözü görmüyordu, karanlık bir zehir gibi yavaş yavaş yerleşiyordu bütün hücrelerime…

Gönlüm, bir boşluk... İçim sisli bir uçurum, içim kilit, çözülmez bir düğüm...

Zihnim; koşturup duran arsız fikirler, maksatsız çözümler… Zihnimde başlar kargaşa, zihnimde yalan bir çözüme çıkardı uçurumlar…

Gözlerim; neşeli baharları arzular... Renkleri özlemişti özüm… Siyahın ve grinin tonlarını pembe görmüşüm hep, yeşil zannetmişim dikenleri, seninle tanışana dek...

Uçurumlarda yürümekten korkar mısın yoldaş? İnan ben korkmam, sen olacaksan yanımda…

Meçhule giden o gemiye biner misin yoldaş? Sen varsan eğer, inan her yer sıladır bana...

Takvimlerimi topladım, her yaprak ezelî bir haykırışta bulununca anladım, sen zamanın sayılamadığı o semtten yollanmış bir ikramsın bana...

Kâğıdı aldım ve kalemi, zamanı aldım ve de ebedî, heceyi aldım ve mısraları... Karar verdim, sana senin içinden seslenmeliydim... Bu dil anlatamazdı seni, o hâlde seni anlatmak için sana dönüşmeliydim. Karar verdim ve dönüştüm sana...

Yıldızlara uğradım içinde, Ay misafir oldu bana... Güneş’le hasbihâl ettim, samanyolu eşlik etti yolculuğuma... Âh Zühre, sakın tuzak kurma yoluma derken... Adımların sonunda bütün mevcûdât selâm durdu Sana...

-Ey zübdesi âlemin, açıl bize, biz ise sırlanalım varlığında!..” diye bir ses…

-Kim o?” dedim. Kâinât dedin... Şu koca âlem hitab ediyordu sana... Benim sana dönüşmem ne ki, bütün âlem “Sen”miş aslında...

Havada bir koku... İçime çekiyorum, sen simit atıyorsun martılara... Ellerinin her kalkışında havaya savrulan bir parça simit değil, benim aslında... Savruluyorum gecenin bir yarısı yakamozlar arasında... Sen gözünü kırpmadan bakıyorsun denize... Deniz de dönüşüyor sana... Ben gözlerine bakıyorum ve ferahlıyorum. Asırlık kederlerim eriyor, dostun nazarlarında...

Sen susuyorsun, ben her zamanki gibi konuşuyorum, durmadan… Bilirsin ben hiç susamam. İlk tanıştığımızdan beri ezberi bozmuş bir arsız gibi konuşur dururum. Ama bu sefer farklı... Çığlık çığlığa konuşuyorum, sesim karışıyor boşluğa... Kulağa ulaşmayan, gönle dokunan bir nağmeye dönüşüyor sesim. Âh sen… Sessizliğin bile sindi bana...

Bu sefer farklı bir yere uzanıyor adımların, ben Hızır’a tâbî olmak nedir bilmem, yine susamıyorum ve soruyorum:

-Nereye?”

Gülüyorsun, “A çocuk, sus biraz!” der gibi, kaç mânâ yitip gidiyor her konuştuğunda...

Ses, sırrı susturur. Sır bir susarsa, bütün cihan susar sana... Tamam, diyorum. Elim ağzımda, yüreğim sevdanla... Büyük bir kaya çıkıyor önüme, “Dur!” diyorum, “biraz bekle!”...

Önce duruyorsun, arkana dönmeden biraz bekliyor, sonra sessizce devam ediyorsun yoluna... Ama ben tek yapamam yoldaş; bu engel benim azmimden büyük, sen gidersen ben ezilirim altında... Ağlıyorum. Her damla besliyor özümü, her damla içimdeki senle buluşturuyor gönlümü, sonra yavaş yavaş küçülüyor o set ve kolayca ulaşıyorum sana... Sen, beni ben ile buluşturanım:

-Âh!” diyorum, “Âh yol olayım ne olur bas ve geç varlığıma...”

-Hadi oyalanma!” diyorsun, “daha yol uzun…”

Yoldaş, ne kadar uzun yol? Ne yalan söyleyeyim, yoldan korkmuyorum artık, zira Sen varsın yanımda...

Üç hurma çıkarıyorsun heybenden, biri sana, biri bana, biraz düşündükten sonra birini yeniden heybene koyuyorsun... Tut diyorum kendini içimden… Sakın sorma, “Onu neden sakladın?” deme... Gülüyor o… Ben mahcup...

-Yine başaramadım değil mi, susturamadım içimi?”

-Yok, susturdun.” diyor.

-Ben ona gülmüyorum hem…”

-Kime gülüyorsun o zaman?”

-Hurmaya!”

-Hurmaya mı?”

-Evet. Hurmaya... Sen onu düşünürsün, o da kendini... Peki ben kimin nasibiyim diye söylenip durur... Bir sabretse bilmez ki ne ikramlar bekler kendini, ama sabredemez...”

-Ne olacak peki?”

-Toprağın yemeği, ukbânın yemişi...”

Ben şaşkın şaşkın bakarken, yoldaş eğildi, son hurmayı toprağa gömdü, tıpkı bir şehidi bekâ iklimine teslim eder gibi...

Yutkundum... Topladım gücümü, tam konuşacakken...

-Dur!” dedi. “Boyundan büyük laflar etme... Sen sana verilen rızkın lezzeti ile meşgul ol, şimdilik... Şimdilik usul usul yürü, derin derin düşün...”

Bir yola çıktık ki uzun... Bir yola çıktık ki ortada büyük bir yokuş... Aklımda toprağa ikram edilen, ukbâda ölümsüzlüğe erişen o şanslı hurma, yanımda yoldaş...

Hadi sen söyle... Yollara gücenilir mi yanında yollarla barışık o zât olunca...

Yoldaş...

Hadi revan olalım, yola çıkan her can ile yola...

Ebrar ÇITRAZ

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle