Sanal Dünyanın Bilge Nesli: Z Kuşağı

Dijital Yerliler -4-

Hayata ve Geleceğe Bakışları/Gelecek Plânları/Kariyer Hedefleri

Z’lerin tam bir “teknoloji ve internet nesli” olduğundan bahsetmiştik. Hâl böyle olunca sosyal medya ve bilgisayar karşısında uzun uzun zamanlar geçiriyorlar. Merak ettikleri her şey, onlara “bir tık” kadar yakın. Çünkü ödevlerini, araştırmalarını da internetten öğrenerek yetişiyorlar.

İnternet dünyasına baktığımızda, şair Necip Fâzıl’ın ifade ettiği gibi: “oluklar çift” akıyor. Âdeta “birinden nur akıyor, diğerinden kir”… Fakat gerçek bir ülküsü, derdi, hedefi olan Z’ler, internet ve teknolojiyi son derece faydalı işlerde kullanmasını da biliyorlar.

Öğrenme şekilleri, gördüklerine, izlediklerine bağlı olduğu ve bir anda birkaç iş yapabildikleri için üretme” üzerine kurulu hedefleri var. Bilim ve sanat festivallerine, TÜBİTAK ve TEKNOFEST gibi yerli ve millî faaliyetlere aktif katılmaları ve dünya çapında başarılar elde etmeleri de bunu gösterir mâhiyette... Elektronik, mekatronik, kodlama, stem çalışmaları; bu neslin çok keyif aldığı ve üretmekten geri durmadığı alanlar…

Bu noktada yetişkinlerin onların bu yönünü keşfedip desteklemesi ve ilerletmeleri yolunda onlara mihmandarlık etmesi, hem onların üretip mutlu olmalarına, hem de insanlığa fayda getirecek îcatlara imza atmalarına vesîle olması bakımından kıymetli...

Z Kuşağı genç kızlar da üretip girişimciliğe adım atmak konusunda oldukça heveskârlar... Ev yapımı pasta, elişi ve pek çok ürünü sosyal ağlar vasıtasıyla satarak üretime katkıda bulunuyorlar.

Türkiye’nin Z kuşağı sanılanın aksine köklerinden kopmuş, başıboş, hedefi ve gelecek plânı olmayan ABD kökenli nesil târiflerine pek benzemiyor. Elbette teknoloji ile içli-dışlı olmaları, onlarda bazı özellikleri köreltse de umutsuz vak’a değiller. Mesele yol gösterilmesi, ellerinden tutulması, doğru rehberlikle güven duygusu içerisinde hareket edilmesinde düğümleniyor. Bu nesil, dayatmalardan hoşlanmıyor, kıyaslamaları anlayamıyor.

“-Biz senin yaşındayken, ben gençliğimde…” diye başlayıp devam eden cümleleri duymak bile istemiyorlar.

Çünkü bilişim teknolojileri denilen zaman diliminde doğdular ve “yokluk, zorluk, tahammül, sabır” gibi önceki nesillere çok şey öğretip çok şey ifade eden kavramlara yabancılar…

Çoğu, “sirke olmadan küpe girmek” kabîlinden kendi işini kurup, işinin patronu olmak, zengin olmak, kolay yoldan para kazanmak istiyor. Medya tarafından içlerinde, “Ünlü olmak, fenomen olmak, lüks ve refah içinde yaşamak isteyenler var!” algısı oluşturulmak istense de bu, onlara bakışın sadece görünen yüzü…

Lise ve üniversite gençliği içerisinde sosyal medyaya, elektroniğe, teknolojik gelişmelere hâkim, dînî ve millî değerlerine bağlı, âile ilişkilerine sahip çıkan, ümmetin iftihar vesîlesi gençler “bile bile” medyaya yansıtılmıyor.

Kimi araştırmacılar, Z Kuşağının memur olmak istediği bilgisini paylaşırken, kimileri de onların artık memur olmak gibi hedeflerinin olmadığını, hayata geniş bir perspektiften bakıp büyük işler peşinde koştukları bilgisini aktarıyor. Hızla statü atlamak istiyorlar.

Z nesli, sınavların, hedeflerin, kariyerin olduğu bir dünyaya gözlerini açtığı ve çoğunlukla eğitim seviyesi yüksek ebeveynlere sahip oldukları için, “en iyilerin kazanacağı” bir yarışı kazanmaya odaklı yetiştiriliyor. Çalışma ve kazanma, hayatlarının temel hedefi!.. İyi bir lise, iyi bir üniversite ve sonra kariyer basamakları, yurt dışında eğitim, pek çoğunun rüyalarını süslüyor. Kariyer hedeflerine ve CV doldurmaya olan alâkaları onları başarılı kılıyor.

 

Meşguliyet Sahaları, Yeme-İçmeleri, Nerelere Takılırlar?

Z nesli, uzun süren ekran saatleri sebebiyle mutsuzluk hissedebiliyor. Açık havaya çıkma, yürüyüş ve spor gibi beden hareketleri daha az… “Sokak oyunları” yerine simülasyonları ve dijital oyunları tercih ediyorlar. Kızlar arkadaşları ile buluşup sohbet etme, dolaşma; erkekler bisiklet sürme, futbol oynama gibi sınırlı faaliyetlerde buluşuyorlar.

Modayı ve kendi ifadeleri ile trend’leri takip etmek, sanal dünyanın bilgeleri olan fenomenlerin arkasından gitmek, sanal dünyadan, teknolojiden konuşmak, kafelere “takılmak” ve ecnebî kahveleri içmek, çoğunun vazgeçilmezleri arasında... Lüks kafelerde kâğıt bardakta sunulan kahvelere onlarca lira veren, konum paylaşan, hikâye ve durum yapan evlâtlar, bu nesil… Arkadaşları ile baş başa bir mekânda otursalar da her birinin elinde yine telefonunu ya da tabletini görmek mümkün… Bildirimler, mesajlar, paylaşımlar, ânı fotoğraflama, gündemi kaçırma endişesi (Fear of Missing Out/Fomo hastalığı) çoğunu çepeçevre kuşatmış durumda…

Çoklukla hazır gıda tüketiyorlar. Okulda yahut ev dışı alanlarda fast food tarzı beslenme alışkanlıkları var. Enerji içecekleri, asitli-gazlı içecek tüketimleri, kahve tüketimleri çok fazla. Bu gıdalarla vücuda nikotin alımları yüksek olduğundan, uzun süre uykusuz kalıp ekrana bakabiliyorlar. “Tencere yemeği” kültüründen gitgide uzaklaşanlar, bu nesilden çıkıyor. Buna “sıcak yemek” ve “sofra kültürü” unsurlarını da eklemeliyiz.

Bilgisayar oyunundan kendilerini kurtarıp sofraya gelme, âile sohbetlerine katılma, misafir ile alâkadar olma davranışları gitgide düşüyor. Bu durum, erkek çocuklarda kızlara nazaran daha fazla görülüyor. Âile ile birlikte oldukları vakitlerde bile ellerinde dijital âletlerin varlığı dikkati çekiyor.

En büyük korkuları, şarjı bitmiş dijital âletlere sahip olmak!.. Yaşadıkları kaygı bir mânâda nomofobi”; cep telefonundan uzak kalmaktan aşırı derecede korku ve kaygı yaşamak… Bu sebeple yanlarında şarj bataryası ve benzeri aküler bulundurmak, temel bir ihtiyaç... Toplu taşımada, yolda, alışverişte kulaklık ile dolaştıklarından, hayattan ve insanlardan izole bir görüntü sergiliyorlar. Sırtlarında çantaları, kulaklıkları ve farklı tarzlarıyla şehirlerin meydanında dolaşıp mimarî yapıları inceleyen turistleri andırıyorlar.

Rahat/salaş kıyafetler tercih ediyorlar. Cinsiyet eşitliği dayatmasının neticesi olarak üretilen moda ve akımlara karşı ilgili oldukları söyleniyor. Meselâ delikanlılar pembe, somon, kırmızı renkte kıyafetler tercih edebiliyor. Kızlarda da yer yer erkeğe benzer kıyafet ve moda anlayışı görülebiliyor. “Maskulin tarz” (cinslerin birbirine benzer kıyafet giymesi) her iki cinste de az da olsa görülebiliyor.

Tesettürlü kızlarda rahat kıyafetler, kombin yapma, kendi stilini oluşturma da giderek artıyor. Âile isteğiyle kapananbazı” başörtülü kızlarda, iç disiplini sağlayamayıp üniversite yıllarında ya da meslek sahibi olunca “başını açma” davranışlarına rastlanıyor. Bu tutumdaki kızların âileleri, kendileri ile iletişim kuramıyor, çünkü dine ve dindarlara karşı bir şey duymak istemediklerini söylüyorlar. Tesettürden vazgeçenlerde, başörtüsünün hakkını veremediği için” başını açtığı “pembe yalanı”; özür, mazeret veya bahane gibi sunuluyor.

Kitap okuma oranları, ebeveynlerine kıyasla daha düşük... Çünkü onlar okuma dâhil her türlü faaliyetlerini ekran üzerinden yürütüyorlar. Yeni nesil yazarları ve bilim kurgu, fantastik, aksiyon içerikli kitapları/yayınları daha çok okuyorlar.

 

Ebeveynlerin ve Toplumun Onlardan Beklentileri

Ebeveyn beklentilerine geçmeden evvel, ebeveynlerin hâllerine göz atmakta fayda var. Zira bütün bu yazı dizisinin baş aktörü, aslında bu gençleri dünyaya getirip hayata hazırlayan biz ebeveynleriz.

Sağlıklı ve huzurlu bir toplumun temelini âile oluşturur. Âile maddî-mânevî pek çok değerin, inancın, kültürün yaşandığı ve nesillere aktarıldığı bir ocaktır, âdeta...

Sosyolojik ve zihnî değişimler ile teknolojik gelişmelerin âile kurumuna verdirdiği kayıplar, inkâr edilemez derecede fazla... Ebeveynler, çalışma hayatının yoğunluğu sebebiyle evlâdına nakdî destek vererek pek çok şeyi çözdüğüne inanıyorlar. Anne-babanın uzun süren iş saatleri, çalışan anne sayısının artması, hayat şartları; ebeveynleri stres yükü altında bırakıyor. Bilhassa çalışan annelerin evlâtları; okul, ders, arkadaş ilişkileri bittikten sonra günlerinin pek çok saatini ekranda harcıyor.

Burada “oyun”, “sosyal medya” ve “video izleme”; en fazla yapılan ilk üç faaliyet olarak görülüyor. Ekranlarda ebeveyn denetimi ve kontrolü olduğu, çeşitli filtrelemelerin yapıldığı durumlarda çocukların teknolojinin zararlı yönlerinin tesirinde kalma seviyeleri daha az oluyor. Fakat bugün pek çok gencin filtresiz ve kontrolsüz biçimde savaş oyunları, bahis oyunları, nâ-mahrem videolar ve sosyal ağlarla vakit geçirdikleri biliniyor.

Âilelerin burada söz söyleme, evlâdına örneklik teşkil etme ve terbiye rolü çok alt seviyelerde kalıyor. Sebebi, ebeveynlerin de telefonlarıyla ilgilenmesi ya da televizyon dizi/program takibi…

Bu mânâda Necip Fâzıl’ın mısralarındaki gibi bir manzara karşılıyor bizi:

Üç katlı ahşap evin her katı ayrı âlem:

Üst kat: Elinde tespih, ağlıyor babaannem,

 

Orta kat: (Mavs) oynayan annem ve âşıkları,

Alt kat: Kız kardeşimin (tamtam)da çığlıkları;

 

Bir kurtlu peynir gibi, ortasından kestiğim;

Buyrun ve maktaından seyredin, işte evim!

(Devam edecek)

 

PAYLAŞ:                

Fatma Çatak

Fatma Çatak

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle