Yavru Kekliğim!..

Allâh Teâlâ, kâinâtta peygamberlerden sonra en çok anneyi merhamet sahibi kılmıştır. Hayvanlar arasında en ürkütücü ve soğuk bildiğimiz akrep bile yavrusunu sırtında taşımaktadır.

Tahsin Bey gençliğinden beri ava çok meraklıydı. Kendini bildi bileli elinde tüfeği ormanlarda av peşinde koşuyordu. Bu ona öyle haz veriyordu ki, avcılık yapmadığı bir hayat düşünemiyordu. 

Günlerden bir gün şafak sökerken yine ormana doğru yola çıktı. Hem şanslı, hem de atışları isabetli olduğu için günün ilk ışıklarıyla iki keklik avlamıştı. Derken karşısına koca bir ayı çıkıverdi. Yıllarca bu ânı beklemişti. Bu ayıyı avlarsa köyde herkes onun ne kadar mahir bir avcı olduğunu söyleyecek, takdirle anacaktı. Tüfeğini ayıya doğrulttu. Tam nişan alacaktı ki, ayının iki yavrusu koşarak annelerinin yanına geldi. Tehlikeyi sezen anne ayı, can havliyle sırtını avcıya döndü ve yavrularını önüne kattı. Sonra da bir yavrusunu yamaçtan aşağıya yuvarladı. Diğer yavrusunu da kucaklamıştı ki, bir tüfek sesi duyuldu. Tahsin bey tüfeğini ateşlemiş, anne ayıyı kolundan yaralamıştı. Anne ayı, ikinci yavrusunu da yamaçtan yuvarladı. O bir anaydı ve candan bile ötede yavruları vardı. Yaralanmış ayı, başını geriye çevirdi. İstese birkaç metre arası olan bu hasmına hücum edebilir ve onu parçalayabilirdi. Zavallı hayvanın gözleri dolmuş, birkaç damla yaş kara burnuna doğru akmaya başlamıştı. Merhamet mahrumu zalim avcıyı acıyarak seyrediyordu. Tahsin bey, donakaldı. Anne ayı, önüne döndü ve inleyerek yamaçtan aşağıya indi. Yavrularını bağrına bastı ve bir daha arkasına dönmedi.

Avcı Tahsin Bey’in sanki birden dizlerinin bağı çözüldü. Yere çöktü. Ne yapmıştı? Bir anayı yavrularından koparıyordu. Ve kimbilir bugüne kadar kaç anayı yavrularından ayırmıştı. Ama gözünün önünde cereyan eden bu şefkat, merhamet ve fedakârlık duygularını hiç hissetmemişti. Çünkü on üç yıldır evli olduğu halde hiç çocuğu olmamıştı. Bir anda içinde volkan gibi yükselen hıçkırıklar, ağzından niyâz hâlinde çıktı:

– Ya Rabbî, eğer bir çocuğum olursa, bir kızım olursa bir daha avcılık yapmayacağım. Afv et beni ya Rabbi!.. Bana da evlât sevgisini tattır!.. 

Gönlünün tercümanı olan gözyaşları da tüfeğini ıslatıyordu.

***

Aradan iki ay gibi bir zaman geçmişti. 

Tahsin Efendi, bu zaman zarfında gözü yaşlı, gönlü gamlı, Allah’tan hep afv istedi:

“–Ya Rabbî, sana yemin ediyorum. Bundan sonra aslâ avlanıp bir anayı yavrularından koparmayacağım. Ne olur beni bağışla!..”

Bir gün hanımı, Tahsin efendiye “baba” olacağını müjdeledi. Bu müjde onu deli etmeye yetmişti. Bu heyecanla kapıdan fırladı ve:

“–Ben babayım!.. Ben kekliğin babasıyım!” diye sevinç çığlıkları içinde bahçede bir tur attı. 

***

Ve nur topu gibi bir kızı dünyaya geldi. Allah’a verdiği sözü hep hatırlamak için, çok sevdiği bir av hayvanı olan “keklik” ismini çocuğuna verdi. Keklik, ismi gibi şirin ve dünyalar tatlısı bir kız oldu. 

Yıllar geçmiş, Keklik büyümüştü. Tatlı diliyle, türlü türlü oyunlarıyla babasını neşelendiriyor ve ondan gününün yorgunluğunu alıveriyordu. 

Kekliğin doğumundan yaklaşık sekiz yıl geçmişti. Bu arada Tahsin Bey hiç ava çıkmamıştı. Köylüler ise, Tahsin Bey’in birinci tutkusu olan avcılığı tamamen bırakabileceğine bir türlü inanamıyordu. Birgün köyün kahvesinde avcılıktan bahis açılmıştı. Kasap Celal Usta:

“–Ben yepyeni bir tüfek aldım. Artık hiçbir av elimden kurtulamaz.” diyordu. 

O zamana kadar sadece konuşulanları dinlemekle yetinen Tahsin Bey, dayanamadı:

“–Maharet tüfekte değil, onu atan bilektedir!..” dedi.

Bu harâretli konuşma iddiaya dönüştü. Benlik ve iddianın olduğu yerde her zaman şeytan vardı ve o şeytan şimdi iki tarafı da tahrik ediyordu. Sonunda: 

“–Yarın ava çıkalım da görüşelim!” diye randevulaşıldı.

Tahsin Bey eve vardı ve tüfeğini temizlemeye başladı. Hanımı, onun bu hiddetli hâlini görünce:

“–Hani Allah’a söz vermiştin; bir daha avlanmayacaktın!” dedi.

Tahsin Bey:

“–Şu Celal Usta’ya haddini bildireyim, bir daha yapmam!” dedi. 

Ama bunu söylerken vicdanı da sızlamıştı.

Ertesi sabah yola çıkıldı. Tahsin Bey için uzun zaman olmuştu, tüfekle yola çıkmayalı... Bir ağaçtan cıvıltılar yükselmeye başladı. Herkes seslerin geldiği tarafa yöneldi ve nişan aldı. O sırada yuvadan bir keklik havalandı. Celal Usta, öve öve bitiremediği tüfeğiyle atış yaptı, ama vuramadı. Tahsin Bey, yılların tecrübesiyle tüfeğini ateşledi. Kekliğin tüyleri havada uçmaya başladı. O anda sanki kulağında kızı Keklik’in sesi yankılandı ve yüreğinden bir damar çekildi. Keklik vurulmuş, Tahsin Bey’in ayaklarının dibine düşmüştü. Keklik, yerde çırpınırken, son bir kez yüzünü Tahsin Bey’e döndürdü ve boynu yana kıvrılarak can verdi. Sanki can veren keklik değil, Tahsin Bey’di. Eğildi. Ölen kekliği avuçlarına aldı. Yuvadaki yavrular, çığlık çığlığa kalmış, hatta bir tanesi bu arada yuvadan aşağıya düşmüştü. Tahsin Bey çok pişmandı. Eline aldığı tüfeği en yakın ağaca vura vura parçaladı.

Arkadaşlarını ormanda bırakarak köyün yolunu tuttu. Köye yaklaştıkça, bir dumanın yükseldiğini fark etti. Koşmaya başladı. İyice yaklaşınca yanan evin kendi evi olduğunu gördü. İnsanlar ellerinde kovalar bir taraftan ateşi söndürmeye çalışıyorlardı. Ama ne çare ki, iş işten geçmişti...

Alevlerin arasından kızı Keklik’in son feryatlarını duyan Tahsin Bey:

“–Yavrum! Kınalı Keklik’im!.. Seni benden kim kopardı? Doyamadım, daha sana!” diye cinnet geçirmeye başladı.

Sobadan sıçrayan kıvılcımlar, bir anda evini, Keklik’ini, her şeyini kendisinden alıvermişti. Demek ki:

İki garip kınalı keklik aynı anda yuvalarından koparılmıştı.

Tahsin Bey başını ellerinin arasına alarak bu defa çaresiz bir pişmanlıkla Allâh’a yalvardı:

“–Yâ Rabbî, pişmanım... Pişmanım yâ Rabbî, beni affet! Sana verilen söz daha çok mes’ûliyet gerektiriyormuş. Sözümü tutamadım. Benliğim, gururum öne geçti. Affet Allah’ım!..”

***

Tahsin Bey, günlerce ağladı. Artık yapayalnız kalmıştı. Bütün parasıyla buğday ve yem alıyor, her gün kekliği öldürdüğü vakitte ormandaki bütün kuşlara yem dağıtıyordu. Gözü yaşlı, gönlü kırık bir şekilde Allah’a ilticâ ediyordu:

“–Allah’ım, beni affet! İçimdeki merhamet duygusunu öldürme!.. Benliğimi şeytanın esiri olmaktan kurtar!”

Âmîn!..

 

Haccın ihramını zedeleyen hususlardan birisi de av avlamak ve avcıya avı göstermektir.

PAYLAŞ:                

Halime Demireşik

Halime Demireşik

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle