Sevenlerin Dilinden Merhûm Musa Topbaş Efendimizin İnsanlarla İlişkileri

Kibâr-ı evliyâullâh’ın tâcı Musâ Efendi -kuddise sirruh- yeryüzünde yaşayan bir melek gibiydi. Her hâli sanki Allâh Teâlâ ve Rasûlullâh’ın muhabbetle, aşkının aynası ilâhî ahlâkın nûrâni bir timsaliydi. İşte onu bu güzel hâllerini anlatan birkaç satır:

 

İnsanlara karşı cömert..

İnsanlara karşı çok cömert, fakat nefsine karşı cimriydiler. Zarûrî harcamaların dışında, lüksü sevmezler, israfın her türlüsünden uzak durulardı. Evlatlarına da bu şekilde cömert olmayı tavsiye ederlerdi. 

Kandillerde, Cuma günlerinde ve bayramlarda, âile efrâdına sadaka olarak dağıtmak üzere zarfın içinde para verirler, onları ihtiyaç sahiplerine karşı şefkat ve merhamet sâhibi diğergâm kimseler olmaya yönlendirirlerdi. Sık sık:

“–Cömertliğin zevkini tatmak lazım. Ver, verdikçe onun zevk hâline geldiğini görürsün!” buyururlardı. 

 

Ancak infakta bulunurken onu muhatabın eline değil emâneti sâhibine teslim etme şuuruyla Allâh’a arz ederek verirlerdi. Onun için son derece nezâket ve edep ölçülerine riâyet etmenin yanı sıra, “sağ elinin verdiğini, sol eli görmeyecek” şekilde vermeye çalışırlardı. Muhtaçların gönüllerini birer yaralı kuş gibi görürler ve izzetlerini zedelememeye dikkat ederlerdi. Âdetâ alacaklıya borcunu ödüyor gibi titiz nâzik ve hassas davranırlar ve muhâtabı o hediyeyi kabul edince sanki kendileri teşekkür etme ihtiyacını hissederlerdi.

 

 Akraba İlişkileri

Akraba ilişkilerinin sağlam tutulmasına çok önem verirler, akraba ziyâretlerine dikkat ederlerdi. Bütün insanlara karşı olduğu gibi akrabalarına da mâneviyâtlarına göre yakınlık gösterirlerdi. Kendilerine kalben yakın olana, kalben iltifatta bulunurlardı.

Hanımına karşı olan muâmelesi de oldukça merhametli, şefkatli ve sevecendi. Bir davet verilecek olsa, önce ailesinin fikirlerine mürâcaat eder, bir seyahate çıkacak olsalar muhakkak sûrette izin alırlardı. 

Hanımının hastalığı sırasında onun her şeyiyle ilgilenmiş; sevgisini, muhabbetini, ilgisini üzerinden eksik etmemiştir. Hanımı için hazırlanan yemeklere bakar:

“–Kızım, şundan da koyun, bundan da koyun!” derlerdi.

Yine bu hastalık esnasında, kendilerini neşelendirmek için başucunda sohbet ederler, neşeli şeyler anlatırlardı.

Çocuklarına, torunlarına karşı olan muâmelesinde her ne kadar muhabbet dolu olsa da, laubâli olmayı sevmez; sevgisini saygı çerçevesinde muhafaza ederdi. 

Çocukların anne babalarına saygılı davranmalarını, onlara karşı hitaplarına dikkat etmelerini, “sen” değil, “siz” demelerini tenbih ederdi. 

Evde hanımların ve kızların başörtülü dolaşmalarını uygun görürlerdi.

 

Diğer insanlarla...

Hasta ziyaretlerine önem verirlerdi. Bir seferinde, henüz bir ay hizmetinde bulunmuş olan evlâdının rahatsızlıklarını duymuşlar, evlerine kadar gidip onu ziyaret etmişler ve gönüllerini almışlardı. 

Başka bir defasında, bir yakınlarının çocuğunun suçiçeği çıkardığını duymuşlar ve havanın soğuk oluşuna aldırmadan, üzerlerini kat kat giyinip onları ziyaret etmişlerdi.

Hediye vermeyi, sünnet olması hasebiyle çok severlerdi. Fakat her konuda olduğu gibi bunda da âdâba dikkat ederler, onu güzelce paketleyerek, karşılarındaki insana en güzel şekliyle sunarlardı. Birisine para verecek olsalar, onu da muhakkak bir zarfa koyarlardı. 

Geleneksel Osmanlı sanatlarının yeni nesillerle de yaşatılmasını ister, bu konuda gençleri teşvik ederlerdi. Müsrifliğe çok dikkat etmelerine rağmen, paha biçilmez bir hat koleksiyonuna sahiplerdi. Onlara verilen paraya acımazlardı. Ebediyete irtihallerinden önce bu eserlerin de bir çoğunu eşine dostuna hediye etmişlerdi.

Allah dostlarıyla birlikte olmayı severlerdi. 

“-Onlar zümrüd-i ankâdır, evlâdım, çok az bulunurlar!” derlerdi.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle