Sözle Başladı Hayatı!..

Allah Teâlâ dışındaki hayat, bir söz ile başladı; “Kün!” emriyle var oldu, kevn u mekân… Sonra Rabbimiz, yeryüzünde bir “halife” yaratmak istediğini bildirdi meleklerine, yine kelâm-ı ilâhîsiyle… Balçıktan şekillendirip “Rûh”undan üflediği Âdem -aleyhisselâm-’ı yarattığı anda, cennet sâkinlerinin, melek ve cinlerin ona secde etmesini emretti. Melekler, Allâh’ın emrine itaat ederken, cinler taifesinden olan şeytan fiilî olarak Allâh’ın emrine isyan ettiği yetmezmiş gibi, sözleriyle bu isyanını katmerledi: “Beni Sen azdırdın!” dedi. “Bana, kıyâmet gününe kadar Âdem ve neslini yoldan çıkarmak için müsaade et!” dedi. “Onların çoğunu sana kulluk ederken bulamayacaksın, çünkü ben, onların önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından onlara yaklaşacak ve vesvese vereceğim.” dedi. Rabbimiz, ona, istediği izni verdi. Zira onu yaratmaktaki maksadı da, zaten “imtihan”dı.

Şeytan, dilini kullanarak, büyük vaatlerle, Allah adına yalan yeminlerle; ilk insanlar olan Hazret-i Âdem ile Hazret-i Havvâ’yı kandırdı ve ebedî saadet yurdu olan cennetten çıkmalarına sebep oldu.

İnsan, dilini kullanarak, suçunu itiraf etti; Rabbim hükmüne boynunu büktü, gözyaşı döktü, tevbe etti. Nihayet bağışlandı, peygamber olmakla vazifelendirildi.

Allah Teâlâ, kelâmını, ilk insandan itibaren “suhuf” ve “kitaplar” olarak insanlığa gönderdi. Konuştu, ikaz etti. Büyük ve amansız düşmanları olan şeytana karşı insanları uyardı. Kitap ve sahifeler vasıtasıyla ortaya çıkan “kelâm-ı ilâhî”, rasûl ve nebîlerin hayatı ve dilleriyle insanlara ulaşmaya devam etti. Onlar, her fırsatta, insanları Allâh’a ve O’nun emirlerine uymaya dâvet ettiler. Gece gündüz, nûr-i ilâhî, hakikat erlerinin lisanından devamlı bir sûrette gök kubbede çınladı. Onlar bazen konuşarak, bazen susarak, bazen hâl ve duruşlarıyla, bazen ibadet ve tevekkülleriyle, bazen duâ, bazen de beddualarıyla insanlar arasında Allâh’ın kendilerine “buyurduğunu” insanlara tebliğ ettiler. Sözlü olarak ve davranışlarıyla “hak ve hakikatin dili” oldular.

O hâlde, hayat sözle başladı; hakikat sözle taşındı.

Son Peygamber Hazret-i Muhammed Mustafa -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e verilmiş en büyük mûcize, “kelâm-ı ilâhî” yani “Allâh’ın sözü” idi. Rabbimiz, kendi dâvetinden, söz ve buyruklarından hiçbir devirdeki insanı mahrum etmediği gibi, kıyamete kadar devam edecek son ümmeti de mahrum etmedi. O’na “sözün en güzeli”ni söyledi, “kıssanın en güzeli”ni anlattı. “Cevâmiu’l-Kelîm” Nebîsini, âhir zaman ümmetinin peygamberi yaptı. Her bir sözünü inci-cevher gibi, en kıymetli hâfıza sandıklarında muhafaza ettirdi ve O’nu görme saadetinden mahrum, kıyamete kadar gelecek insanlara ulaştırdı.

Bu ümmet, bahtiyar bir ümmettir. Kitabı, yani Allah Teâlâ’nın kelâmı, hiçbir harf ilâve edilmeksizin ve hiçbir kelime değişmeksizin, nesilden nesile intikal etmiştir.

Yine bu ümmet, bahtiyar bir ümmettir. Sünnet-i Seniyye, yani Peygamber Efendimizin söz ve davranışları, İslâm’ın hayata tatbik edilmiş şekli, yine “ilâhî bir koruma” ile kıyamete kadar bütün ümmet-i Muhammed’e rehberlik edecektir. Peygamber Efendimizin lisanından dökülen her söz, aynı sıcaklığı ile ruhumuza, dimağımıza hitap etmeye devam etmektedir.

Bu ümmet, bahtiyar bir ümmettir. Çünkü Peygamber Efendimizin en yakınları olan dost ve arkadaşları, yani ashâbı, bütün hayatlarını duyduklarını nakletmeye, insanlara bu hakikatleri ulaştırmaya ömürlerini vakfettiler. Onların elinden, dilinden ve gönlünden bu mukaddes emâneti yüklenen ümmet-i Muhammed’in sözün her türlü vasıtasını kullanarak, “söz”ü çoğalttılar, korudular, yaydılar, ulaştırdılar.

İşte bu, Allah tarafından “korunmuş söz”den, “kelâm-ı ilâhî”den bütün mü’minlere konuşma ve susma mesajları…

Allah Teâlâ, kendisine isyan etmiş, “ilâhlık iddiâsında bulunmuş” Firavun’a; Hazret-i Mûsâ’yı gönderirken ona “yumuşak bir lisanla” (kavl-i leyyin) hitap etmesini emrediyor. Küfrün zirvesinde, karanlığın gayyasında olan bir kimseye bile yumuşak bir üslup kullanılması gerekiyorsa, Allâh’ın îman ile tekrim ettiği mü’minlere karşı konuşmamız nasıl olmalı, bir düşünelim.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Mekkeli müşriklere karşı, Allâh’ın kendisine yüklediği tebliğ ve dâvet vazifesini yaparken; âmâ bir Müslümana yüzünü ekşitti diye itaba muhatab oluyor. Demek ki, görmeyen bir Müslümanın fark etmeyeceği bir hataya bile müsaade yok; değil ki, onun gönlüne bir diken batırmaya…

Bir sözle insan mü’min oluyor; bir sözle kâfir… Âhir zaman Nebîsinin haber verdiği günleri yaşıyoruz; öyle sözler söylüyor, öyle sözlere ortak oluyoruz ki, sabah mü’min çıktığımız hâlde evden, akşam kâfir olarak dönebiliyoruz.

Rabbimiz, hayır ve hikmetle konuşmamızı, Allâh’ın dinini hikmetle, güzel sohbet ve mevv’iza ile çağırmamızı; iyiliği emredip kötülükten nehy etmemizi istiyor. Peygamber Efendimiz, eğer iyiliği emretme ve kötülüğü nehy etme vazifemizi terk edersek; “duâlarımızın kabul edilmeyeceğini” haber veriyor.

Allah Teâlâ, “zina iftirasında” bulunan kimselerden dört şahid istiyor; bir adam öldürme iddiasına iki şâhit… Demek ki, zina iddiâ ve iftirasının bedeli, bir mü’minin mânevî şahsiyetini zedelemek; adam öldürmekten daha şedîd… Bir müslümanın gıyâbında, onun hakkında, hoşlanmayacağı sözü söylemek, ölmüş bir kardeşinin cesedini yemekle eş tutulmuş.

Rabbimiz, mü’mini, sözü-sohbeti küfür, isyan ve günah olan meclislerde bulunmaktan nehy ediyor. Rabbimiz, Müslümana, dünya ve âhirete faydası olmayan boş iş ve sözlere uğraşmayı yakıştıramıyor. Rabbimiz, câhillerin ulu orta sözlerine karşılık vermeyi zâid görüyor ve onlara “selâm”, “selâmetle” diyerek geçmemizi emrediyor.

Allah Teâlâ; Peygamber Efendimize hitap ederken kullanacağımız kelimelere dikkat etmemizi; birbirimize seslendiğimiz gibi O’na hitap etmemizi yasaklıyor. O’nun yanında sesimizi yükseltmenin, O’nun kalb-i pâkini zedeleyecek kaba davranışların, amellerimizi boşa çıkarıvereceğini haber veriyor. Yahudilerin “Bizi gözet” mânâsındaki “Râinâ’yı, Peygamber Efendimize hitap ederken kinâyeli bir şekilde “Bizim çobanımız!” mânâsında kullanmaya başlamaları üzerine, ashâb-ı kirâma bu kelimeyi terk etmelerini, aynı mânâda “Ünzürnâ” demelerini istiyor. O hâlde mü’min, her kelimesini seçerek kullanmalı, başka zihinlerin, art niyetli insanların eline fırsat vermeyecek şekilde her cümlesine emek vermelidir. Doğru sözü söylemek yetmiyor; sözü güzel söylemek de önemli…

Kur’ân-ı Kerim, güzel sözün, kökü dünyada, dalları cennette olduğunu; kötü sözün ise, gövdesi kesilmiş bir ağaç gibi bereketsiz, meyvesiz olduğunu haber veriyor. Güzel söz ve bağışlamanın, ardından bir eziyet gelen sadakadan daha makbul olduğunu bildiriyor. Aynı şekilde sadaka isteyen bir kimseye verecek hiçbir şey bulunmadığında gönlünü alacak bir sözle onu teselli etmek gerektiği öğretiliyor. Mü’minin sözü dinleyip en güzele tâbî olduğunu beyân ediyor.

Rabbimiz, meleklerin Allah Rasûlü’ne salât ve selâm ettiklerini, mü’minlerin de salât ü selâma devam etmelerini; birbirlerine hitap ederken ilk sözlerinin “Allâh’ın rahmet, bereket ve selâmı” olması gerektiğini, bu şekilde selâm verene, aynısı veya daha fazlasıyla mukabele edilmesini emrediyor. Anne-baba yaşlandığında onlara güzel söz söyleyip gönüllerini almayı; onlara “öf” bile dememek gerektiğini hatırlatıyor.

İnsanın her sözüne, gözünün, gönlünün her fiiline; onu kuşatan insanların, meleklerin ve Allâh’ın birer şâhit olduğunu; sözün uçup gitmediğini, kayda alındığını, âhirette insanın önüne geleceğini ve bu durumda “son söz”ün Allâh’a âit olduğunu bildiriyor.

Hacca niyetlenen mü’minlerin dillerini ve hareketlerini, “refes, fısk ve cidal”den korumalarını emrediyor.

Kur’ân-ı Kerim, konuşmanın bir mânâ ifade etmediği hâllerde, Hazret-i Meryem’in sükûtunu haber veriyor. Meryem’i susturan Allah, hakikatleri, daha yeni doğmuş bir bebek olan Hazret-i Îsa’nın dilinden bildiriyor.

Rabbimiz, îman ederek amel-i sâlih işleyen kimselerin, “hakkı ve sabrı tavsiye ederek” ancak kurtulacağını, bu dördünden mahrum olan insanlığın ebedî hüsrana düşeceğini haber veriyor.

Rabbimiz cennet hayatını anlatırken orada boş sözün, kötü sözün olmadığını; oradaki sözlerin “selâm” olduğunu, çünkü cennetin “dâru’s-selâm” olduğunu bildiriyor.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle