Ölüm Günü, Düğün Günü

Her satır, her kelime meçhule gönderilen bir mektup… Kime, nasıl ulaşır; ulaştığı kimselerde nasıl bir tesir bırakır bilinmez.

Daha önce Erkam Yayınları arasında Türkçe olarak yayınlanmış olan Muhterem Osman Nûri Topbaş Hocaefendi’nin “Son Nefes” adlı eseri, birkaç ay önce Arapça’ya çevrildi. Çok kısa bir zamanda, dünyanın dört bir tarafından bu kitabı okuyup istifade edenler tebrik ve teşekkür mesajları gelmeye başladı. İşte farklı coğrafyalardan, birbirinden çok farklı yaşayan ve düşünen insanlardan gelen mesajlar ve bu mesajların ortak noktası:

Ölüm var, ölüm!.. Her can ölümü tadacaktır. Ölmemek elde değil, ama ölümü güzelleştirmek elimizde… Ölümü güzelleştirmek için amellerimizi güzelleştirmeliyiz.

 

Arjantinli Hedil Basim’den

“Rahman ve Rahîm olan Allâhʼın adıyla…

Kalbimin derinliklerinden bu teşekkür mektubunu Son Nefes kitabının yayınlayıcısı ve müellifi olan muhterem beyefendi Osman Nûrî Topbaşʼa gönderiyorum. Yüce Allah, onu korusun ve muhafazası altına alsın.

Bu mektubu göndermemin sebebi, hem zât-ı âlîlerine, hem de bu mektubu okuyan herkese şunu söylemektir:

Arap asıllı olan ben Hedîl, çocukluğumdan beri Arjantinʼde yaşıyorum. Babamla beraber 25 yıl önce oraya göç ettik ve orada ben batı tarzında eğitim ve öğretim gördüm. Ve İslâmʼın şiarlarının hiç birini uygulayan da değilim. 6 ay önce kanser hastalığına yakalandım ve ölümden çok korkmaya başladım. Psikolojik olarak da çok yoruldum ve Yüce Allâhʼa hamdolsun ki, sadece iki hafta önce internetten, adı “Son Nefes” olan ve ölümü ele alan ve ona başlangıçta nasıl hazırlanmamız gerektiğini anlatan kitabı okudum. Bu kitabı okurken korkuyordum. Ancak bir müddet sonra kalbime bir huzur doğdu ve güven duymaya başladım ve kendi kendime şöyle dedim:

Bu kitabın müellifinin söylediklerini yapmam gerekir. Allâhʼa kavuşacağım son nefesimin benim için bir düğün günü olması için hazırlanmam gerekir. O andan itibâren -Yüce Allâhʼa hamdolsun- istiğfâr ve tevbeye, namazımı kılmaya, Kurʼân-ı Kerîm okumaya başladım. Böylece çok büyük bir huzura kavuştum ve artık ölümden korkmaz oldum. Bu kanser hastalığını, yapmış olduğum günahların keffâreti ve Yüce Allâhʼın imtihânı olarak kabul ediyorum. Ve şu an, hayatım boyunca duymadığım bir mutluluk hissediyorum. Babam da bu durumu gördüğünde, bana:

“-Hayırdır, senin psikolojini ne değiştirdi? Seni hiç olmadığın kadar mutlu görüyorum.” dedi.

Ben de ona:

“-İnternetten, «Son Nefes» adlı bir kitap okudum.” dedim.

Babam da o kitabı okumaya başladı. Ve onu yüksek sesle ağladığını, “Ey Allâhʼım, ey Allâhʼım, Sana tevbe ediyorum.” dediğini duydum. O da namaz kılmaya başladı. Ve Allâhʼa hamdolsun, bana, içkiyi bırakacağını söyledi.

Bu kitabın yazarı ve sahibi olan sizlerin mükâfâtını Züʼl-Celâl Hazretleri hayırlara çevirerek versin. Çünkü bu kitap, benim kalbime huzur ve mutluluk verdiği gibi, babamı da İslâm yoluna sevk ve hidâyet etti.

Sizden talebim; benim şifâya kavuşmam için duâ etmeniz, ölürsem de bana Yüce Allahʼtan rahmet ve bağış dilemenizdir.

Bu kitabı yayınlayan değerli kardeşlerim, bana Türkiyeʼdeki telefon numaranızı göndermenizi istiyorum. Çünkü kız arkadaşım Heyfa ile 300 dolar göndermek istiyorum. Bunu müslüman fakirlere benim adıma dağıtmanız için... Arkadaşım da 03 Ekim 2010 tarihinde İstanbulʼda olacak. Transit olarak geçeceği için lûtfen kendisiyle bağlantı kurar ve o parayı alır mısınız?

Züʼl-Celâl Hazretlerinin bereketi üzerinize olsun ve bu çalışmanızı kıyâmet günü hasenât terazinize koysun.”

(Kız kardeşiniz Hedîl Bâsim, Arjantin, 29 Eylül 2010)

 

 

Dubaili Ubeyd Abdurrahman’dan

“Paylaşım sitesindeki aziz dostlarım!

İnternette herkese açık olarak yayınlamanız için hayat hikâyemi sizlere kısaca anlatıyorum.

Ben hayatı çok dünya malı, rahat yatak, kızlarla eğlenceden ibaret sanan bir gençtim.

Perşembe günü Dubâî’deki internet kafelerden birinde bir grup arkadaşla oyun ve eğlence için oturmuştuk. Her birimiz kalben gâfillerdik, oyun ve oynaştaydık. Hatta çoğu zaman İslâm’la istihzâ edip onu inkâr etmeye cüret ediyorduk.

O gün bozuk resim ve filmlerin olduğu bir siteye girmiştim. İyi ki girmişim!.. (Çünkü) Orada hayatımı baştan ayağa değiştirecek bir kitaba rastladım. O, “Son Nefes” kitabıydı. Türkçe’den tercüme edilmiş Şeyh Osman’a ait bir kitaptı. Sanki bir şey, sayfalarını çevirmem için beni cezp etti. Her sayfayı okudukça bir sonraki sayfayı okumaya karşı, bende bir iştiyak oluşuyordu.

Âh Nefsim! Ne kadar da Allah’tan gâfil ve O’na isyankârmışım. Kendi kendime dedim ki; “Ben isyan halindeyken ya bana ölüm gelirse, nasıl, ne yaparım?!”

Koşarak eve gidip çabucak gusül aldım, Allâh’a tevbe ederek beni bağışlamasını diledim ve namaza başladım.

Yâ Rabbi! Tevbemi kabul et. Tevbemi de bu kitabı yazan hocaefendinin mîzanına koyuver.

Kardeşlerim! Benim dinde sebat etmem ve kötü arkadaşlardan uzak kalmam için dua ediniz!..”

 

 

Finlandiyalı Genç Kızlardan…

“Merhabalar!

Bizler, dört genç kızız. Birimiz Arap, diğer arkadaşımızın babası Arap annesi Finlandiyalı... Son iki arkadaşımız da Malezyalı... Finlandiya’da mühendislik fakültesinde okuyoruz. Her yönüyle Avrupâî bir hayat yaşıyoruz ve İslâm’la, adımız dışında bir alâkamız yok. Bizler müslümanız, ancak hayatımız batılı hayatı. İslâm ölçülerine göre işlemediğimiz günâh ve isyan kalmadı. İçki içtik; dans etmek ve fuhşiyyat için gece kulüplerine gittik. İşte hayatımız böyle heder olup gitti. Bir de internet başında oturmak çok vaktimizi çaldı.

Ramazan ayının evvelinde dört arkadaş internette yeni arkadaşlar bulup onlarla irtibat kurmak için geziniyorduk. O sırada, ölümden bahseden “Son Nefes” kitabı hakkında yazılmış yorum ve açıklamalara rastladık. Çok dikkatimizi çekti ve kitabı indirdik. Kitab Arapçaydı ve müellifin ismi Osman Nûrî idi.

Kitabı okumaya başladım, müellifin bu kitapta ölümle alâkalı söylediklerini Malezyalı ve Finlandiyalı arkadaşlarıma tercüme ediyordum. Birden hep birlikte hüngür hüngür ağlamaya başladık. O geceyi “Son Nefes”i okuyarak geçirdik. Son Nefes’ten ikinci bölümü bitirir bitirmez toplu bir şekilde tevbe etmeye ve İslâm’a dönmeye karar verdik.

Sabah erkenden câmiye gittik ve imamdan randevu talep ettik. Durumumuzu ona açıkladık ve ondan İslâm’ın esasları ve tevbe hakkında bizi bilgilendirilmesini istedik.

Çok şükür namaza ve oruca başladık. Daha önceleri hiç hissetmediğimiz bir huzur ve mutluluk içindeyiz.

Bizim hidâyetimize vesile olan bu kitabın yazarını ve neşredenleri Allah hayırla mükafatlandırsın. Müellifin ve ehl-i iyâlinin ömrüne bereket vermesini Allah’tan niyaz ederiz.

 Başımızdan geçenleri anlattık ki, batıda yaşayan gençlere bir ibret olsun. Allah’tan bütün Müslüman genç kızlara hidâyet diliyoruz. Allâh’a emânet olunuz.”

 

Tunuslu Kamilya Âşûr’dan

“Sübhanallah, arkadaşlarım her fırsatta beni namaza ve İslâmî bir hayata sarılmaya çağırıyordu. Fakat maalesef onlardan hiçbirine kulak vermiyordum. Bilâkis onlarla alay ediyordum. Lâkin bugün hayatımı değiştiren garip bir şey oldu.

Ben tıp fakültesinde öğrenciyim. Derslerimde bana yararı olacak tıbbî konularla alâkalı internette araştırma yapıyordum. Formlardan birisine girdim. O ân saadetime ve hidâyetime sebep olan sürpriz gerçekleşti. Şöyle ki, ölümden bahseden bir kitap gördüm. Bu, “Son Nefes” isminde bir kitaptı. Okumakta tereddüt ettim. Fakat bu kitaba mutlaka muttalî olmam gerektiğini hissettim.

 Gözlerimden yaşlar boşanarak okumaya başladım. Tıp okuyan, her gün ölüleri, cesetleri gören ve bu cesetleri teşrih eden bana bütün bunlar hiç tesir etmiyordu. Aksine bir kalbimin var olduğunu bile düşünmüyordum! Fakat “Son Nefes” kitabından bir bölüm okuyunca sanki ilk defa ölümü duyduğumu ve hissettiğimi anladım. Kendi kendime dedim ki, tevbeden ve Allah’a dönmekten kaçış yoktur. Tevbemi ilan ettim, istiğfar ve namaza başladım.

 Ey Rabbim! Bu kitabın müellifini ve bu kitabın yayınlanmasına yardımcı olanları en güzel şekilde mükâfatlandır

Sonsuz teşekkürlerimi ve takdirlerimi arz ediyorum.”

(Devam Edecek)

 

Hatice Kübra AY

 

 

GERÇEK FEDAKÂRLIK BUYMUŞ!

 

Moğolistan’da, şamanizmin hâkim olduğu bir coğrafyada doğup büyüyen (Khabalkhan) Asemgül’ün Türkiye gelmeden önce yaşadıklarını Şebnem Dergisi’nin Mayıs (2010) sayısında, yine kendi ağzından nakletmiştik. İki yıldır Türkiye’de bulunan Asemgül, bu müddet zarfında Aziz Mahmud Hüdâyî Kız Kur’ân Kursu’nda kalmış, önce talebelik ve sonra da hâfızlık yapmıştı.

Hâfızlığını tamamlayıp ayrılma vakti gelince, duygu ve düşüncelerini kaleme alarak bir mektup yazdı ve bunu, hocalarına bıraktı. Onlar da uzun zaman gurbette bulunan bu kardeşimizin duygu yüklü mektubunu bize ulaştırdılar. Sizi, Moğolistanlı Asemgül’ün pırıl pırıl kalb dünyası ile baş başa bırakıyoruz:

“Hayatımda çok kez büyük fedâkârlıklar yaptığımı düşünüyordum. Ama şu an, hayatımın en büyük fedakârlığını yapıyorum gerçekten… Hüdâyî’den gitme fedâkârlığının yanında o fedâkârlıklar hiç kalıyor. Sahabîlerin Efendimiz’den (s.a.v.), Medîne’den ayrılırken niye zorlandığını şu an çok iyi anlıyorum ve hissediyorum. Hayatımın en güzel, mutlu günlerini burada yaşadım ve yaşattınız. Hepinizden Allah râzı olsun. Burada bana Asr-ı Saâdet’i yaşattınız. Hiç gurbetçilik hayatını burada hissetmedim.

Sizi çok seviyorum. Gerçekten insanları sevdikçe kalbin huzurla dolduğunu anladım. Beni duâlarınızdan eksik etmeyiniz. Artık uçuyorum. Kanadımın hiç kırılmaması için sizin duâlarınıza muhtacım.

Sizi çok seven muhâcir kızınız Asemgül’den…

Hakkınızı helâl ediniz.

Sizi hiçbir zaman unutmayacağım.”

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle