Muhtacım

Ey mübârek yer!

Hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Sana dâir zihnimde; gidenlerden duyduklarım, kitaplardan okuduklarım, bir de televizyondan ara sıra Mekke ve Medîne’deki canlı yayınlarda izlediklerim var. Hani klasik bir söz vardır ya, “Anlatılmaz, yaşanır.” zannederim bu söz, en çok senin için söylenmeli.

Zannederim diyorum; yaşamadığım için anlatılıp, anlatılmayacağından emin değilim. Sadece oradan gelenlerden duyduklarımla tahmin edebiliyorum. Bilmek için görmek, yaşamak lâzım. Yaşamak da insanına göre değişir. Herkes, her şeyi aynı hissetmez. Kişi, nasibinde ne varsa, istîdâdınca alır. Benim bildiğim tek şey; seni sevmeye ve sana muhtaç olduğumdur.

Bu muhtaçlığım her şeyden önce İslâm’ın beş şartından birisi olmandan kaynaklanıyor. Zira Rabbimin ibâdetlerimize ihtiyacı yok! Yaptığımız ibadete sadece biz muhtacız. Gerçi hâli vakti yerinde olmayanlar için zorlama yok; ama durumum ne olursa olsun, seni görmeye ve seni hissetmeye muhtacım!

Seni görmeye ihtiyacım ve sevgim arttıkça, inanıyorum ki, sana kavuşmak da kolaylaşacak… Para mı? Niceleri, kıt kanaat geçindikleri hâlde, bir ilâhî nasiple oralara uçuveriyorlar. Bu iş, öncelikle aşkla, yürekle, yanışla ilgili… Yanan, bir yolunu buluyor.

Hac ibadeti; zenginlere farz, fakir için de nasiptir. Nasip olması da kişinin gönlü ile ilgilidir. Böyle bir kalbî kıvama ve samimiyete muhtacım!

Bütün olumsuzluklara rağmen seherlerde kalkıp:

“Allâh’ım, bize ve sevdiklerimize o mübârek toprakları nasip eyle, oranın idrâki içerisinde olabilmeyi lutfeyle!..” diyerek duâ etmeye muhtâcım!

 Yüreğe aşk girdi mi, sahibi için; uzaklar yakın, imkânsızlar mümkün olur. Mâşukun sözlüğünde vazgeçmek yoktur. Bir kere niyet etti mi sevdiğine gitmek için, geri dönüşü olmaz sevenin. Yemesinden, içmesinden, uykusundan, zarurî ihtiyaçlarından ferâgat eder de sevgiliye kavuşmak için gece-gündüz yalvarır. Sevilen de kayıtsız kalmaz, huzuruna alıverir âşığını. Böyle bir aşka muhtâcım!

Sen bu hızla ilerlersen Kâbe’ye varmaya ömrün yetmez dendiğinde; umudunu kaybetmeden yoluna devam edip, “Kâbe’ye gidemesem de bu yolda ölürüm!” diyen karıncadaki kararlılığa muhtâcım!

Gönle hasret değdi mi yakıp kavurur insanı. O yanışla kişinin yapamayacağı hiçbir şey yoktur. Öyle ya, âşığın sevgisi, mâşuku için yaptığı fedâkârlık nisbetindedir. Her türlü fedâkârlığı yaptırabilecek, yüreğimi dağlayacak o hasrete muhtâcım!

Mübârek topraklara gitmeye, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yaşadığı yerleri görmeye, mis gibi gül kokusunu duymaya, bizim için katlandığı fedâkârlıkları bilmeye, ümmetine olan sevgisini hissetmeye, hasretimi biraz olsun dindirmeye ve O’nunla dertleşmeye muhtâcım!

Rabbimizin bize hediye ettiği, sağanak sağanak rahmetin yağdığı özel anlar vardır hayatımızda; kandil geceleri, Cuma geceleri gibi... Bir de sağanak sağanak rahmetin yağdığı özel mekânlar vardır ki; bunların en başında Kâbe-i Muazzama gelir. Oraya gidip bu rahmetten payımı almaya; hem bu dünyam, hem de âhiretim için Cenâb-ı Hakk’a yalvarmaya, müslüman kardeşlerim, sevdiklerim ve kendim için doyasıya duâ etmeye muhtâcım!

“Bir zamanlar İbrahim’e Beytullâh’ın yerini hazırlamış ve (ona şöyle demiştik): Bana hiçbir şeyi eş (ve ortak) tutma; tavaf edenler, kıyâm (ayakta ibâdet) edenler, rükû ve secdeye varanlar için evimi temiz tut. İnsanlar arasında haccı îlân et ki, gerek yaya olarak, gerekse nice uzak yollardan gelen yorgun argın develer üzerinde, kendilerine ait birtakım faydaları yakînen görmeleri, Allâh’ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine belli günlerde Allâh’ın ismini anmaları (kurban kesmeleri için) sana (Kâbe’ye) gelsinler. Artık ondan hem kendiniz yiyin, hem de yoksula fakire yedirin.” (el-Hac, 26-28) âyetlerinde de buyrulduğu sebeplerden ve her şeyden önemlisi Rabbimin emri olduğu için Cenâb-ı Hakk’ın evini ziyaret etmeye muhtâcım!

Temizlenmeye, tertemiz olmaya; bedenimi, rûhumu, zihnimi ve kalbimi arındırmaya muhtâcım!

 Hem maddî, hem de mânevî olarak tamirden geçmeye; yeni doğmuş bebek saflığında günah kirlerinden arınmaya, hiç kullanılmamış boş bir defter misâli her şeye yeniden başlamaya muhtâcım!

 “-Hatalarıma rağmen ümitle huzuruna çıktım, sayısız kusurlar işledim, kulluk edemedim affına geldim. Sonsuz rahmet sahibi Allâh’ım, affetmeyi seversin, günahlarımı bağışla!..” diyerek yalvarmaya; tevbelerin en çok kabul edildiği bu mübârek mekânda nasûh tevbesi ile niyaz etmeye muhtacım!

Kişi; kulluğu, teslîmiyeti ve Cenâb-ı Hakk’a sevgisi nisbetinde huzurlu olur. Hazret-i İbrahim -aleyhisselam-’ın kulluğunu, sevgisini, teslîmiyetini, fedâkârlığını sezebilmeye; “Lebbeyk Allâhümme: Buyur Allâh’ım” diyebilmeye; ama bunu sadece dilimle değil gönlümle de söylemeye, kulluğumu iliklerime kadar hissetmeye ve her an Rabbime kul olmanın şuuru içinde mutlu olmaya muhtâcım!

Gönül nahîftir, yük kaldıramaz. Söylenmemiş söz, ağırlık yapar. Akrabalarıma, arkadaşlarıma onları ne kadar çok sevdiğimi, benim için önemli olduklarını; yüreğimdeki bütün sevgileri itiraf etmeye, uzaktaki yakınlarıma da hasretimi dile getirmeye muhtâcım!

 Cenâb-ı Hak, “Kul hakkını affetmem!” buyuruyor. Kırdığım gönülleri almaya, hakkına girdiğim kişilerle helâlleşmeye, kalbi kırıkların yanında olmaya, küs olduğum kişilerle barışmaya, yapılan kötülükleri unutup affetmeye; affede affede affa lâyık olmaya, düşmanımın bile sevgisini kazanmaya, yürekler fethetmeye, sıla-i rahim yapmaya, ihtiyaç sahiplerine yardım etmeye, kısacası öncelikle gönül Kâbelerini tavâf etmeye muhtacım!

Rabbimin rızâsını celbedecek her şeye; sevgisini kazanabileceğim, huzuruna çıkmaya lâyık olabileceğim bütün amellere ve her türlü hayra muhtâcım!

 Beytullâh’a gidebilmek için; sevdiklerimin, sevenlerimin, annemin, babamın, yaşlıların, mazlumların, hastaların, ihtiyaç sahiplerinin, çocukların ve yetimlerin hayır duâlarına muhtacım!

Allâh’ım, Sen’i sevmeye ve emirlerini eksiksiz yerine getirmeye ihtiyacım var. Mademki; âşığın sevgisi fedâkârlığı nisbetindedir. Maddî ve mânevî bakımdan en çok fedakârlık isteyen bu güzel ibâdeti lâyığı ile yapmaya muhtâcım!

“Allah, Kâbe’yi, o saygıya lâyık evi, haram ayı, hac kurbanını ve (kurbanın boynuna asılan) gerdanlıkları (maddî ve mânevî yönlerden) insanların belini doğrultmaya sebep kıldı…” (el-Mâide, 97)

Cenâb-ı Hakk’ın da buyurduğu gibi, belimi doğrultmak için bu sebebe muhtâcım!

Bu yolda; âilemin, arkadaşlarımın, sevdiklerimin maddî-manevî desteklerine ve her şeyden önemlisi Rabbim, Sen’in yardımına muhtacım!

Niceleri vardır ki; o mübârek topraklara gidip de bütün vazifelerini îfâ etmelerine rağmen hacları kabul olunmamıştır. Ben de “Allâh’ım, bizleri onlardan olmaktan koru. Bütün vazifelerimizi en iyi şekilde, Sen’in rızâna lâyık olarak yapabilmeyi nasip eyle!” diyerek yalvarıp, makbul hac ve umreler istemeye muhtâcım!

Yaşlılık ve hastalık gelip çatmadan; dünya telâşı her yanımı sarmadan, hayatımın baharında, gücüm kuvvetim yerinde iken; ömrüm tükenip de Azrail kapıma dayanmadan, tez zamanda Kâbe-i Muazzama’yı ziyaret etmeye, Medîne-i Münevvere’de Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in şefaatini Cenâb-ı Hak’tan niyaz etmeye muhtacım!

Bu ibâdet nasip olduğunda, kıymetini bilmeye, şükrünü edâya muktedir olmaya; oradan yeterince feyiz alabilmeye ve ömrüm boyunca o nûrun bereketi ile yaşayıp, çevremdekilere yansıtmaya muhtâcım!

Muhtaçlığımı fark edip, gönlümde o mübârek yere karşı istek verdiği için; sonsuz lütuf ve ihsan sahibi Rabbime hamd ile şükretmeye muhtâcım!

Güzele doyum olmazmış. Sınırsız kudret sahibinden, o mübârek topraklara tekrar tekrar gidebilmeyi nasip etmesi için, yalvarmaya muhtâcım!

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle