Hayız-2

İki Hayız Arasındaki Temizlik Günleri

İki hayız arasında görülen temizlik müddetine, “tuhr” denir. Başka bir ifâde ile tuhr; bir hayızın bitişinden diğer bir hayızın başlangıcına kadar görülen temizliğe denir. Bunun en az süresi, on beş gündür. Tuhr müddeti, on beş günden az olamaz, ancak on beş günden fazla olabilir. En son hayızının bitiminden sonra arada on beş gün temizlik görmeden kanaması başlayan bir hanım, ilk olarak tuhrunu on beş güne tamamlar. Yani kendisinden kanama gelse bile ibadetlerini bırakmaz, her vaktin çıkışı ile abdest alarak namazlarını kılar. On beş gün tamamlandıktan sonra eğer kanama gelmeye devam ediyorsa, artık gelen bu kanama, hayız kabul edebilir ve ibadetler bırakılır. Ancak bundan sonra gelen kanamanın en az üç gün ve daha fazla devam etmesi gerekir; çünkü hayızın en az müddeti üç gündür.

Tuhrun en fazla müddeti için bir sınır yoktur. Bir ay, iki ay, beş ay, bir yıl vs. yahut daha fazla bir süre de olabilir. Hüküm böyle olmakla birlikte âdet hâli görmemek, normal bir durum değildir. Bundan dolayı hiç âdet görmeyen hanımların, uzman bir doktora gitmeleri tavsiye edilir.

Maalesef ki, birçok hanım, tuhr ile alâkalı bu hükümleri bilmediği için, meselâ; en son hayızının bitiminden bir hafta sonra tekrar kanama gördüğünde bu gelen kanamanın da hayız kanı olduğuna hükmedip yapılması gereken ibadetleri terk ediyor. Oysa bu gibi durumlarda ibadetlerin kesinlikle terk edilmemesi, şayet bilgisizlik yahut anlayamama gibi bir durum sebebiyle terk edildiyse, bir an önce kazâya kalan ibadetlerin telâfisini yapması gerekir. Böyle bir kadının kazâya kalan ibadetlerini yerine getirirken, “hayız durumundan ötürü” yanılması mümkün olacağından, kazâlarını fazlaca yerine getirmesi uygun bir davranıştır.

 

Âdet kanamasının sona erme belirtisi:

Hayızın bitmesi, normalde gelen akıntının, eski rengine dönmesi iledir. Bu husus, Hazret-i Âişe -radıyallahu anhâ- Vâlidemiz’den gelen şu rivâyete dayanır:

“Hanımlar, üzerinde sarartı bulunan bezlerini, Hazret-i Âişe -radıyallahu anhâ- Vâlidemiz’e gönderip, âdetlerinin sona erip ermediğini öğrenmek isterlerdi. Hazret-i Âişe -radıyallahu anhâ- Vâlidemiz onlara şöyle derdi:

“Beyaz parçayı (kassa) görünceye kadar acele etmeyiniz.” (Buhârî, Hayz, 20)

Rivayette geçen “kassa”dan maksat, iki şekilde yorumlanmıştır:

Birincisi; üreme organına yerleştirilen bezin üzerine beyaz renkte olan akıntının bulaşması;

İkincisi; avret mahalline yerleştirilmiş olan pamuk veya bezin üzerine bir şey bulaşmadan temiz olarak çıkarılması. (Aynî, Umdetü’l-Kârî, III / 202-204)

Eğer avret mahalline yerleştirilen kürsüfün (yani pamuğun veya bezin) üzerinde beyaz akıntı varsa veya hayız kanından hiçbir iz görünmüyorsa, pamuk veya bezin konulduğu andan itibaren âdet hâli bitmiş kabul edilir. Şayet bu esnada herhangi bir namaz vakti geçti ise, o namazın da kaza edilmesi gerekir.

Hanımların hayız dönemlerinin son zamanlarında daha çok dikkatli olmaları îcab eder. Ay hâlinin bitimine yakın, artık gelen akıntı, yoğunluğunu iyice kaybeder ve leke şeklinde görülmeye devam eder. Kadın, bu şekilde lekeler görmeye başladığı andan itibaren avret mahalline bir bez ya da peçete yerleştirir, sonra da her namaz vaktinin çıkışına yakın gusül alacağı ve namaz kılacağı kadar bir zaman kala koyduğu bu bezi kontrol eder. Eğer leke devam ediyorsa, koyduğu yeni bir bezle hayızın bitmesini bekler. Ancak artık herhangi bir leke görünmüyorsa, hemen gusül alır ve namazını kılar. Böylece namazını tam vaktinde edâ etmiş olur.

Kısaca toparlamak gerekirse, akşamdan yerleştirilmiş olan pamuk, sabah namazı vaktinde temiz olarak çıkartılırsa; temizlik, konulduğu andan itibaren var kabul edilir ve yatsı namazının kazâ edilmesi gerekir. Aynı şekilde tuhr günleri içerisinde, kişi, gece yatmadan önce avret mahalline bez yerleştirse ve o gün sabah namazına kalkamasa, güneş doğduktan sonra bezi kontrol ettiğinde hayız olduğunu fark etse, sabah namazının daha sonra kazâ edilmesi gerekir. Çünkü hayızın başlangıcı, kanamanın görülmesi hükmüne bağlanmıştır. (İbn Âbidin, Menhelu’l-Vâridîn, Mecmûatü’r-Resâil, I/85)

 

Düzenli süreyi aşan kanamalarda:

Düzenli süreyi aşan, fakat on günü geçmeyen kanamalar, âdet kanaması sayılırken, gelen kanama, on günü geçtiği takdirde kişi eski hayız gününe tâbî olur, fazlası özür kanı sayılır. Meselâ; kişinin hayızı yedi gün iken, diğer ayda dokuz gün kanama görecek olsa, iki gün fazlalaşan bu kanama da hayızdan sayılır. Çünkü her ne kadar kanama fazlalaşsa bile hayızın en fazla günü olan on günü geçmemiştir. Ancak hayızı yedi gün olan bir kadından sonraki ayda on iki gün kanama gelecek olsa, hayızın en fazla müddeti olan on gün aşıldığı için kişi eski hayız gününe tâbî olur. (Yani ilk yedi günü, ay hâlinden sayar) ve geriye kalan beş gün istihâze (özür) kanı kabul edilir.

Düzenli süreyi aşan, fakat on günü geçmeyen âdet durumlarında da kişinin fazla gelen kanama kısmını “ihtiyaten” istihâzeden sayması tavsiye edilir. Mesela; hayızı altı gün olan bir hanım, diğer ayda yedi gün kanama görecek olsa, fazladan gelen bu bir günlük kanın, özür kanı olması ihtimalinden dolayı kişinin altıncı günün dolması ile gusül alması ve yedinci günü istihâze kanı olarak kabul etmesi ihtiyaten tercih edilir. Ancak bu yedinci gün çıkmadığı müddetçe cinsî münâsebette bulunamaz. Çünkü bu yedinci gündeki kanamanın âdet kanından olması ihtimali de vardır. (Gelecek yazımızda, “Hayızlı Bir Kadına Yasak Olan Fiiller” konusu işlenecektir.)

Not: Hayızla alâkalı tafsilatlı hükümler için; Hamdi Döndüren’in “İslâm İlmihâli” isimli eserine bakınız.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle