Bir Parça Ekmek Uğruna

Rivâyet edildiğine göre, Hazret-i İsa, bir gün bir gençle yolculuğa çıkmıştı. Önlerine bir köy çıktı. Uzun zamandır yolda olduklarından acıkmışlardı. Hazret-i İsa, kendisine bir miktar para vererek yol arkadaşını yiyecek bir şeyler almak için bu köye gönderdi. Genç gidince Hazret-i İsa namaza durdu. Bu sırada yol arkadaşı, üç parça ekmekle geri döndü. Hazret-i İsa’nın namazı bitirmesini beklerken sıkıldı ve dayanamayıp ekmeklerden birisini yedi. Fakat Hazret-i İsa, adamın üç parça ekmek getirdiğini görmüştü. Namazını bitirince önüne konulan ekmeklere bakıp.

“-Bunun üçüncüsü nerEde?” diye sordu.

Adam yediği ekmeği inkâr edip, iki ekmek getirdiğini söyledi. Bu iki ekmeği aralarında bölüştürüp yediler ve yola devam ettiler. Bir müddet sonra otlamakta olan bir grup ceylan gördüler. Hazret-i İsa onlardan birine seslendi. Ceylan bu sese uyup yanına geldi. Onu pişirip yediler. Hazret-i İsa, yol arkadaşına:

“-Bu mucizeyi sana gösteren Allah hakkı için bana söyle; üçüncü ekmek nerede?”

Adam:

“-Ekmekler iki taneydi.” diyerek inkâra devam etti.

Yine yürümeye devam ettiler. Bir müddet sonra bu kez önlerine harabeye dönmüş bir şehir çıktı. Hazret-i İsa, Rabbine münâcaat ederek, bu şehrin başına gelen şeyleri kendisine bildirmesini istedi. Allah -celle celâlühû- kerpiçlerden birini konuşturdu. Kerpiç de Hazret-i İsa’nın sorduğu her şeye tek tek cevap verdi. Ekmek hırsızı olup bitenleri hayretle izlemekteydi. Hazret-i İsa, yol arkadaşına tekrar sordu:

“-Gördüğün bu mucize hakkı için bana söyle; üçüncü ekmeğe ne oldu?” Adam, inkâr etmeye devamla:

“-Ekmekler iki taneydi” dedi.

Tekrar yürümeye başladılar. Hayli zaman sonra önlerine büyük bir nehir çıktı. Hazret-i İsa, yol arkadaşının elinden tutup karşıya geçirdi. Adam hayret ve şaşkınlıkla “Sübhanallah!” deyiverdi. Hazret-i İsa tekrar sordu:

“-Sana bu mucizeyi gösteren hakkı için bana söyle; üçüncü ekmeği kim yedi?”

Adam, bütün ahmaklığı ile inkâr etmeye devam ederek ekmeklerin iki tane olduğunu tekrar etti.

Yine yürümeye devam ettiler. Bu defa harabeye dönmüş büyük bir şehre vardılar. Şehrin girişinde üç kum tepeciği vardı. Hazret-i İsa, “Allâh’ın izniyle altına dönüşün!” deyince kum tepecikleri altına dönüştü. Adam, altınları görünce sevinçle:

“-İşte servet!” diye çığlık attı. Hazret-i İsa:

“-Tepeciklerden biri benim, biri senin, diğeri de üçüncü ekmeği yiyenin olsun.” deyince adam, hemen atılarak üçüncü ekmeği kendisinin yediğini îtiraf etti. Hazret-i İsa da “Öyleyse bunların hepsi senin olsun!” diyerek oradan uzaklaşır.

Ekmek hırsızı, çil çil altınlarını okşayıp onları nasıl değerlendireceğinin hayalini kurarken, üç eşkıya çıkageldi. Adamı yakalayıp acımasızca öldürdüler. Altınların yeni sahipleri zahmetsizce kondukları bu yeni serveti, aralarında bölüşmeden önce karınlarını doyurmak için içlerinden birini en yakın yerden yiyecek bir şeyler almak üzere gönderdiler. Hava tam da şeytanın beklediği bir ortama dönmüştü. Şeytan vazifesini yaptı, altınların yanındaki iki kişiye arkadaşlarını öldürüp malı ikiye bölmelerini telkin etti. Yine aynı şeytan, yiyecek almaya giden kişiye de alacağı yiyeceklere zehir katıp onları öldürmek sûretiyle malın hepsine sahip olmasını fısıldadı. Adam geri döndüğünde, diğer ikisi planladıkları üzere onu hemen öldürdüler ve malın tamamını bölüşecekleri sevinciyle gelen yemekleri yemeye koyuldular. Kısa sürede tesirini gösteren zehir, her ikisini de öldürdü.

Bir müddet sonra Hazret-i İsa geri dönerken son mucizesini gösterdiği bu ibret ve felâket alanına tekrar uğradı. Altına dönüşen kum tepeciklerinin etrafında aç gözlü zavallıların cesetlerini görünce, herkes için nasihat ve ibret şu sözü söyledi:

“-İşte dünya, kendisine kul ve esir olanlara böyle yapar!” (Bkz: Şihabuddin Muhammed el-İbşihî, el-Müstatraf fi Kulli Fennin Müstazraf, Kahire 2006, sh: 757-758)

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle