Dostluk ve Sevgi

Dostluk ne güzel şeydir, sevgi ve fedâkârlıktan başka bir şeyle elde edilemez, hele bir de Allah için olursa… Hakiki dostlar, dünyada da, âhirette de birbirlerinden ayrılmazlar. Hayatlarının acı ve tatlı her anını birlikte paylaşırlar. Dostunuzun neşesi size de tesir eder, onun adına mutlu olursunuz; acıları da sizi derinden yaralar, aynı duygu dünyasına girersiniz. Şâir ne güzel söylemiş;

“Dostlarım uzakta olunca onların uzaklığından ağlıyorum

Yakın olunca da kaybetmekten korkuyorum.”

Peygamber Efendimiz de dostların önemini şöyle ifade etmiştir:

“-Samimi dostlar edinin, zira onlar bolluk zamanında zînet, darlık zamanında ise ismettirler.”

Dostlarla ilgili birçok güzel söz vardır. Bunlardan bir tanesi de şudur:

“Dost kazanabilmenin yolu, önce güzel dost olabilmektir. İyi bir dostu kaybetmek, kayıpların en büyüğüdür.”

İmam Mâverdi, dostları dörde ayırır:

“1-Yardım eden ve yardım isteyen,

2-Yardım etmeyen, yardım da istemeyen,

3-Yardım isteyen, fakat yardım etmeyen,

4-Yardım eden, fakat yardım istemeyen.

Bunlardan birincisi borç veren kimse gibidir, verdiğini alır. İkincisi varlığıyla yokluğu bir olan gibidir. Üçüncüsü; âdi ve alçaktır, iyi gün dostudur, sadece almakta vardır. Fakat vermeye gelince ortalıkta görünmez. Dördüncüsü, asıldır, gerçek dosttur. İstemez, verir, dostunu kendine tercih eder.”

Şeyh Sâdî-i Şirâzî de emek verilerek oluşturulan dostlukların hassâsiyetle yürütülmesi hakkında şöyle der:

“Bütün bir ömür boyunca elde edilen bir dostu, bir nefeste incitmek doğru mudur? Bir taş nice yıllarda sanat eseri oldu, onu bir lahzada kırmak revâ mı?”

* * *

Urfalı Hacı Esad Parmaksız Ağabeyimizin vefâtını duyunca Urfa’ya gitmiştik. Hâne halkı, bütün acılarına ve rahatsızlıklarına rağmen misafirlerini nasıl rahat ettirebileceklerini bilemiyorlardı. En küçüğünden en yaşlısına kadar hepsi öyle hürmet ve ikram ettiler ki, anlatmak imkânsız!.. Ev, kadın ve erkeklerle her an dolup taşmasına rağmen en ufak bir yılgınlık ve şikâyet göremezdiniz!.. Bu yıllardır böyleydi, ama şimdi acıları vardı. Muhterem abimizin yokluğu, herkesi öylesine derinden etkilemişti ki...

Her zaman umre dönüşünde verdiği yemek ziyafetini, bu sefer daha gitmeden önce vermiş ve âdeta bütün sevdikleriyle helâlleşip vedâlaşmıştı.

Bir arkadaşımla birlikte gece kaldığımızda, evin torunları -o zaman biri 12 diğeri 16 yaşında- sabah namaza kalktığımızda hemen yataklarından fırlayıp geldiler ve giymemiz için getirdikleri terlikleri önümüze edebple koyarken:

“-Teyzeciğim, bir şeye ihtiyacınız var mı?” diye sormaları da bizi ziyâdesiyle memnun etmişti.

Ne güzel İslâmî edeb ve hassasiyetlerle şuurlanabilmek ve yaşayabilmek!.. Onu hayatımızın her safhasında uygulayabilmek… İşte dünya ve âhiret saâdeti bu…

İlkokul üçüncü sınıfa giden Fatih, küçük yeğenleriyle biraz oynadıktan sonra eline Kur’ân-ı Kerim’i alıp bir köşeye çekiliyor, farkında olmadan sık sık “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciun: Muhakkak ki biz, Allâh’a âidiz ve yine O’na döneceğiz.” âyetini okuyordu.

Kapıdan giren her misafir de aynı âyet-i kerimeyi okuyup baş sağlığı diliyor; sonra da bir köşeye oturuyor ve hemen bir cüz veya Yâsin-i Şerîf okuyor ya da gücü yettiğince “Kelime-i Tevhid” çekip ev sahibine hediye edip gidiyordu. Bu güzel âdet de bize, “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz; nasıl ölürseniz öyle haşrolunursunuz.” (Münâvî, Feyzu’l-Kadir, V, 663) hadîs-i şerîfini hatırlatıyordu.

* * *

Yıllar önce Kanada’dan hukuk profesörleri, danışman ve avukatlar Türkiye’ye gezmeye gelmişlerdi. Bu ziyaretlerin bir amacı da hukukçuların yaşantılarını yerinde görmek ve incelemekti. İsteyen âileler, onları evlerine davet ettiler. Biz her misafirimize yaptığımız güleryüz ve ikramı, onlara da yaptık. Çok memnun oldular. Ayrılırken:

“-Sizdeki bu misafirperverlik, dîninizden mi geliyor, yoksa geleneklerinizden mi?” diye sordular. “Ne kadar şaşılacak şey? Misafirlerinizi evinizin en güzel köşesine oturtuyor, kullanmaya kıyamadığınız kıymetli eşyalarınızı onlara kullandırıyor, hiçbir karşılık ve ücret istemeden yedirip içiriyor, yatırıyor, yolcu ederken de hediyeler veriyorsunuz!..” diye hayret içinde kaldılar.

Ertesi gün kaldıkları otelden bir büyük buket çiçek göndermişler. Keşke dînimizin daha nice güzelliklerle dolu olduğunu bilselerdi!.. Kardeşini nefsine tercih etmenin ne olduğunu anlayabilselerdi!..

* * *

Urfa, bizim hayatımızın başlangıç noktasında unutulmaz bir yeri ve değeri olan bir sayfadır. Tabiî, bize bunları sevdiren kıymetli abla ve ağabeylerimizdir. İlk vazife yerimiz olan Hilvan’a gittiğimizde, bir yandan gurbet, bir yandan gençlik, kimsesizlik, alışık olmadığımız bir çevre, her yönüyle sıkıntılı günlerdi. Âdeta çalıkuşu gibi değişik bir atmosferde yaşadık. Zaman zaman annem, babam, kardeşlerim gelir; onları Urfa’dan uğurladığımda sanki buralara terk edilmiş kimsesiz ve çaresiz bir kimseymişim gibi hissederdim kendimi, boğazıma bir şeyler düğümlenir, dokunsalar ağlayacak gibi olurdum.

Hacı Esad Âbinin evi, âdeta baba ocağıydı, hemen oraya gider, tesellî bulurdum. Kapıyı ekseriyâ çocuklar açar, hemen kucağımdan çocuğumu ve eşyalarımı alır, beni öyle ferahlandırırlardı ki, bu duyguyu anlatmam imkansız... Az önceki mahzunluğumdan eser kalmazdı.

Urfa hatıralarımdan sayfalar dolusu yazsam, galiba bitiremem. İstanbul’dan Doktor Vasi Âbimiz o yıl hacca gidecekti, bize de Urfa’ya uğrayacaklarını bildirmişlerdi. O yıllarda hacca karayoluyla gidiliyordu. İsteyen Urfa’da, bir gece Halilürrahman’da konaklanıyor ve ertesi gün yola devam ediliyordu. Biz de o ağabeylerimizi yolcu etmek için Urfa’ya gitmiştik. Her yerden otobüsler gelmiş, şehir merkezi bir hayli kalabalıklaşmıştı. Yanıma 8-10 yaşlarında iki çocuk geldi. Bana:

“-Teyzeciğim, ne olur, siz de bu gece bizim misafirimiz olun!.. Bizde kalın.” deyince şaşırdım, tanımadığım bu çocukların teklifine… Acaba beni birisine mi benzettiler diye...

Onlar bizi umre yolcusu sanmışlar. Teşekkür ettim, gözlerim doldu. O zaman öğrendim ki, “            Peygamberler Şehri” olan bu asîl şehir, peygamber ahlâkından hissesini almış!..

Belediye; “Şehrimize şu kadar otobüs geldi, isteyen misafir alabilir!” diye anons ediyor. Herkes kendi imkânlarına göre kaç misafir alabilirse evine dâvet ediyor, sabah otobüse tekrar getiriyor.

Bu kadar sıcak bir kardeşlik duygusu ve fedâkârlığın yaşandığını hiçbir yerde ne gördüm, ne duydum!.. O kadar duygulandım ki… Yediden yetmişe herkes gücü yettiği kadar hizmet etmeye çalışıyor.

Bir anda gençlik yıllarıma gittim, bugüne kadar yaşadığım hayatımı gözden geçirdim; her şey gelip geçti, ancak sözün özü, geriye sadece ve sadece Allah için yapılan dostluktan başka bir şey kalmadı. Dostluğu güçlendiren fedâkârlıktır.

Tarihimize bakacak olursak bu aziz vatana hizmeti geçen büyük devlet adamlarının yanında, kendilerini daimâ destekleyen can dostları, yardımcıları olmuştur. İnsanoğlu var olduğundan bu yana ve sonsuza kadar her yaşta ve her ortamda sâdık bir dosta ihtiyaç duyacaktır.

İnsanlar, önceden tanımadıkları birisini ilk gördüklerinde:

“-İçim ısındı, kanım kaynadı.” veya “Bir türlü ısınamadım.” derler.

Bu da gösteriyor ki, dostluğun temeli ülfet ve sevgidir; buna “yıldızı barışmak”, “frekansı tutmak” da denir. Doğar doğmaz annemizin bizi saran sıcacık sevgisi bütün benliğimizi kaplar. Gönül, her dosttan gıda alır; her bilgiden mânevî bir zevk ve safâ elde eder. Görüştüğün herkesten az veya çok; iyi ya da kötü bir şeyler alırsın. Ama Allah için sevdiğin, görüştüğün ve buluştuğun dosttan nasîbin bambaşkadır.

Bizim de âcizâne duâmız; “Yâ Rabbi!.. Herkes bizi gücü nisbetinde ağırladı. İkram edenlerin en hayırlısı Sen’sin, onları dünya ve âhiret sıkıntılarından kurtar; Sen, onlara ikramlarının en güzelini sun!..”

Hani bir hadîs-i şerîfte buyruluyor ya; “Yapılan iyilik ve hediyelere karşılık vermeye gücünüz yetmiyorsa, siz de ona duâ edin!” diye… Bizim onların hakkını ödemememiz imkânsız…

“Her şeyin yenisi, dostun eskisi makbuldür.” demiş atalarımız… Dost altın gibidir, her devirde geçer akçedir. Bir Mîraç gecesi, o çok sevdiği Rabbine kavuşup Mekke’de kalan muhterem Esad Abimizin makamı cennet olsun. Rabbimiz, âhirette bizleri de, sevdiği kulları ile haşreylesin. Âmin.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle