Hangi “Marka”yı Giymeli?

İslam, insanlar için evrensel ölçüler koyar. Kişiye özel ölçü koymaz. Sunduğu hayat tarzı, bütün insanlığın kurtuluşu için yegâne çâredir. Îmanı olanın nasibi vardır. Ve nasibi ölçüsünde ebedî kurtuluş reçetelerinden istifâde eder. Hidâyet dairesinin içine giremeyenlere de öncelikle en büyük reçete olan İslâm dairesinin içine girmelerini öğütler.

Dolayısıyla İslâm, mü’min erkek ve kadınların hayat tarzlarına doğrudan müdahale etme hakkına sahiptir. Zaten müslüman, bu hayat tarzına teslim olmuş insan demektir.

Şimdi şu soruları soralım;

Müslüman ve moda münâsebeti nasıl olmalıdır?

Müslümanın marka algılaması nasıl olmalıdır?

Müslümanın giyim tarzında ölçüsü ne olmalıdır?

Aslında bu soruların hepsinin cevabı açık ve önceden verilmiştir. Bizimki sadece bir hatırlatmadan ibaret olacaktır.

Öncelikle şu iki kavramın târifine bakalım:

Marka ve moda ne demektir?

Marka, benzer ürünleri ya da hizmetleri başkalarının ürün ya da hizmetlerinden ayırt etmek üzere kullanılan işaretlere denilmektedir.

Moda, giyim, sanat, müzik, tiyatro, edebiyat, yemek, mimarî  gibi alanlarda duygulara tesir eden her şeyi içine alır.

Random House Sözlüğü’ne göre “Moda; giysi, etiket, davetler konusunda insanların günlük alışkanlık veya stili” mânâsına gelir. Başka bir ifadeyle, benimsenen tarz ve yol demektir.

Müslümanın “moda takibi” diye bir derdinin olmaması gerekir. Eğer takip edilmesi gereken bir tarz varsa, o da hiç eskimeyen, pörsümeyen ve güzelliğini kaybetmeyen bir tarz olarak Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in tarzıdır. O’nun her tavır ve hareketi, bizler için bir tarz olmalıdır. O’nun giydikleri, O’nun sevdikleri, O’nun beğendiği ne varsa, bizim de sevdiğimiz şeyler onlar olmalıdır.

Necip Fâzıl, ne güzel ifâde ediyor:

“Müjdecim, Kurtarıcım, Efendim, Peygamberim;

Sana uymayan ölçü, hayat olsa teperim!”

Mü’mine bir kadın için moda konusu, tesettür hassâsiyeti ile paralel gitmelidir. Hiçbir moda, hiçbir giyim konusundaki yenilik, Müslüman hanımı, İslâm’ın emrettiği tesettür sınırları dışına çıkarmamalıdır. Tesettürüne halel getirecek noktada, moda dert ve takıntısının çoktan bitmiş olması lâzımdır.

Aslında günümüzde “moda” dediğimiz şey, biraz da bizim değerlerimizi değer olarak görmeyen zihniyetlerin ortaya koydukları hayat tarzıdır. Genç kızlarımızın, evli hanımlarımızın bu konularda çok dikkatli ve uyanık olmaları gerekmektedir. Meselenin temeli, “Örnek aldığımız şahsiyetler kimdir ve onların hayat tarzlarını ne kadar benimsemekteyiz?” sorusuna kadar dayanmaktadır.

Kur’ân-ı Kerîm’de tesettür âyetleri, bir bakıma Müslüman hanımın modaya bakış açısına bir ölçü getirmektedir. Nûr Sûresi’ndeki âyeti hatırlayalım:

“Mü’min kadınlara da söyle: «Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; nâmus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesnâ olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mü’min hanımlar), ellerinin altında bulunan (köleleri), erkeklerden, âilenin kadınına şehvet duymayan hizmetçi vb. tâbî kimseler yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına zînetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar. (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey mü’minler! Hep birden Allâh’a tevbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz.” (en-Nûr, 31)

Rabbimiz, meselenin ehemmiyetine binâen konuyu oldukça teferruatlı ifâde buyurmuş. Hâlbuki Kur’ân-ı Kerîm’de bazı konular sadece ana hatları ile ifâde edilir; teferruata girilmez. Ama bu mesele, Müslüman kadının şahsiyet ve karakteri ile direk ilgili bir konu olduğundan ayrıntılı bir şekilde ifâde edilmiştir.

Giyeceğimiz her ne olursa olsun, ister marka olsun, ister olmasın, ölçü budur!.. Bunun dışındaki yaklaşımlar, bizim kendi tasarrufumuzdur. Bunu da İslâm’a mâl etmeye gerek yoktur. Burada yine Üstad Necip Fâzıl’ın şu mısrâlarını bir edep ölçüsü olması bakınımdan hatırlamakta fayda var:

Bu toprak çirkef oldu, bu gökyüzü bodrum!

Bir şey koptu benden, şey, her şeyi tutan bir şey.

Benim adım Bay Necip, babamın ki Fâzıl Bey,

Utanırdı burnunu göstermekten süt ninem,

Kızımın gösterdiği kefen bezine mahrem!

Ey tepetaklak ehram, başı üstünde bina;

Evde cinayet, tramvay arabasında zina!

Meselenin bir diğer yönü ise şudur; güzel giyinme ile marka giyinmeyi birbirine karıştırmamak gerekir. Başta İslâm’ın edep ölçüleri dikkate alınmalı, sonrasında da kendimize yakışanı giymeyi tercih etmeliyiz. Markaların altında ezilen bir şahsiyet ya da modanın estirdiği rüzgâr ile kazanılan bir özgüven, o modanın ve markanın ömrü kadar olur. Mü’minin kendi tarzı, tavrı ve duruşu olmalıdır.

Giydiği bir elbisenin veya taktığı bir takının markasını göstere göstere kullanmak, olgun bir mü’min tavrı değildir. Ayrıca bu tarz, gurur ve kibir tarzıdır. Elbisesi ile kibirleneni Efendimiz -aleyhisselâm- lânetlemiştir.

Mevzumuzu Rabbimizin bizler için bir ölçü olarak indirdiği şu âyetlerle bitirelim:

“Ey Peygamber! Zevcelerine (hanımlarına) şöyle söyle: Eğer dünya dirliğini ve süsünü (refâhını) istiyorsanız, gelin, size boşanma bedellerinizi vereyim de, sizi güzellikle salıvereyim.” (el-Ahzâb, 28)

“Ey Peygamber’in hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer Allâh’a karşı gelmekten sakınıyorsanız (erkeklerle konuşurken) sözü yumuşak bir edâ ile söylemeyin ki, kalbinde hastalık (kötü niyet) olan kimse ümîde kapılmasın. Güzel (ve doğru) söz söyleyin.” (el-Ahzâb, 32)

“Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin hanımlarına söyle, dışarı çıkarken üstlerine cilbablarını alsınlar. Bu, onların tanınmasını ve bundan dolayı incitilmemelerini sağlar. Allah, Gafûrdur, Rahîmdir.” (el-Ahzâb, 59)

 

Duâmız:

Yâ İlâhî, içinde bulunduğumuz, ümmetin bozulduğu bu karışık zamanda, üzerimize sel gibi gelen; câzibedâr, dehşetli, dessâs günahlardan korunabilmemiz için Hazret-i Yûsuf -aleyhisselâm-’ın dediği gibi diyoruz; Şüphesiz nefis, dâimâ kötülüğe sevk eder. Ancak Rabbim rahmet ederse, o başka…”

Ey Rabbimiz; Hazret-i Yûsuf -aleyhisselâm-’ı o câzibedâr ve dehşetli günahtan rahmetinle koruduğun gibi; merhametinle bizleri de bütün günahlardan koru. Bizlere hakikî tevbeler nasîb eyle. Mağfiretinle geçmiş günahlarımızı affeyle. Bizleri Rasûl’ünden ve O’nun dostlarından, O dostların civârından ayırma… Âmin.

 

SPOT (gerekirse)

Güzel giyinme ile marka giyinmeyi birbirine karıştırmamak gerekir. Başta İslâm’ın edep ölçüleri dikkate alınmalı, sonrasında da kendimize yakışanı giymeyi tercih etmeliyiz. Markaların altında ezilen bir şahsiyet ya da modanın estirdiği rüzgâr ile kazanılan bir özgüven, o modanın ve markanın ömrü kadar olur. Mü’minin ise kendi tarzı, tavrı ve duruşu olmalıdır.

PAYLAŞ:                

Şefika Meriç

Şefika Meriç

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle