Dünya ve Âhiret -1-

Dünya fânîdir, geçicidir. Musîbetler diyarıdır. Hayat, kimse için tam mânâsıyla hoş, tatlı ve dertsiz değildir. Herkesin kendisince derdi, gamı, tasası vardır. Bu dünyanın mihnet ve sıkıntı günleri, hoş ve rahat günlerinden daha ziyâde ve daha baskındır.

Dünya, hadîs-i şerîfte de buyrulduğu üzere “mü’minin zindanı”, “kâfirin cenneti”dir. Mü’minin “zindanı”dır, çünkü burada ne kadar lüks ve rahat içinde yaşarsa yaşasın, âhirette kavuşacağı nimetlere kıyasla, zindanda gibidir. Âhiret nîmetleri, eksiksiz, kusursuz ve ebedîdir. Dünya ise, illâ noksan, illâ noksan…

Kâfirler için de dünya hayatı “cennet” gibidir. İsterse dünyanın en mutsuz, en bedbaht ve en kötü hayatını yaşasın, âhirette karşılaşacağı azab günlerine kıyasla, kâfirler dünyada cennette gibidir. Çünkü cehennem azâbının insafı da yoktur, sonu da…

* * *

Bir mü’min için dünyadaki en büyük nimet, îman ve sıhhattir. Îman sahibi insan için, dünyanın bütün belâ ve musîbetleri küçüktür, ehemmiyetsizdir. Peygamber Efendimiz’in buyurduğu gibi, “mü’min belâ ve sıkıntıda da, bolluk ve nîmet içindeyken de kazançlıdır.”

Belâ ve sıkıntılara, sabredip Allâh’ın takdir ve hükmüne râm olanlar, tevekkül ve teslimiyetle ilâhî fermana boyun eğenler, musîbetlerde de kazanırlar.

Bolluk, nîmet ve refah ile şımarmayıp, bu ilâhî lütufları infak ve şükür ile taçlandıranlar yine kazançlıdır.

Dolayısıyla kalpte îman yer edince, dünyada geçirilen günler, ister belâ ve musîbet, isterse huzur ve saadetle geçsin, mü’min açısından fark etmez. O, Allâh’ın rızâsına tâlip olduğu müddetçe hep kazançlıdır.

* * *

İnsanoğlunun nefsi, nankör ve doyumsuzdur. Bütün dünyaya sahip olsa, bir dünya daha ister. Güzel günlerini hatırlamaz, hep kötü demlerinden şikâyet eder. Mühim olan, şehrin her köşesindeki kabristanları hatırlayıp dünyanın herkes için bir devremülk olduğunu fark etmektir.

Nice peygamberler, sâlih insanlar, babalarımız, dedelerimiz, akrabalarımız, daha yeni doğmuş nice yavrular, hepsi, birer birer toprağın altına girdiler. Şimdi çoğunun adı da, sanı da yok!.. Onları tanıyan, bilen, hatırlayan bile kalmamış.

Sadece iyiler mi? Nice Firavunlar, Hâmân’lar, Ebû Cehiller, toprağın altına girmediler mi? Onların dağlar boyundaki kibir, isyan ve inkârları nerede? Kendilerinden başka herkesi küçük gören bu zavallılar, şimdi, toprak olmadı mı? Üzerlerinde otlar bitmedi mi? İnsanlar ve çeşit çeşit hayvan üzerinde dolaşmıyor mu?

Elbet, onlara olan, bir gün bize de olacak!.. Biz de bir gün, onlar gibi toprağın altına konulacak ve yaptıklarımızla baş başa kalacağız?! O zaman bize “ne getirdiğimiz” sorulacak.

İşte o gün, mahcup olmamak için gün bu gündür. Dem bu demdir.

PAYLAŞ:                

Zahide Topcu

Zahide Topcu

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle