Sunuş

Muhterem Okuyucularımız;

Ramazan’ın son günleri ve bayram telâşesi… “Başı rahmet, ortası mağfiret ve sonu da cehennem azâbından kurtuluş” olan Ramazan ayını geride bıraktık, bırakıyoruz.

Peygamber Efendimiz’in bu hadîs-i şerîfi ile müjdelediği “rahmet, mağfiret ve cehennem azabından kurtuluş”tan  ne kadar nasibimizi aldık? Ramazan ayı, içimizdeki kirleri, katılıkları, günahları, bencillik ve hırsları ne kadar yıkadı? Biz, Ramazan ile vücudumuzdaki ve kalbimizdeki on bir ayın kirini temizledik mi? Yoksa hâlâ kirli-paslı yerlerimiz var mı? Her geçen günümüz, bir öncekinden daha mı iyi, yoksa her an biraz daha günah bataklığına doğru sürükleniyor muyuz?

Bu derginin elinize ulaştığı dönem, Ramazan ayının son on günü… İçinde Kadir Gecesi’nin mutlak yer aldığı son on gün… Hani, bin aydan daha hayırlı olan ve bu da yaklaşık 83 yıllık bir ömre tekabül eden fırsat gecesi… O geceyi bulanlarımız, o gecenin kadrini bilsinler. Peygamber Efendimiz’in Hazret-i Âişe’ye tavsiye ettiği gibi, kendileri için, âileleri, toplumumuz ve bizim için duâ etsinler:

“Ey Allâh’ım! Muhakkak ki sen, affedicisin, kerim ve cömertsin. Affetmeyi seversin. Beni (bizi) de affet!...”

Son on gün… İtikaf mevsimi… Hatimleri tamamlama, oruçları taçlandırma, fıtır sadakalarını, varsa zekât borçlarını bayramdan önce gariplere ulaştırma, onların duâsını alma mevsimi…

İşte bu güzel günlerde, tamamen farklı ve çok hassas bir konuyla karşınıza çıkıyoruz. “Mahremiyet”… Allâh’ın, insanlar arasına, yine onların menfaati için koyduğu ilâhî sınırlar… Bugün maalesef bu sınırlar, unutuldu. Üstleri örtüldü, yok sayıldı.

Gelişen medeniyet ve teknolojinin her şeyi mükemmelleştirdiği, insanları daha müreffeh yaptığı bile tartışılabilirken, bazıları, bu çağdaş medeniyetin aynı zamanda insanları daha ahlâklı, daha şahsiyetli yaptığını, haksızlıkları, zulüm ve acımasızlıkları asgariye indirdiğini iddia edebiliyor.

Allâh’ın unutulduğu, insan gerçeğinin görmezden gelindiği, insanın ilâhî bir vahiyle şekillendirilip terbiye edilmediği bu modern düşünce ve yaşayış tarzında, “insan, insanın kurdu” hâline geliyor. Zayıf ve küçük olanlar, büyük eller tarafından yok edilmeye mahkûm zavallılar hâline dönüşüyor. Hem ekonomide, hem sosyal ve siyâsî hayatta ve hem de âile ve fertler arası münâsebetlerde…

İşte bu sayıda okuyacağınız bazı satırlar, sizi bu modern hayatın türettiği insan tipine isyana sürükleyecek!.. Belki biraz hayal kırıklığı hissedeceksiniz. Belki bir müddet etrafınızdaki bütün insanlara şüphe ile bakacaksınız. Ama maalesef bunlar hayatımızın gerçekleri… Görmek istemesek de, umursamasak da, hattâ kanıksamış olsak bile bu acıların farkında olmalıyız. Kendimizi, âilemizi, çoluk çocuğumuzu bu acımasız tiplerin insafına bırakmamalıyız.

İçinizden eğer “Bunlar nereden çıktı?” diye bir soru geçecek olursa, bilin ki, Allâh’ın unutulduğu, unutturulduğu toplumlarda, insanın bütün şeytânî vasıfları ortaya çıkar. Dişsizse bir insan, onu kardeşleri yer!..

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle